Arı Randevusu (Sylvia Plath)

İsmail Aksoy
1898

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Arı Randevusu (Sylvia Plath)

Benimle köprüde buluşan bu insanlar kimlerdir? Köylülerdir onlar –
Rahip, ebe, zangoç, arıların aracısı.
Kolsuz yazlık elbisemde korunmasızım,
Ve hepsi eldivenlidir ve örtülüdür, niçin kimse bana bir şey demedi?
Gülümserler ve antik şapkalara teyellenmiş peçeleri indirirler.

Bir tavuk boynu gibi çıplağım, kimse sevmez mi beni?
Evet, beyaz dükkan önlüğüyle arıların sekreteri burada,
Kollukları iliklenir bileklerimde ve geniş kesimi boynumdan dizlerime kadar.
Şimdi ben sütlü ipeğim, farkına varmaz arılar.
Koklamayacaklar korkumu, korkumu, korkumu.

Şimdi bunlardan hangisi rahiptir, siyah giyinen adam mı?
Hangisi ebedir, mavi paltolu mu?
Başını sallıyor herkes dört köşe siyah bir kafayla, miğferlerini takmış şövalyeler,
Peynir kıyafetli göğüs levhaları düğümlenmiş koltuk altlarında.
Gülüşleri ve sesleri değişir. Fasulye tarlasından geçirilirim.

İnsanlar misali göz kırpıp durur alüminyum folyo şeritler,
Fasulye çiçeklerinden bir denizde yelpazeler ellerini tüy toz alıcıları,
Sıkılmış yürekler gibi kara gözlü ve yapraklıdır kaymaklı fasulye çiçekleri.
Kan pıhtılarını mı yukarı çeker kirişler o iple?
Hayır, hayır, bir gün yenilebilecek olan bu kıpkızıl çiçeklerdir.

Moda olan beyaz bir hasır şapka ve yüzümün şeklini alan siyah bir peçe
Veriyorlar şimdi bana, kendilerinden biri yapıyorlar beni.
Budanmış koruya götürüyorlar beni, kovanların çemberine.
Bu denli hastalıklı kokan alıç dikeni midir?
Alıç dikeninin kısır bedeni uyuşturur öz çocuklarını.

Bir ameliyat mı olacak burada?
Cerrahı mı bekliyor komşularım,
Parıldayan eldivenler, beyaz takım elbise
Ve yeşil bir miğfer içindeki bu görünüm.
Kasap mıdır, manav mıdır, postacı mıdır, tanıdığım biri midir?

Koşamam, kök salmışım ve dikenli yaprak acıtır canımı
Sarı keseleriyle, batan zırhıyla.
Sürekli koşmaksızın koşmayı beceremezdim.
Beyaz kovanın ağzı sıkı bir bakire misali,
Mühürle kapatmış kuluçka hücrelerini, balını, ve vızıldar sessizce.

Devrilir duman ve korudaki eşarplar.
Kovanın bilinci bunun her şeyin sonu olduğunu düşünür.
İşte geliyorlar, arabayı çekenler, isterik elastiklerinde.
Çok sessiz durursam, sanırım ki bir yaban maydanozu olduğumu düşünürler,
Husumetlerinin dokunmadığı saf bir kafa,

Baş bile sallamıyor, çalılık çitlerindeki bir kişi.
Köylüler açar odacıkları, avlarlar kraliçeyi.
Saklanıyor mu, bal mı yiyor? Çok zekidir.
Yaşlıdır, yaşlı, yaşlı, bir yıl daha yaşamalı, ve bilir bunu.
Parmak eklemi hücrelerindeki yeni bakireler

Düşlerlerken kaçınılmazcasına kazanacakları bir düelloyu,
Bir balmumu perdesi ayırır onları gelin kaçışından,
Katil kadının kendisini seven göğe doğru firarı.
Şimdi taşır köylüler bakireleri, kırım olmaz.
Yaşlı kraliçe göstermez kendisini, öylesine nankör müdür ki?

Bitkinim, bitkinim –
Bıçakların baygınlığında beyaz bir sütun.
Sihirbazın kızıyım ben, kımıldatmam vücudumu.
Köylüler çıkarırlar tebdili kıyafetlerini, el sıkışırlar.
Kimindir korudaki bu beyaz kutu, neyin üstesinden geldiler, niçin üşüyorum ben.

(3 Ekim 1962)

Sylvia Plath (1932-1963, ABD)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

İsmail Aksoy
Kayıt Tarihi : 6.12.2009 11:08:00
Hikayesi:


The Bee Meeting by Sylvia Plath Who are these people at the bridge to meet me? They are the villagers – The rector, the midwife, the sexton, the agent for bees. In my sleeveless summery dress I have no protection, And they are all gloved and covered, why did nobody tell me? They are smiling and taking out veils tacked to ancient hats. I am nude as a chicken neck, does nobody love me? Yes, here is the secretary of bees with her white shop smock, Buttoning the cuffs at my wrists and the slit from my neck to my knees. Now I am milkweed silk, the bees will not notice. They will not smell my fear, my fear, my fear. Which is the rector now, is it that man in black? Which is the midwife, is that her blue coat? Everybody is nodding a square black head, they are knights in visors, Breastplates of cheesecloth knotted under the armpits. Their smiles and their voices are changing. I am led through a beanfield. Strips of tinfoil winking like people, Feather dusters fanning their hands in a sea of bean flowers, Creamy bean flowers with black eyes and leaves like bored hearts. Is it blood clots the tendrils are dragging up that string? No, no, it is scarlet flowers that will one day be edible. Now they are giving me a fashionable white straw Italian hat And a black veil that molds to my face, they are making me one of them. They are leading me to the shorn grove, the circle of hives. Is it the hawthorn that smells so sick? The barren body of hawthon, etherizing its children. Is it some operation that is taking place? It is the surgeon my neighbors are waiting for, This apparition in a green helmet, Shining gloves and white suit. Is it the butcher, the grocer, the postman, someone I know? I cannot run, I am rooted, and the gorse hurts me With its yellow purses, its spiky armory. I could not run without having to run forever. The white hive is snug as a virgin, Sealing off her brood cells, her honey, and quietly humming. Smoke rolls and scarves in the grove. The mind of the hive thinks this is the end of everything. Here they come, the outriders, on their hysterical elastics. If I stand very still, they will think I am cow-parsley, A gullible head untouched by their animosity, Not even nodding, a personage in a hedgerow. The villagers open the chambers, they are hunting the queen. Is she hiding, is she eating honey? She is very clever. She is old, old, old, she must live another year, and she knows it. While in their fingerjoint cells the new virgins Dream of a duel they will win inevitably, A curtain of wax dividing them from the bride flight, The upflight of the murderess into a heaven that loves her. The villagers are moving the virgins, there will be no killing. The old queen does not show herself, is she so ungrateful? I am exhausted, I am exhausted – Pillar of white in a blackout of knives. I am the magician's girl who does not flinch. The villagers are untying their disguises, they are shaking hands. Whose is that long white box in the grove, what have they accomplished, why am I cold.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmail Aksoy