Bu durumun böyle devam etmesine izin mi vereceksin? Niçin? Hani kurtulmak istiyordun, çırpındıkça batıyorsun! Kurtuluş istedikçe çekiliyorsun gidip gelip gidip gelip aynı batağa saplanıyorsun.
Neden izin veriyorsun? Neden böyle olmasını istemediğin halde istemediğin biçimde davranıyorsun? Neler oluyor? Neler oluyor? Yıllardır neler oluyor? Yıllardır! Yıllardır bu evet, neler oluyor? Söyler misin, niye? Gerçekten anlayamıyorum.
Bir yere kadar bir nedeni, mutlak önemli bir nedeni, örtülü bir nedeni var gibi geliyordu, zamanla uçuşacağını örtülerinin, sırlı sıvasının aşınıp - dökülüp - aşılacağını, gizil maskesinin düşeceğini, nedenlerin açığa çıkacağını düşünüyordum, ancak bakıyorum aynı soru hâlâ aynı yanıtsızlıkta; ilk günkü gibi önünde isten örtü buz gibi mat sıvanmış suratsız bir duvar, meymenetsiz maskelerle şuursuz beklemedesin; uçuşan değişen açığa çıkan aşılanmış bir şey yok, aşınıp dökülen düşen dönüşen bir şeyler de. Bilmem ki artık niye neyi, anlayamıyorum ki hayata daha neleri eklemedesin? Ve niyeyse elini, bedenini güçsüzleştirip, zihnini boşa harcamadasın?
‘Küskün olduğundan’ diyelim, peki tamam, madem böyle öyle düşünelim; küsmüş ol; insan kendi kendine niye küser, -ne saçma- onu da anlamış değilim pek! Niye neden küser, niçin barışır; kime ne faydası olur küsüşüp barışmaların? Anlamı var mıdır sence bunun? Nedir yani? Haydi, nolur artık çözelim şu entipüften bilmeceyi; alacaklı bulacaklı bulmaca olayını yahu! Bu bunalımla mı uğraşacağız ömür boyu? Hayatı boşuna mı harcayacağız? Yazık ya! Vallahi de billahi de yazık, cidden yazık!
Ne bu küsüş bu eda, bu naz bu nağme? Beklediğini bulamadığın için mi yani oyunculukta? Hepi topu bu mu sebeplerinin? Ya sevgi hayranlık ve ilgi alaka!? Bunlardan nasibini alamadığından da öte, madden kayıplar da mı var acep iş icabı bu kusursuz bahanelerin arasında? Yoksa hepsi birden mi, işte orda beyazperde, şurda Tv zamazingosu, yok efendim kara cam da filan ki dumur dizi ve pespaye yerli film arenası; kapital üst düzeneğin camiası ithal boy aynası, tuzak reklam sektöründe bile bir rol kapamadın, tıkır da tıkır şıkır da şıkır akışkanlı şahane paracıklar kazanamadın; yer edinemedin, yatırım filan yapamadın boğazın en doğal boğaz manzarası karşısına yerlileşemedin boğazlanmadan, ondan mı? Ne ora ne bura yar oldu doğru dürüst sana; ne altın ne gümüş ne pırlanta, boş sade bi çerçevede bile yazılmadı adın, çevresinde silinmez bir sanın dahi kalamadı; ne varlık ne dirlik gösterdin bu ‘adil düzende’, ne dikiş tutturup bir alette saplık! Edinimlerini edinmenin yolu ile birlikte kesip atıp yitirip kaybedip sineye çektin de, bunun için mi hâlâ, düşünüyorsun ‘hatalı davrandığını’ ?
Ha! Söyle! Konuş! Susma artık! Konuş! Ya.. evet.. Hemen hepsi için evet, değil mi? Hemen hepsi!
Bunları umursamak önemsemekten ne vakit kurtulup vazgeçeceksin acep? Ne kadar da önemliymiş be kardeşim?! Vay anasını! Hasssiktir! Nesi önemli olsun be! Ha? Nesi! Ama önemliymiş! Önemli imiş işte! Yine de önemliymiş! Vay be! Demek çok çok önemli imiş! Yırtamadığına göre hâlâ müebbetten iyi halden, çok önemli bu çok!
Vazgeçemiyorsun değil mi böyle düşünmekten? Hiç bir zaman da vazgeçemeyeceksin! Ne yapacağım senle ya!? Neyle iyi olacak, nasıl düzelecek bu durumun? Ne ile, nasıl? Yetmedi mi bu kadar çaresizleşmek, yetmedi mi ha çaresizleştirmek! Yetmedi mi? Bu gidişata ‘höst, bi dur be!’ de artık!. Gelmedi mi vakti zamanı? Toparlan bi şekil al, doğrult kendini vakti zamanında. Her düşüşün ardından kalkışın vakti zamanı, dikelip sapasağlam ayaklanışın vakti zamanı, yastan emin adım çıkışın, sıkıp tüm yumruklarını havaya dönüp hayata, ‘Bitmedi! Buradayım bak hâlâ’ demenin, ‘Korkmadım!’ diye haykırmanın vakti zamanı; felekten bir gece çalarcasına, felaketten bilim çıkartmanın da, gelmedi mi, gelmedi mi ha! Gelmedi mi hâlâ barışıp uzlaşmanın vakti zamanı..
Tek başına olsan bile ne fark eder? Evet, ‘her şartta her durumla başa çıkılabilir tek başına da olunsa’ diye düşünmek yanlış olmaz, düşün bunu. Yanlış olmadığını -görürsün-, hata olmadığını. Böyle düşünmek yeni bir hata değil, düşünmemek eski bir hata hatta! Yine düşün, ‘yine mi’ diye düşün elbet yine de düşün kendi kendine, endişelenmeden ama, gerek yok kendi kendini endişelendirmene.. Aynı hataları yap varsın, ama yine, nedeni ne olursa olsun, eğiliş olmasın yeter ki bu, teslimiyet sayılır eğiliş, hâlâ böyle düşünmek de eğiliş olur bu durum karşısında, aynı hata aynen sürükler aynı hatalı düşüncelere insanı. İnan artık kendine ya. İnan!
Kendinden bir çok beklentin varmış demek, umutların da varmış, -demek ki- bu yüzden böyleymişsin işte, bu yüzden!. Allahım, boş versene! Beklenti boşa çıktığında işte böyle küskünleşilirmiş! Napıyorsun sen, napıyorsun ha!? Ne yapıyorsun?! Bak, hepten depreştiriyorsun şu işe yaramaz duyguyu; yaranın üzerinde solumasına izin veriyorsun; oysa sönüp gidecek uçan bir balon bu fırsat bıraksan! Tersine daha da açılmasına vardırıyor kaşıyıp kanırtıyor, koparıp kanatıyorsun!
Neden bırakmaz ki insan, kalmasın izleri böylesi kötü izlenimlerin? Neden alıkoyamaz kendini de hatırlatır durur, niyetlerinden vazgeçiremez! Böyle olmaktan, bunu yapmaktan neden vazgeçemiyorsun, hâlâ ha? İlk önce basitliğini kabullenmelisin mesela. Kabullen artık, basit işte, ne kadar basit bak! ‘Sahiden de basitmiş’ de, kapansın derin mevzu, bitsin gitsin mesele. Bitir işte! Bitsin!
Son derece sıradandın, görünen üzre, hâlâ öylesin. Kabul et olsun bitsin. Olay kapansın. Elden bundan daha iyisi gelmez ki gelemeyecek de; işte bu kadarsın, sensin bu! Bu kadar! Busun! Kendini yetiştirmek, zihin gücünü zirveye eriştirmek; adamak bir şeylere kendini ve uğraşmak, değiştirebilmiş mi peki bir nebze de olsa kendini, bir nebze?! Hayır! İşte! İşte bak, hâlâ istediğin gibi olamıyorsun! Aştıramadığın gibi aşamadığın gibi şimdiye değin bundan sonrası da benzeyecek demek ki bir birine.
Düşündün, ‘yazarak olur’ diye düşündün, düşündüğün diğer her şey gibi bu da düşündüğün gibi olmadı; olamadı.. hiç biri, ne yazarak ne düşünerek olmuyor, olmuyormuş işte! Olmayacağını kabul et, önüne bak!
Kendini çok basiretsiz çok yetersiz buluyordun ya, doğruymuş demek ki! İşte gerçek buymuş! Senin gerçeğin de buymuş! Bu elindeki son koz, onu da oyna -peki-, bu son kozu da harca. Böylece iş buraya kadar gelsin. Kaybettin yine kaybedeceksin! Yenildin yine yenil. Kabullenene kadar! Yenilen pehlivan gibi güreşe doyma!
Hiç mi bir şey öğrenmiyorsun, bu yenilginden de mi bi şey öğrenmiyorsun, ha? Hiç mi? En ufacık bir dayanağının kalmamış olduğunu göremiyor musun sahiden algın bu kadar mı kapalı?. Küsmenin de bundan daha derin bir sebebe ihtiyacı olmamıştır hiç! Derin mi? Yok canım, senin hiç bir sebebe ihtiyacın yok ki aslında! İşte en derin sebebe sahipsin. Hem de ne gerçek! Sebepsizlik!
Daha derin en derin gerçek sebebin bu olabilir bundan böyle: sebepsizlik! Bak, bütün umutların sona eriyor, tükeniyorsun, böyle bir gecedesin ve tükeniyorsun artık iyice. Bu geceden sonra... haaa hayııır, orası öyle değil pek, hayıır. Bütün umutlar bu gece sönmüş değil ki! Değil mi? Bütün umutlar bu gece sönmedi! Çok öncesinden aslında, çok çok öncesinden beri sönmüştü umutlar. Çoook öncesinden beri.., yalnız bu gece itiraf edebiliyorsun onca yıkılmadan sonra şimdi itiraf edebiliyorsun... Ha!
İşe yarıyor mu gerçekten? Bu itiraflar işe yaradı mı ha! Yaradı mı? Yıllardır bu itirafları yapmıyor, yazmıyor musun zaten? Hâlâ yapıyorsun hâlâ yapıyorsun, hâlâ! Çözüm, peki? Çözüm ne? Saklasa mıydın? Daha mı iyiydi! Belki! Saklamadın ama! Saklayamadın işte, nolucak? Çözüm ne? Nasıl kurtulacaksın? Bilmiyorsun. Hay aksi! İşte yine bilmiyorsun! Yine bilmiyorsun! Hâlâ bilmiyorsun!
Şu bembeyaz sayfaları kirletmekten başka işe yaramıyor edimin. Adına da yaraşmıyor bütün şu itiraflar! Hiç işe yaramıyor hem de, hiç! Yaramıyorlar! Yaramayacaklar da! Yani. Bu bembeyaz sayfalar kirlendikçe... Ah! Yoo! Olamaz! Sayfaların aklığıyla aklanabilirdim mi sanıyordun yoksa?! Ah! Ne hayal kırıklığı! Öyle mi ümit ettin gerçekten? Olamaz! İşte bak, bu ümitte tükendi. Peki çözüm, çözüm ne peki? Çözüme noldu? Hâlâ bir çözüme ihtiyacın var, hâlâ! Bulman gereken bir çözüm var! Bir yerde bir çözüm olmalı ve bulunmalı! Hayallah! Hiç bir yerde bir çözüm kalmamış! Bırakmamışsın!
Bırakmalısın artık öyleyse beklemeyi de. Yazmayı da bırakmalısın! Her şeyi bırakmalısın! Böyle yaşayacaksan, yaşamayı da bırakmalısın! Vazgeçmelisin yaşamaktan da! Böyle yaşamaktansa.. Alternatif bir yaşam kuramıyorsan kendine... Git!
Kimse ağlamaz ardından, merak etme.
Habibe Merih AtalayKayıt Tarihi : 26.5.2017 19:09:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Toros / Antalya 13.04.2017 22.44
![Habibe Merih Atalay](https://www.antoloji.com/i/siir/2017/05/26/ardindan-kimse-aglamaz.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!