Her gözü ayrı yangın on gözlü köprünün
Kırklardağı soğutuyor efsaneleriyle bedenini
Dicle kaçamak okşayışlardayken Diyarbakır’ı,
Fiskaya’ya da göz kırpıyor, çehresi edalı.
Surlar mahkum, kırık yorgun kolları,
I.
İki gardiyandı kollarımdaki yarim değil.
Ayaklarım hissiz,
Gözler sağır bir pınarken darağacında.
Gözleri çürümüş dağların
İmbat da aksine esiyor inadına
Yağ kaplamış körpe yürekleri
Eskimiş, gençten küllenmiş müsvette duygular.
Çamlar kokuyor kör dağların yamacında.
Gitsem ardından gülünü attığın yere.
Kaybolsam ustaca indinde.
Su olsa aydınlık,
Yunsak içinde, tesettürsüz bir günde.
Göğe baksak düşsek başımız dönerek,
Yağmur yalıyor yanaklarımı.
Hınca hınç kalabalıkta yalnızlık otururken yüreğime.
Akşam, akşam taa sabahtan başlıyor.
Ayaklarımın gitmek istemediği yerde.
Düşünemiyor insan böyle anlarda.
Biz hep kaçtık tenimizden
Oysa tenimiz eşkiya kokar,
Eşkiya ağlardı bizim.
Toprak yaramazdı düşlerine,
Kekik tavsıtırdı bedeninde.
Bir akşamlık değil, destanlık
Çakmak çakmak gözler yanar
Karacadağ tepelerinde,
Sisler içinde vurgun yüreklerden
Kavga da gırla gider buralarda
Ardından sarılır yaralar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!