Artık, yalnızca boşlukların izleri. ve ne ben anlatabilirim, ne eski sen doldurabilirsin o boşlukları.
Bekliyormuşum, öyleymiş,
içimde bir volkan varmış da korlanıp üzerime savuyormuş küllenmişliklerimi,
aklıma gelenler, gelmeyenler.
sigaramın dumanında kendime karşılık unutulmuşlar,
mazinin yorgun aşk çıkmazları,
yüzümüzün kaçınılmaz kırışıklıkları gibi,
eskiyip eskiyip, yeniden kurgulanan uyukusuz hüzünler.
İçimizdeki boşlukları, dolduramıyoruz,
anahtarları hiç yapılmamış kilitler, açamıyoruz,
kabullenemiyoruz yorgun saplantılarımızı, kabullenemiyoruz o çiçekler koklanmak için değilmiş.
Zaman geçtikçe anlıyoruz,
içimizdeki yaraları kapatmaya, bugün, ne o yarayı açanlar muktedir,
ne de o yarayla yarananlar.
geçmişin platonik armağanları, 'anılar',
söylenebilen, bir kaç sözcük söz ederken artık,
yalnızca.
.........................................................................................................................
Senin ile açık konuşmamı istiyorsun, ben de öyle istiyorum,
tüm yaşamım boyunca yalnız açık konuşabildiğim insanlarla “konuşabildim”,
işte biraz da, bunun için yazıyorum sana, ve biraz da bunun için merak ediyorum kimliğini,
ama önemli değil kim olduğun, ne olduğun, nerde nasıl yaşadığın,
çünkü konuşmak, düşüncelerin düşüncelere değmesi, işte açık konuşabildikten sonra bir önemi yok gerisinin,
ve sen daha ilk baştan açık konuşmayı seçtin, ve bu çoktan yeterli…
Sana dürüst ve açık olmakta artık benim boynumun borcu sayılır,
ama senin beklediğin gibi değil, bu biraz da senin zihninde kurguladığın çünkü.
şiirlerimi okuyorsun(?) , ve bir bekleyişim olduğunu düşünüyorsun, birini bekleyişim,
haksız mısın?
hayır haklısın, geçmişin silemediğim platonik izleri hala derinlerden gelen volkanik korlar gibi,
yüzüme yansıyor beyaz camın karşısında,
bekleyişim kimi, neyi hiç bilmiyorum,
belki aklıma gelen tek isimsin, belki listede bile yoksun, belki de senin adını bile hatırlamıyorum,
en acı olanı, o bekleyişimin sonunda bir ‘dönüşün’ hiç olmayacağını bilmem,
yaşıyorum bununla ve yıllarca tiksindiğim ‘sigara’nın o mayhoş dumanında, tüm kabuk bağlamış acılarıma merhem sürüyorum.
İsminin bir önemi yok, yada benim saplantı bekleyişlerimin,
çünkü bekleyişlerim bir yapbozun ebediyen kaybolmuş parçaları,
ne ben eski benim, ne de şimdi parçalar bulunsa otururlar eski yerlerine.
yalnız arada bir uykunu kaçırıp, o beyaz ışığın karşısında yeniden kurguladığın hüzünler olarak kalıyorlar ruhunda,
ve cerrahide bile bunun tedavisi yok, gerek de yok.
yüzümüzü zamanla eskiten kırışıklıklar nasıl bizim varlığımızın kaçınılmazlarıysa,
o boşluklar da mazinin yorgun aşk çıkmazları olup sona derinlerimizde geliyorlar bizimle.
isminin de bir önemi yok bu yüzden, belki sen o boşlukları dolduracak en büyük parça idin,
yada ilgin bile yoktu.
fakat geçmişten kalan isminin bir önemi yok bugün,
bugün senin de daha önce dediğin gibi,
ne sen eski sensin, ne de ben eski benim,
ne de içimizdeki boşluklar, o eski boşluklar…
İşte bu yüzden isminin bir önemi yok,
bugün aramızdaki bu ilişkinin konumlanması nasıl olursa olsun,
ister bir dost, ister arkadaş, ister bir sevgili, ister bir yabancı,
o boşlukların hiç birisinin yaması değilsin, olmayacaksın da,
ilk yazdıklarından itibaren, aramızdaki bu yeni diyalog, dürüstlüğün, açıklığın numunesi olarak sona götürecek bizi,
yada yalnız, gecelerin yarısında, önümüze gelen içten sözcüklerden başka bir şey olmayacaklar…
Kayıt Tarihi : 8.7.2006 18:56:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!