Dumanlı yüce dağları, aşarak geldim
Kollarımı kanat yapıp, uçarak geldim
Hasretinden ciğerimi dağlayıp geldim
Üzülürsün diye gözyaşımı silip geldim
Selam verdim, hiç ses yoktu senden anne
Buyur edip, hoş amade etmedin sen anne
Yoksa meşgûliyetin çok muydu senin anne
Duysaydın, feryatlarımı koşardın sen anne
İsimsiz ve yosunlaşmış bir taş var başında
Yaprakları zikreden bir ağaç vardı, başında
Sararıp solmuş, bir gül vardı, başında anne
Her halde bilinmez bir hal var başında anne
Bilirim, görsen geldiğimi, açardın sineni sen
Bilirim işitsen sesimi buyur ederdin beni sen
Göremediğim, bilmediğim, bir hal vardı sende
Ne kadar feryat etsem de hiç ses yoktu sende
Yoksa daha dünyanın hesabını veremedin mi?
Bildiğim kadarıyla senin günahın yoktu, anne
Dünya hesabını vermek bu kadar çok zor mu?
Görsen nasıl düştüğümü, için cız ederdi, anne
Oysa, sen yokken ben kaç defa düştüm anne
Hem de, taşa maşa takılmadan düştüm anne
Hem kaç kez, çelmelere takılıp sürçtüm anne
Görseydin o düştüğümü için cız ederdi, anne
Anne, beni senin gibi hiç kimsecikler sevmedi
Ömrümde senin kadar hiç kimse hoş görmedi
Feryadıma hiç kimse senin gibi kulak vermedi
Senin kadar hiç kimse övmedi değer vermedi
Tam aksine bir suçlu gibi hep de hor gördüler
Tam aksine, bir suçlu gibi acımadan dövdüler
Kimi eliyle, kimi diliyle, kimi nazarla dövdüler
Öksüz ve yetimim diye de hor görüp/yerdiler
Şair Bayram der, “kim dayanır bu kadar acıya”
Hep haberimi bıraktım kuşa, ağaca, karıncaya
Köy yollarında, ne çok ağladım, eve varıncaya
Teselli için anam deyip sarıldım evdeki bacıya
24.11.2000-18:18
Bayram TuncaKayıt Tarihi : 16.12.2000 14:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!