Sonu görünmüyor sensizliğimin…
Bir hoşça kal’ın ardından el sallayışın yok nicedir
Kaç mevsim geçti bilmiyorum
Bazen günleri bazen ayları ve çoğunlukla da yılları karıştırıyorum
Sanırım seni yolculadığım gündeyim hala…
Bir eylül gecesinde gelmiştin ve içimi ateşe verip gün doğumuna saniyeler kala gittin.
Sen gecenin eşiğinde hayatı izlerken
Ben her fırsatta ölüyorum..
Baktığın yerlere savurduğumda cesedimi
Yüzümü kaldırım taşları okşuyor.
Hıçkırarak ağlıyorum koynunda karanlığın
Benim en aydın günlerim karanlık..
Sen susunca; sular susuyor, çiçekler soluyor.
Sanki uzunca bir ninni söylemişsin de kainat uyuyor!
Bakmadığın yerlerde oluyor gözyaşlarım
yüzümün çukurlarına gömüyorum..
Bende birikiyor, bulutlardan boşalıyor yağmur..
Nasıl da kanmışım bilmiyorum...
Mavi değilmiş denizler,
Ve bitmezmiş yollar adımlarımız oldukça..
Bir yetimi kırılan hayalleri nasıl kanatır, bilir misin?
Sen her elma deyişinde;
Ben azraille karşılaşıyorum!
Ve senin yıldızları söndürdüğün her an
yığılıyorum hayatın kenarına.
Kar anlığın oluyorum..
ansızın ölüyorum..
Yüzüm artık her hatırada can çekişirken
Ellerim sonsuza kadar üşüyecek.
Ve bu sabah uyandığımda
Günümün bu denli katilleşeceğini, bilemezdim…
Sana kızgın değilim..
Hiç kızamadım sana.
Bayım...
Gözlerinizdeki haykırış
İçime bir cehennem doğuruyor
Bir hıçkırık düğüm düğüm oluyor boğazımda
Öncelerden görüşmüşlüğümüz var mıydı?
Şöyle bir saat tıkırtısı, kapı gıcırtısı kadar?
Var mı bir şeyler yaşamışlığımız
Bilmem kaç saniyelik rüyalar kadar?
Ben sizi tanımam bayım..
Öyle derin ki bakışlarınız
Yüzümü yerlerde arayışım, sanırım ürkekliğimden..
Ben hiç bir erkeğin
Gözlerinde boğulmadım bayım..
Az önce yanlışlıkla gözlerimin çarptığı
gözlerinizin rengini de hatırlamıyorum.
İsminiz neydi? Unuttum..
Bayım.. Katil olmayın bu kadar!
Yüzme bilmez benim yüreğim
Niçin çekiştiriyorsunuz duygularımı?
Daha önce hiç ateşten bir okyanusa dalmadım ben
Hiç öldürmedim kendimi daha önce.
İntihar etmek haram değil midir bayım? !
hiç yaklaşamam ben uçurumlara
Eteklerinde papatyalar toplarım ancak..
Sahi isminizi söylemiş miydiniz bayım?
Unutmuş olsam gerek..
Tepemden tırnağıma kadar kaynıyor kanım.
İçimde volkanlar patlıyor.
Gözlerim taşmak üzere.
Sahi sormuş muydum isminizi bayım?
Yüreğime; uzak ama yakın
yakın ama uzak
bir dokunmuşluğunuz var...
Siz bayım...
Cehennemde bir fesleğene sarıldınız mı hiç? ...
Sanırım epeydir çalıyordu ayrılık bu sevdanın kapısını
Ve biz bir “tak” sesi dahi duymaya tahammül edebilir vaziyette değildik.
Yılgındık.. yorgunduk..
Neydi bizi bu kadar yoran bilmedik.
Bir düş’ün koynundan diğer birine el atacak olurken yitirmişiz bu aşkın en masum hayallerini
En saf, en temiz günlerini…
Yağmuru yüklenip geldim kapına;
Bende birikip,
Bulutlardan boşalan yağmuru.
Unutmadım.
Ki ölüm unutmaktır aslında…
Ve her gün
Cevapsız kalan binlerce soru…
Tutunmak acı verecekse saçlarına gidiyorum
Yalnızlığın kutsandığı o şehre
sığ bir yaşamsa eğer gözlerindeki
gözlerin sende kalsın
yağmuru yüklenip geldim yanına
gitmeliyim
gitmeli yarına…
Yolunun üstündeyim…
Ayaklarıma dolanıyor anıların gülen yüzü
Hıçkırıyorum…
Bırakıp gitmişsin ellerinle büyüttüğün bir kenti
Her şey sensizliğe gömülmüş
Kırgın ve kızgın sana…
Sen hangi okyanusu kucakladın da yerleştin gözlerime
Ki ben hala akreplerle dolu bir sahrayım?
Güvendiğim her güneşin ardından;
Çarmıha gerilen benim gölgem oluyor.
Ve bulutlar ağladığı zaman tepemde,
Düş kırıklarımı boğazıma diziyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!