(Bağlama Eşliğinde)
Nakarat:
Aras’ın suları akar durmaz,
Kars’ın dağları duman olur yazmaz.
Gelin gidelim o yaylalara,
Sevda düşer gönlüme, yar olur, yar olur.
Yollar uzun, kervanlar geçmez,
Hasret kaldım sana, gözlerim yaşmez.
Dağlar ardında kaldı sevdamız,
Gül dalında bülbül gibi çağlar, çağlar.
Nakarat
Karlı dağlar üstünde rüzgar eser,
Kars’ın sokaklarında hasretle gezer.
Gözlerim ufukta, yârim nerede,
Aras gibi çağlar, kalbim serin serin.
Nakarat
Yaylalarda çiçekler açar yârin için,
Kars’tan İstanbul’a yolum düşer yine.
Yarim var, ben varım, gönül var aşkta,
Aras’ın sularında yıkanır umutlar.
Nakarat
MANDUZİ
Şair ManduziKayıt Tarihi : 25.6.2025 15:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aras’ın Suları, Kars’ın Dağları Bir Anadolu Türküsü Hikâyesi Yazan: Manduzî Kars sabahına uyanmak, bir türküye gözlerini açmak gibidir. Sis, dağların eteğine ince bir tül gibi serilirken, Aras Nehri usulca akardı; kimsenin sesini duymadığı sabahlarda bile onun çağıltısı bir ninniydi. Ali, yirmi yıl önce bu topraklardan ayrılmıştı. Çocukken oynadığı taş sokakları, babasının sesini ilk duyduğu yaylaları, annesinin tülbent kokusunu... Hepsi Kars’ta kalmıştı. İstanbul'da büyümüş, okumuş, kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ama ne zaman gözlerini kapatsa, Aras’ın serin suları çağlardı kulaklarında. Dağların ardından yükselen türkü, her gece rüyasına gelirdi: “Aras’ın suları akar durmaz, Kars’ın dağları duman olur yazmaz...” Bir sonbahar günü, kalbinin çağrısına daha fazla direnemedi. Sırtına bir çanta vurdu, istasyona gitti. Uzun bir yolculuktan sonra, Kars Garı’na indiğinde içindeki çocuk tekrar uyanmış gibiydi. Şehir hâlâ aynıydı. Serhat Et Lokantası’nın önünden geçerken, burnuna çocukluğunun etli pilavı geldi. Kars Kalesi sabırla dağları izliyordu. Ve Aras, yine oradaydı. Sularında bir zamanlar taş sektirdiği kıyıya oturdu Ali. Nehrin şırıltısına bağlamasını çıkardı, yıllar sonra ilk kez telleri titredi parmaklarında. Sonra türkü döküldü dudaklarından, usulca. "Gelin gidelim o yaylalara, Sevda düşer gönlüme, yar olur, yar olur..." Tam o anda, uzakta bir siluet belirdi. Bir kadın. Omzunda yün şalı, elinde süt güğümü. Ali ayağa kalktı. Göz göze geldiler. Tanıdı onu — Zeynep’ti bu. Gençliğinin sırrı, yüreğinin yangını. Gözleri aynıydı. Ve içindeki türkü, artık bir hayaldi sadece değil; gerçekti. Zeynep gülümsedi, “Sen yine geldin mi Aras’a türkü söylemeye?” dedi. Ali başını eğdi. “Ben hiç gitmedim ki.” O günden sonra, Kars’ta her sabah bir türkü yankılanır oldu. Yaylalarda çiçek açtı, Aras’ın suları umudu taşıdı. Ali ile Zeynep, bir türkünün gölgesinde yaşlandılar. Ve o türkü her çalındığında, insanlar bir masal gibi dinlediler: “Yarim var, ben varım, gönül var aşkta, Aras’ın sularında yıkanır umutlar...”
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!