d (Ayrımların ince sırtı'nda)
,, Ye, ye, ye;
,, not ‘310 +’:
,, Plus and an infinite …
,, Değil üç yüz on ve sonrası,
,, sonsuza uzanırken sonraki
……
: Öğrendikçe yabancılaş
kendine önce;
geri dönüşümlü,
sonra ‘ötedeki’ bir arkadaş.
Dinle karanlığı:
ışıl ışıl;
yelpazenin farkındalığı …
durmuyor, fırıl fırıl.
Şansın çemberini kırdın,
söndürdüğünde
evrenin baloncuklarını:
Pot da kırdın (fakat) seninle.
*
Kırdığınla kaçtın
bir köşe başına,
söyle ne renk tuğlalar?
: Turuncu, turuncu..
Çıplak elle sıvayı soyduğundu,
tavanlardaki kubbeleri dövüşün.
Ve şeffaflaştığında gökyüzü,
görünmezdi tanrılar:
Ve gökyüzü görünürdü;
bitmeyen, son kez ötüşündü …
Bir sabah ışıdı,
ortaya tamah sermedi:
Tavandaki ampule bakan
duy’u algılıyor, ışıktan ziyade …
: Vade kısa.
Yine de uçuştu, zerre;
Ve güç buldu ama, diyecek:
Öyleyse, zaman bunu sezecek …
On dört zerre,
on dördü girdi vahşi batının
kasaba kapısı’ndan;
on dördü çıktı Afrika sahillerinden …
İlerliyor bu koru yolu,
dururken sen, ben:
Koy bu cümlelerin sonuna
virgülü; ‘den, den’ …
Frekans ne? Hiç:
İç (ama) ondan (doğru)
da semirebiliyor,
yine de:
Seni sana veriyor;
soruyorken bana, seni sen.
Arkadaş olmayı unutacak kadar
kaybetmiş; sorgusuz, sualsiz..
fersiz-bir kafa celladı,
durmayan düşünceler’i soyan …
Kendinden ve sonra,
eksi’leri değerlendirirken..
algılayan artıları;
sür meydana -peh! kargıları …
Düştü Şövalye,
Kraliçe’nin huzurunda;
(Gözünde insanların,
gözü önünde bu arena’nın.)
Atı çırpındı onun ama
toprağa bulanmıştı şövalye..
Ölü toprağını serpti şimdilerde,
ancak toz yine gitti toprağa …
Sessiz ıslıkların düellosu’nu
izleyen Kraliçe:
Bir elin topuz’da,
diğeri kalkan’da
olduğunda …..
elimizde baktığımız, kanız!
: Gürz indiğinde başa,
Şövalye’nin eli kalkan’da!
Sen de “Bir kere”, ben diyeyim ‘On kere’;
balta girmemiş yollarında Oran yolunun -
güzide ormanı’nın Ankara’nın
- ”bahçelere giden-sorgu far’ı”nın! ...
Uzun ışıldaklarla yollar aydınlanır;
bilinçliyken kafalar,
sersemler, oldukça.. böyle köpürür:
Bir trafik polisi onları durdurur!
onun gördüğüdür,
olmadıkça böyle: olamadıkça;
kaçtıkça,
saklandıkça …
Göz bile hisseder esintisini..
fırtınanın, ten yerine de
bazen hayatta bu göz
İki iken tek olur, sonra iki:
Daha fazlasıdır önceki iki’den;
Bu, sonraki iki …
Değil üzgünlük, üzgünlük:
Onlar Alpler’de (bile)
kayakçı Palandöken’de,
Kayakçı Antartika’da:
Orda, orda olmayan kış’ı
korkuyla beklese de,
Gebedir Güneş’e, gün:
Sürgün sızıntıları, akan ince;
kararlı süzülür, hissettirmeden.
Deşer de, akar;
sezdireden kendini:
Kendini geçmişe bile göstermeksizin
… maktûl’den alacağı cevabı bildiğinde;
soruyu unutur, sorgu hakimi.
Adalet bile böyle olduğunda;
tek suçlusudur işin, atalet …
Bir aksiyomken rüyalar;
ne yazdığını düşünmeden yanan:
Yazan, yazan; Jules, Jules Verne..
Neil’e, Neil Armstrong’a, Ay’daki şu
adam’a
söylettin 69’da o lafı:
…
,, not ‘310 +’:
,, plus and an infinite …
,, Ye, ye:
,, değil üç yüz on ve sonrası;
,, üç yüz on birinci
,, uzanırken sonsuza
~
-
açıklama:
1969’da Neil Armstrong Ay’a çıkmıştı
Akın AkçaKayıt Tarihi : 8.7.2004 01:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)