Arşiv Şiiri - Yusuf Ter

Yusuf Ter
776

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Arşiv

Kara kutular açılsın
Yakışmıyor asrımıza
Gerçekler çıksın saçılsın
Yakışmıyor asrımıza

Gerçekler çıksın meydana
Bilgi olsun okuyana
Dersim, Maraş, Çorum cana
Yakışmıyor asrımıza

Halktan tarih gizlenmesin
Yanlış yollar izlenmesin
Kimse kandan beslenmesin
Yakışmıyor asrımıza

Yusuf utanmalı insan
Gerçeği gizleyen halktan
Gözyaşı dökme yalandan
Yakışmıyor asrımıza

Yusuf Ter 27.12.2011
Saat 02:30 İsviçre

Yusuf Ter
Kayıt Tarihi : 27.12.2011 17:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yazar Aziz Tunç’un gözüyle ‘Maraş Katliamı’ Maraş’ta 22-24 Aralık 1978’de devletin gözetimi ve desteği altında ırkçı, faşist, gericiler tarafından gerçekleştirilen katliamın 33. yıldönümü. Katliama ilişkin, çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Katliama bir de, KCK davasında tutuklu olan yazar Aziz Tunç’un araştırması olan „Maraş Kıyımı, Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi“ kitabıyla bakalım. Yazar Aziz Tunç, „Maraş Kıyımı, Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi“ adlı bir kitap yazdı. Yazar, kitabı yayınlandıktan 4 ay sonra ‘KCK operasyonu’ ile cezaevine alındı. Allah bilir ne zaman hakim karşısına çıkarılır, bilinmez. Maraş katliamı, 19-25 Aralık 1978 tarihler arasında olmuş, resmi rakamlara göre yüzü aşkın insanın ölümüne, yüzlerce yaralı, yüzlerce evin yakılıp yıkılmasına, birçok ev-iş yerlerin yağmalanmasına ve yine binlerce evin göç etmesine sebep olmuştu. Belge Yayınları’ndan çıkan „Maraş Kıyımı, Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi“ kitabına hep birlikte bir göz atalım: Mar-i Reş ve Dehak! Maraş’ın tarihine bakıldığında, ilk çağda bir proto-Kürt devleti olan Medler, Maraş’ı 100 yıl boyunca kendi şehirleri olarak yönetmişler. Medlerin bıraktıkları izler halen sürmektedir. Sonraları, Selçuklular zamanında Maraş Kürtlerinin yerleştikleri bir mekan olmuştur. Osmanlı zamanında, Yavuz Sultan Selim, Doğubeyazıtlı büyük bir Kürt ailesi olan Beyazıtlar ailesini, Maraş’ın içine yerleştirdiği de biliniyor. Kürtlerin bayramı olan Newroz’un yaratıcısına vesile olan Sultan Dehak’ın şehriydi. Bunu Evliya Çelebi’nin Seyahat namesinden öğreniyoruz. Maraş’ın gerçek ismi Mar-i Reş’tır. Adı Kürtçe olan ama Kürtlere yasaklanmaya çalışılan bir başka şehir var mı bilinmez. Maraş’ın kanlı bir tarihi var. Ermeniler, Çerkezler, Kürtler, Aleviler çeşitli zamanlarda işkence görmüşler, sürgüne gönderilmiş ve soykırıma uğramışlardır. 1930’larda Dersim’de gönderilen Kürt Aleviler Maraş merkez Yürükselim mahallesine yerleştirilmiş... Neden Maraş? ‘70’li yıllara gelindiğinde, Maraş’ta Kürt Aleviler, kitlesel olarak devrimcilerin yanında yer almaya başlamıştı. Kürt Alevilerin siyasallaşmasının, Kürt halkının gelişen ulusal özgürlük talepleriyle buluşma ihtimali çok güçlüydü. Ve bu ihtimal, egemen güçleri fena halde korkutmaktaydı. Bu katliamla Maraş merkezde netice aldılar. Pek çol Alevi göç etti. Ama Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde Kürt ulusal mücadelesiyle bütünleşmenin önüne geçemediler. Dönemin MHP lideri Türkeş’in verimli hilal dediği Malatya, Maraş, Çorum, Erzincan, Elazığ, Sivas, Bingöl bu plana göre ‘katliamlar bölgesi’ olarak belirlemiştir. Elbistan, Kırıkhan, Malatya, Akçadağ ve Pazarcık’ında alt birimler olarak içinde yeraldığı bu yerlerin, çok belirginliği ayırt edici ortak özelliği: Kürt-Türk Alevilerin yaşadığı, ama aynı zamanda faşizmin toplumsal taban edinmesinin istenildiği yerlerdir. Nitekim, önce ve sonra yapılan katliamlar bu yörelerde yapılmıştır. Bu yıllarda, Kürtlerin ve Alevilerin yoğun bulunduğu bölgelerde, ciddi bir toplumsal-siyasal hareketlenme yaşamaktaydı. Öte yandan tamamlanmamış olan Kürt ve Alevilerin asimilasyonu ortada duruyordu. Toplumun şoven, ırkçı düşüncelerle zehirlenmiş kesimlerin, ötekileştirilmiş Alevilere, Kürtlere ve komünistlere-devrimcilere karşı, harekete geçirmek ve bu yolla katliam yapmaktı. Böylece sürüleştirilmiş yığınların kontrolsüz gücü ile illegal devlet güçler, yapılacak katliamlarla, hem güncel sorun olarak sistemi zorlayan gelişmeler bastırılmış olacak ve yapmak istedikleri askeri darbeye kılıf hazırlanmış olacaktı. Ve ayrıca, Alevi ve Kürtlerin şehirleşmesinden çıkarları yönünde rahatsızlık duyan ve katliamcı illegal güçlerle iç içe olan şehir eşrafının, bu gelişmeyi, katliamcıları teşvik etmenin unsuru olarak görülmektedir. Bu amaçla Ermeni Katliamı’nda elde edilen maddi sonuçların aynı şekilde zengin gösterilen Kürt-Türk- Alevilerin katliamından da elde edilebileceği yönünde topluluğa propaganda yapılmıştı. Böylece fakir Sünni saldırganlar katliama yönlendirilmiştir. Gerçek failler yargılanmadı Maraş katliamının ardından, çok kişi gözaltına alındı. Yargılananlar oldu, mahkum olanlar oldu ama gerçek sorumlular, yıllar sonra dönemin başbakanı B.Ecevit’in çekmecesinden çıktı. Ama gerçek failler hala yargılanmış değil. Şimdide Maraş olayları gerekçeli kararında bazı alıntılar… Alıntı, bir: Dumlupınar mahallesinde Türk Sünni öğretmen Ali Rıza İşbilir ailesine gidiyorlar. Kilidi kırıp eve girdiklerinde öğretmen, „teslimim, çocuklarıma ve aileme dokunmayın ne yapacaksanız bana yapın“ demesine rağmen, dışarı çıkartılarak, et keserleriyle kafasına vurularak öldürmüşler. Ve tüm aileyide öldürmüşler. „Buranın işi tamam“ diyerek başka yöne yönelmişler. (Maraş olayları gerekçeli karar Syf: 204) Katliam döneminde, henüz kontrol altına alınamamış toplumsal kesimlerin en büyük kısmını Aleviler teşkil etmekteydi. Ve Aleviliğin tarihsel özelliği, her zaman düzene muhalif olmaları, devrimcilerin toplumsal tabanı teşkil etmeleri; Alevilerin henüz, devletin ve sistemin denetimine tam olarak girmemiş olmaları, düşünsel ve inançsal dünyalarının egemen ideolojiyle barışık olmaması; asimilasyona direnç göstermeleri devletin çözmesi gereken sorunların başında gelmekteydi. Bu nedenle Aleviliğin yok edilmesini veya asimile edilmesi gerekmekteydi. İşte Maraş Katliam’ı bu nedenle yapılmıştır. Konjoktürel sebebi, toplumsal mücadeleyi bastırmak ve 12 Eylül darba sürecini hazırlamaktı. Stratejik sebebi ise yukarıda izaha çalıştığım gibi, katliamlar yoluyla, Alevileri ve Kürtleri ya yok etmek veya yoketmenin dayanılmaz korkusuyla asimile ederek, Türkleştirme projesinin eksik kalan ayağını tamamlamaktı. Katliamın devletle ilişkisi… 1975-1978 yılları arasında 1 ve 2. MC Hükümetlerinde MHP hükümet ortağıydı. MİT Türkeş’e bağlıydı. Türkeş‘in dünürü Şahap Homriş MİT’in üst yönetiminde görevliydi. MİT’den görevli biri Maraş katliamının olacağını iki ay önce Başbakan Ecevit’e rapor halinde bildiriyor.(CHP hükümetin büyük ortağı) Ecevit sessiz kalıyor. Ölümünden sonra o belge masasından tesadüfen bulunuyor. Can Dündar’ın kaleme aldığı „Ecevit’in Gizli Arşivi“ adlı kitaba konu oluyor. Yine bu kitapda Ecevit’in 1960 ve 12 Eylül cuntalarına sunulmak üzere bir rapordan söz eder. Kürdistan ve Kürtlerle ilgili asimilasyon politikalarının nasıl oluşturulacağı ve oluşturulan politikaların nasıl yürütüleceği bütün ayrıntılarıyla ele almış. Bunlar sonraları „siyaset belgesi“ olarak onaylanmış ve anayasanın önüne geçirilmiştir. Çıkarılan tüm yasalar bu siyaset belgesine ters gelmeyecek şekilde düzenleniyordu. Devlet politikası bütünlük arz eder. İttihat Terakki’den devralınan, Ülkede yaşayan herkes Türk’tür. Dini inanışı ise Müslümandır. Şiarı ülkede ogünden beri uygulanmaktadır halen. Devletin kurucuları tarafında sürdürülen Türkleştirme politikasiyle, tarihsel süreç içinde yapılanların özeti: 1909-1922’de Ermeniler, 1920-1938’lerde, Sünni-Alevi Kürtler, 1934’te Trakya Yahudileri, 1945’te uygulanan varlık vergisiyle Rumlar başta olmak üzere tüm gayri Müslim halklar, Türkleştirmeye, etnik arındırmaya ve asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Güncel sebeblere dayandırılarak başlatılan bu katliam ve saldırılar, söz konusu temel-stratejik politikanın sonucu olarak yapılmışlardır. 30 senedir sürdürülen savaş da bu planın devamıdır. Gayri nizami savaş uygulandı İşte farklı etnik ve dinsel toplulukları barındıran Maraş’ta da hayata geçmesi için, 1920-1945 yılları arasında pekçok gayri nizami savaş uygulandı ülkede. İşte Maraş Katliamı bunlardan biridir. Kışkırtılmış toplulukların kullandığı gayri resmi katliamlar, genelikle etnik arındırma amacıyla veya özgün politik projelerin gereği olarak yapılmaktadır. Maraş Katliamı, bakkal Mehmet’le, komşu Hatice’nin yaşadığı bir sorun, bir olay değildir. Özel amaçlı politik bir anlayışın dayatılmasının sonucudur. „Olay“ anlayışı ret edilmelidir. Alıntı, iki: Saldıran güruh İsadivanlı mahallesinde işlerin henüz bitmediğini söyliyerek Kemal Özdemir’in kapısına dayanırlar. „Kemal ben sizinle geliyorum yetim kızlarıma dokunmayın“ der. Kızlar komşu Gülüzar’ın evine gönderilir. Dışarı çıkarılan baba „çocuklarımı son kez göreyim“ der. Çocuklar karşı cama çıkarılır. Son kez bakışırlar. Akşam olunca kızlar dışarı çıkar, 25-30 metre uzaklıkta göğsünden vurulmuş olarak bulurlar babasının cenazesini. (Maraş olayların gerekçeli kararı Syf: 232-233) Sonkez görmek istediği kızlarına, başkasının evin penceresinde ve sıcak bir kucaklaşma imkanı bulamadan bakabilmektedir. Kızlar babalarıyla, baba kızlarıyla göz-göze vedalaşabilmektedir. Ölüm vedası yaşayan altı çift gözün öyküsünü, unutmak, unutturmak insanın kendisine ihaneti değil midir? Faşizmin yaşattığı binlerce benzer dramın olduğu Maraş katliamını, bu yönleriyle toplumsal mücadelenin hafızasına kaydetmek, ciddi bir sorumluluk olarak kabul edilmelidir. ‘Özel Harp Dairesi’ işbaşında 1948’de ABD’de „Özel Harbin“ kural, taktik ve stratejisini öğrenenler arasında Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız, Suphi Karaman ve Alpaslan Türkeş de vardı. Bunlar 12 Eylül’de boy gösterdiler. „Özel Harp Dairesi“, „Türkiye’nin veya bir kısım topraklarımızın düşman istilasına uğraması durumunda, istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yer altı etkinlikleriyle mücadeleye hazırlanmak için kurulmuştu.“ Maraş’taki sosyal uyanış, Kürt-Alevilerin örgütlenmesi ekonomik yönde güç kazanması ve asimilasyona uğramamaları ulusal bütünlük için istilacılar olarak tanımlıyorlardı devlet. Bu oluşumun dağıtılması hizaye getirilmesi gerekiyordu. Maraş Katliamı bu yüzden organize edildi. Katliamı bastırmakla görevli askerler, katliamcılarla birlikte, evinde meşru savunma yapan Kürt Alevilere ateş açmışlar. Bu güvenlik kuvvetlerinin kimden yana olduklarının da kanıtıdır. Katliamların olabilmesi için… 1- Toplumsal farlılıklar, 2- Egemen sistemi zorlayan, toplumsal, sosyal uyanış, 3- Egemen gücün katliam yoluyla amacına varabileceğini düşünmesi, buna karar vermesi, 4- Daha güçlü karşı koyuşun olmayabileceğinin, katliamcılar tarafından öngürülmesi, 5- Katliamın yapılabilmesi için, mutlaka, egemen, sosyal, siyasal gücün işin içinde olması gerekir, 6- Ellerinde yönetim erkini ve araçlarını bulunduramayanlar katliam yapmaları olanaksızdır. Bunların hepsi Maraş’ta mevcuttu. İşte arkalarında hükümette olan MHP vardı. Hükümetin tüm olanakları ellerindeydi. Bütün şehir çevresiyle birlikte günlerce işgal edildi. Yüzlerce insan öldürüldü. O da askerlerin yardımıyla. Evler yakıldı. İşyerleri yağma edildi. Katliamda „kutsal“ objeler kullanıldı. „Camiye bomba atıldı“ propagandası yapıldı. Aynı zamanda „tahrik“ vardı. „Bunlar gavur, sünnetsiz, Kızılbaş ve de komünist“ diyerek kitleler tahrik edildi. İllegal güçlerin organize ettiği bu katliamları Demirel kendi uslubuyla „devlet bazen rutin dışı„ faaliyetlerde bulunmuştur diyerek, katliamlara bir şal örtmüştür. Etnik ve inanç farklılıklarında katliam yaratmak, siyasi bir çabayla mümkün olabilir ancak. Kapitalizim ve emperyalizim koşullarında din ve inançlar, politik amaçlarla kullandıkları için katliamların yapılmasında kullanılır. Bir de ırkçılık ve şovenizim, dinsel gericilikle buluşturan egemenler tarafında katliamlar için kullanılan temel kavramlardır. Bireyi katliamcı olmaya götüren tamamlayıcı unsur, yoksulluktur. Mahküm edildiği yoksulluk sonucu yeterince toplumsallaşmamış bireylerin, katliam gibi süreçlerde kullanılır olması bir tesadüfü değil, sosyo-ekonomik temeli olan bir olgudur. Alıntı, üç: Hatice Görür, 10 yaşında bir kızçocuğuydu. Katliam başladığında, babası İmam, kızının elinde tutarak ölümden kurtulmaya çalışıyorlar. Babasının elini sıkı-sıkı tutarak koşmaya çalışan Hatice, babasını sürüklüyormuş gibi ortaya çıkan görüntüyle, O’nu ölüm çizgisinden yaşam çizgisine taşımak istiyordu sanki. Kurşun sıkan katliamcılar için, çocuk veya büyük olmanın önemi yoktu, Alevi, Kürt ve solcuysa eğer veya öyle olacağı düşünülüyorsa, „bir eksik olsun“ dediler ve nişan alarak sıktılar kurşunu, Hatice’nin küçük bedenine. (Maraş olayları gerekçeli karar Syf: 331) Katliamda rol alanlar İllegal yapıların ırkçı, gerici, faşist örgütleme yapan MHP ile tırmandırılıyordu. Alevi-Sünni, Kürt-Türk ve Ermeni düşmanlıkları körüklenerek tezgahlandı. Maraş merkezde katılanlar dışında, 78 köyden kışkırtılmış ve kandırılmış köylülerin dışında, katliam için Ankara ve çeşitli illerde gelen kendilerini „Milli piyangocu“ olarak tanıtan faşistler yer almış. Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen... gibi kişiler katılmıştı. Bu „milli piyangocuların“ hiç biri sorguya alınmamıştı. Çiçek Sineması’nın bombalanmasın da adı karışan iki polis berat ettirilerek, Bolu’ya ve Antalya’ye tayin edilmiştir. Maraş köylülerin tarihsel geçmişlerinin, güne ve geleceğe etkisinin olduğunu dikkata alındığında bu toplulukların uzun olmayan bir süre önce Ermenilerin elinde alınarak kendilerine verilmiş olan bu yerlerin, tekrar Ermeniler tarafından alınabileceğini, bilinç altında saklı tuttukları ve katliamdan yeni şeyler elde edebilecekleri düşünüp bu kesimler katliamcı yapı ve planlara alet olabilecek bir sosyal katagori haline gelmiş olması anlaşılır olmaktadır. Soruşturma ve Demirel… O günlerde Demirel’in söylediği, „Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz“ sözü, sağlıklı bir soruşturmanın önünü kesmiş oluyordu zaten. Sıkıyönetim yargısı üstünkörü yapılmış. Bir bütünün parçalarında, hazırlık saldırılarıyla, katliam arasındaki ilişki kurulmamış. Katliamın, sosyal-siyasal yapısı bozularak niteliği basitleştirilmiş. Katliamın kimler tarafından organize edildiği ve kışkırtıldığı araştırılmamış. Sadece katliama katılanların bazıları yakalanmış ve yargılanmışlardır. Katliam faili meçhul hale getirilmiştir. Sanki ortada birbirini boğazlayan iki topluluk varmış gibi bir görüntü yaratılmış ve yargılama bu sahte görüntü üzerinde yapılmıştır. General Mahmut Boğuşlu, Maraş katliamını önlemek için saldırganları engellemesi gereken en yetkili komutan sanki değil de, bir arabulucu gibi davranmış ve böylece katliamcıları cesaretlendirmiştir. Bu da gösteriyor ki, katliam önceden planlanmıştır. General, katliamın Alevilerle Sünniler arasındaki bir çatışma olarak tanımlamış. Bu sıkıyönetim mahkemelerinde de genel kanı olarak işlenmiş. Oysaki dönemin Maraş valisi Tahsin Soylu, Katliam için verdiği ifade de: „Olayların soykırıma yönelik olduğunu“ söylemiş. (Maraş Olayları Gerekçeli Karar Syf: 183) O günlerde gazeteci Cüneyt Arcayürak, şunları yazmakta: „Maraş’ta sivil otorite görevini yapmamıştır. Kente gelen askeri birlikler yasal yetkileri olmadığını bildirerek işin içine girmemiş, karışmamıştır“ demektedir. Alıntı, Dört: Alevi-solcu avına çıkan gözü dönmüş güruh, Türk ve Sünni Osman Küçükbeşer’in evin önüne gelirler, „sen socuymuşsun Alevi besliyormuşsun“ denilerek evi basmışlar. Burada saklanmaya çalışan Ünver ailesi dışarı çıkartılarak, aileden 4 kişi öldürülmüştür. Oğlu ve kızı öldürülmüş olan Döndü Ünver, „ikimizi birlikte çldürün“ diye, öldürülmek üzere olan kocasına sarılarak, benzeri destanlarda bulunan tarzda ölümü sevgiyle paylaşmıştır. Saldırgan katiller bu destan kahramanlarına, bıçaklarla delik deşik etmişler ve hınçlarını almamışlar ki, üzerlerine kurşun yağdırmışlar. (Maraş olayları gerekçeli karar Syf: 197-198) Ökkeş Kenger aklanıyor Piyon olarak kullanılan MHP’li Ökkeş Kenger, olayların bizzat içinde olduğu görgü tanıkların ifadeleriyla sabit olmasına karşın. Sıkıyönetim komutan yardımcısı Tayyar Aygur paşa devreye girmiş. İfadeler değiştirilmiş berat edecek pozisyona sokulmuş. Bu paşa, MHP genel merkez yöneticisi Albay Tahsin Ünal’ın okul arkadaşıdır. Katliamlarda kimin yargılanacağına, katliamı yapan illegal yapılar karar vermekte. Kitleleri kontrol altına almak için de sıradan katliamcılar yargılanmakta. Unutmamak, unutturmamak için... Katledilmek, sanki salt fiziki yok edilmekmiş gibi ele alınmaktadır. Halbuki en sıradan insan bilir ki, insanı insan kılan, sahip olduğu değerler ve haklarıdır. Bu değerlere ve haklara saygı göstermek, ortak yaşamın, dolayısiyle insan olmanın, zorunlu ön koşuludur. Tüm katliamlarda, insanların onurlarıyla, inançlarıyla oynanmış, insanlar bu yolla katledilmiştir. Maraş’ta da bu yapılmıştır. Bu toprağın ezilen halkları, ölümlerin her türüne aşinadırlar. Her çeşit ölümü tatmışlardır. Özgürlük ve onurlu bir yaşam uğruna yaşanan bu ölümler, unutulmamıştır, unutulmayacaktır da. 30 yıldır ülkede sürdürülen savaş, onurlu, özgür bir yaşam için değil mi? Ancak katliamlarda öldürülenler, hiç ama, hiç unutulmamalıdır. Katliamları unutmamak, unutturmamak ve asla affetmemek onurlu her insanın görevi olmalıdır. ALİ ERDOĞAN

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yusuf Ter