İnsan bazen bir veda cümlesinin içinde sonsuz kere oturup kalkar. Bir kapı kapanır ama gürültüsü içimizde yıllarca yankılanır. Her şey biter, derler… ama hiçbir şey tam olarak bitmez. Bazı duygular, yarım bırakılmış bir şarkının içinde sabitlenip kalır; ne çalar, ne susar. Sadece orada öylece durur. Seninle geçen zaman, artık olmayan bir zamana dönüştü. Ve ben hâlâ onun içinde yaşamaya çalışıyorum.
Aşkın en sessiz hâlidir terk edilmek. Çünkü artık sana dönük söylenmiş hiçbir söz yoktur, ama sen hâlâ konuşursun içinden. Cümleler kurarsın, ona ulaşmaz. Gülümsemeler hayal edersin, yüzünde donup kalır. Bazen bir çatal kaşığın sesinde bile onun yokluğunu duyarsın. Bir masa, iki sandalye, ama biri hep boş. Her yemek, eksik bir hikâyeye dönüşür.
Bütün bunların ortasında bir an vardır. Ne zaman olduğunu tam hatırlamam. Belki sabaha karşıydı. Belki de içimin sabahına denk düşen o sönük, grilik anıydı. Pencereden dışarı bakarken camda bir buğu oluştu. Elimi uzatmadım. Silmek istemedim. Çünkü orada bir şey gördüm:
“Çiğ tanesinin üşüyen buğusu gibiydim…”
Ne tam vardım, ne de silinip gitmiştim. İçimdeki sen, tıpkı o buğu gibi… Soğukla dokunmuş, sıcakla hatırlanmış… ama artık kimsenin görmediği bir iz…
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta