-Sevgili büyüğüm Ardan Okay’a-
Ağustos ayında bir salı
İçimde kanar yarası
Adapazarı, İzmit, Gölcük
Çınarcık ve Yalova’nın karası
Can çekişirken yürekler
Cumhuriyet Gazetesi’nde
Tek sütuna küçük bir haber
‘’Bir şair acıyı böldü
Bu sabah Ardan Okay öldü’’
Acının böylesi olmaz
Küçük yürekler buna dayanamaz
Yıkılan yerler belki onarılır
Senin yokluğun onarılmaz...
Turan Gökmeoğlu
25 Ağustos 1999
Kayıt Tarihi : 1.7.2006 12:10:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BU TOPRAKLARDAN BİR ‘’ARDAN OKAY’’ GEÇTİ Turan Gökmenoğlu Bir masal gibiydi her şey. Ya da rüya gibi. Öyle çabuk uyandık ki. Nasıl geçtiğini bile bilemeden. Tekrar tekrar yumdum gözümü. İmkansız. Yeniden dönülmüyor eski günlere. İnsan kaldığı yerden dönebilse düşlere. Çırpındım durdum. Olmuyor. Doğduğum küçük kasabada örnek olarak onu seçtim. Neşeli, kültürlü, iyi aile babası, müziğe ve güzelliklere düşkün, iyi avukat, iyi şair, yan komşumuz, Fazilet öğretmenimin eşi, arkadaşım, dostum ve en önemlisi, ‘’Bir Ayancık Sevdalısı’’ydı o. ‘’Bir Ayancık Sevdalısı’’ bu deyim kendim için sakladığım kutsal bir sözdü. Bunu benden daha çok hak eden biri varsa, o da Ardan Abi’dir. O her zaman benim Ardan Abi’m oldu. Onu örnek aldım. Hukuk Fakültesi’ni onun için seçtim. Üniversite sınavını kazanınca, ilk onun kapısını çaldım. 1975 yazında, Şadırvan Meydanı’ndaki yazıhanesine gittim. Hukuk Fakültesi’ni kazandığıma çok sevindi. Tavsiyelerini dinledim. Sözleri hala kulağımda. Eğitim hayatım boyunca bu sözler kulağımdan hiç gitmedi. Ayancık Matbaası’nda çalışırken, Ayancık Gazetesi’nin ononcu yaşı nedeniyle, on sayfalık bir gazete çıkarmayı düşündüm. O zamana kadar, Ayancık Postası, Yeşil Ayancık, Ayancık Sesi ve Ayancık gazetelerinden hiç biri dört sayfadan fazla basılmamıştı. Bu bir ilk olacaktı. O yıllardaki taşra basınının imkanları kısıtlıydı. Dört sayfalık bir gazeteyi bir haftada hazırlıyorduk. Dizgide kurşun harfler kullanılıyor. Dört sayfalık gazete, başlığı kırmızı olduğu için beş ayrı defa baskıya giriyor. Resimler de klişe olarak, Samsun’da yaptırılıyordu. Şimdiki teknoloji ile, eski günlerime, o günlerin Ayancık’ına, Sinop’una dönmeyi ne çok isterdim. O gazetede Ardan Abi’nin ilk kez bir şiirini yayınladım. Bu konuda çok titizdi. İnce eleyip sık dokurdu. Şiiri Ayancık üstüne idi. Zaten bizim şiirlerimizin her satırı memleketimiz üstünedir, Ayancık kokuludur. O gazete şimdi Ayancık Gazetesi’nin arşivindedir. Ben bu ve saydığım diğer gazetelerin arşivini 1975 yılının Ekim ayına kadar muntazam olarak tuttum ve sakladım. İnşallar benden sonra gelenler de onu korumuştur. Gazete çıktı ve çok beğenildi. Sahildeki parkta (şimdi adı Yaman Okay Parkı) sahne kuruldu. Müzikli eğlence gecesi düzenledik. Bu gece daha sonraki Keten Festivali’nin öncüsü oldu. Ayancık Matbaa’sında çalıştığım zamanda Ardan Abi’in kartvizitlerini hep ben bastım. İstanbul’a gelince de basıp gönderdim. İstanbul’da 1982 yılına kadar eğitimimle birlikte Cağaloğlu’nda birkaç matbaada çalıştım. Bakış Matbaası, Öztürk Basımevi ve Seyran Basımevi. Seyran’da çalışırken önce bir makineye ortak oldum. Ardından İlk baskı makinemi alıp çalıştığım yere koydum. Bu ‘’Heidelberg’’ marka 25x35 cm ebadında baskı yapabilen tipo bir makineydi. İlk oğlumun doğumundan sonra, 1982 yılında Çatalçeşme Sokak’ta kendi matbaamı kurdum. Bu süreler boyunca pek çok hizmetim oldu doğduğum yere. Üç şiir kitabı bastım. Ayancık’ı tanıtan yazı ve şiirlerim yayınlandı. Bir şiirim Zeynettin Maraş tarafından bestelendi. Namık’ın (Karamuk) Ayancık Kartpostalları’nı bastım. Firmalara takvimler, kartlar, broşürler... Burada ilk siyah-beyaz Ayancık kartpostalını bastım. İki yapraklı bu kartın arka yüzünde memleketimi tanıtan bir yazı koydum. Bu yazıda ilk kez Ömer Seyfettin’den bahsettim. Ömer Seyfettin’in Ayancık’la ilgisi o zamanlar sözlü kaynaklara dayanıyordu. Şiir kitaplarımda kullandığım öztürkçe kelimeler, Ayancık Lisesi’nde Edebiyat derslerine konu oldu. Bu günlerde Ardan Abi’den eteklerimi tutuşturan bir mektup aldım. Hatırımda kaldığı kadarı ile şöyle diyordu. Kızım edebiyat dersinde öğretmeni Ercan Bey’e (Sesver) , ‘’Ömer Seyfettin’in Ayancık’la ilgisi nedir’’ diye sormuş. Ercan Bey de, ‘’Bunu iki kişi bilir. Biri Oğuz Bölükbaşı, o rahmetli oldu, diğeri de Turan Gökmenoğlu’’ demiş. Turan’cığım, bu konuda elinde ne bilgiler varsa bana gönderir misin! Elimdeki bilgiler kırıntı şeklindeydi. O günden sonra Beyazıt’taki sahaflar Çarşısı’nın altını üstüne getirdim. Beyazıt’taki büyük kütüphaneyi taradım. Bu artık benim için bir namus ve şeref meselesine dönüştü. Ömer Seyfettin’in ailesini ve mezarını, tüm eserlerini, hakında yazı yazanlara kadar herkese ulaştım. Kızını buldum. Güner Elgen’i. Evine gittim, görüştüm. Birlikte resim çektirdik. Hayatta iken bu resmi yayınlamamı istemedi. Ona saygımdan bu resmi hiç yayınlamadım. Ayancık’a gelmek istedi. Henüz götüremedim. (Bu konudan şimdiye kadar ilk defa sözediyorum.) En son eski Galatasaray Lisesi Müdürü rahmetli Tahir Alangu’nun ‘’Ömer Seyfettin’’in hayatını anlatan kitabını buldum. Aradığım bilgilerin tümüne ulaştım. Alnımın akı ile bu işi başardım. Bu bilgilerin tümünü Ardan Abi’yle paylaştım. Aynı sevinci o da duydu. (Ardan Abi, tüm mektupları saklardı. Kendi gönderdiğinin bir kopyasını da. Bu mektuplar hala ailesinde olmalı.) Evini ve işini İstanbul’a taşıdığında sık sık görüşmeye başladık. Ayancık geceleri düzenledik. Ayancık’la ilgili toplantılar yaptık. Biçki Yurdu Sokak’taki işyerime, Sultanahmet’teki İstanbul Adliyesi’ne her gelişinde uğrardı. Ben de onun Taksim’deki bürosuna çok gittim. Bu arada Ayancık Anblemi’ni hazırlattım. Ayancık’ın simgesi oldu. Ayancık ve Sinop Rehberi kitaplarımı yayınladım. Cağaloğlu’ndan Bağcılar Matbaacılar Sitesi’ne, oradan da Kadıköy’deki kendi yerimize taşındık. Son üç şiir kitabım yayınlandı. Kadıköy’de ‘’Sinop Postası’’ isimli gazetemi yayınlamaya başladım. Gazeteme köşe yazıları yazdı. İmla hatalarına çok dikkat ederdi. Yazısını bana fakslar, ben de dizgisini yapıp ona fakslardım. Tekrar tekrar düzeltmeler yapar, çok titizlenirdi. Ayancık anılarını bu vesile ile yazmış oldu. Şiirlerini bir kitapta toplaması için çok yalvardım. ‘’Şiirleri topluyorum, daktiloya çektiriyorum’’ diye beni hep oyaladı. Ayancık`a Özlem Bir çınar yaprağının Esintisini özledim Başımı Dibine koyup yosun kokusu Ve denizin tuzu Öylece İstifan Burnu`nu Akşamın gelişini beklerim Hava serin mi Boşver Üstüme hüzzamdan bir akşam Faslı çekerim Sonra Ayancık`ın sularını özledim Sakarabaşı`nda, Büyükdağ`da Hele yaz günü Sinop dönüşünde Yüksekten Karadeniz`e bakarak O çeşmenin O lezzetli suyunu Bir kez daha içmek isterim Sonra Çangal`da eski yoldaki Sudan bir bardak Bir bardak yetmez belki de Bin bardak Ya Ayancık`ın dereleri, çayları İkisu’da birleştikleri Nazlı nazlı döne döne Gelirler ta denize kadar Bir kez daha görsem çakılları Bazen pusla, bazen dalgayla Yıkanan o tertemiz Yapayalnız çakılları Ve çamlar, köknarlar Ve sonra da kayınlar Hepinize selam olsun Hepinize... Ardan Okay 1 Temmuz l999 Ayancık Festivali’ne son katıldığında, İstanbul’a gelince görüştük. Mutluluğunun ve hazzının doruklarında yaşıyordu. Festivalin güzelliğini, yaşadıklarını, yaptığı konuşmayı, defalarca anlattı. Teşekkürler Rifat Başkan! ‘’Bu sevinç bana yıllarca yeter! ’’ diyordu. ‘’Artık Ölsem de gam yemem. Bu günleri de gördüm ya! ‘’ Ve dediği gibi de oldu. Bir süredir rahatsızmış. Benim bundan hiç haberim olmadı. Son yıllarda büyük acılar yaşamıştı. Önce tiyatro ve sinema sanatçısı kardeşi Yaman Okay’ı, ardından avukat kardeşi Yurdun Okay’ı kaybetti. Bu acılar onun hassas yüreğini çok incitti. Yaman Okay’ın ölüm yıldönümünde, Sinop Postası’nda geniş bir yazı yayınladık. Bilgi ve resimlerde bana yardımcı oldu. 1999 yılı, 20 Ağustos’unda, İzmit Depremi’nin sabahında gözlerini ebediyete yumup, usulca özlem duyduğu iki kardeşinin yanına gitti. Üçüne de tanrıdan rahmet diliyorum. Depremden birkaç gün önce, Çanakkale’deki yazlığımdan İstanbul’a gelmiştim. Ailem hala orada idi. Depremden sonra hemen dönemedim. Çevre dostlarımın, birbirleriyle olan bağlantılarını sağlamak için İstanbul’da kaldım. Herkesin birbiriyle bağlantısını sağladım. Bir akşam üzeri Fikirtepe’de Onikiler Camii’nin karşısındaki fırının önünden arabayla geçiyorum. Durup bir ekmek aldım. Tezgahın üzerindeki gazete yaprağından ‘’Ardan Abi’’nin ölüm ilanını oludum. O deprem sabahının kargaşasında, ne ölüm haberini alabildim, ne de cenazesine katılıp, son görevimi yapabildim. Onun üzüntüsü hala içime dokunuyor. ARDINDAN Ağustos ayında bir salı İçimde kanar yarası Adapazarı, İzmit, Gölcük Çınarcık ve Yalova’nın karası Can çekişirken yürekler Cumhuriyet Gazetesi’nde Tek sütuna küçük bir haber ‘’Bir şair acıyı böldü Bu sabah Ardan Okay öldü’’ Acının böylesi olmaz Küçük yürekler buna dayanamaz Yıkılan yerler belki onarılır Senin yokluğun onarılmaz... Turan Gökmeoğlu 25 Ağustos 1999 Zamansız ölümünden sonra ressam kızkardeşi İnci Okay’ın kapak resmini hazırladığı şiirleri ailesi tarafından bastırıldı. Geriye kitabı, şiirleri, anılarımız, Ayancık sevgimiz ve gözlerimin önünden hiç gitmeyen gülümseyen yüzünün hayali kaldı. Bir süre uzak kalacağız sevgili dostum, arkadaşım, ağabeyim. Vade dolduğunda senin olduğun yerde tekrar buluşacağız. Ayancık kokulu sohbetlerimize, şiirlere, şarkılara orada devam ederiz. Kaldığımız yerden. Tekrar buluşana kadar hoşçakal... Işıklar içinde yat... Göztepe, 1 Haziran 2006
![Turan Gökmenoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/07/01/ardindan-62.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!