Doğruluk büyülü bir masalmış dinlemeyi özledim anne… akşamları ineğimiz Yadigar’ı sağardın, yanık türkülerini, süt kokan ellerini, minik alınlı buzağılarımızı özledim… sahurlarda tahta merdivenimizden gıcırtılarla inip, bize pişirdiğin tereyağlı bulgur pilavını, pekmez şerbetini özledim. Sabah namazlarında huşu ile ve ağlamaklı sesle dedemin okuduğu Kur’an sesini özledim. Ağabeylerimin ablalarımın mutlu günlerimizde attığı kahkahaları özledim. Yaşlı dut ağacının dibinde “bir bade su” bekleyen Arife ebemin dualarını… kavak ağaçlarının seherde rüzgarla dans edişini ve yıllarca onların dibinde oturan Deli Cülük’ü ve onun oğlu kır kısrağı… söğüt ağacını dibinde oyunlar oynayıp barajlar yapıp akıttığımız, gürül gürül akan köy çeşmesini… harnıp ağacının dibinde oturunca bizi taşa tutan Aşire ebeyi bile vallahi özledim. Sandallı Ağaç’ta inek otlattığım, çıkınca bir türlü inemediğim koca çam ağacını, “hoptik” oynadığım o düz say’ı… bize sınırsız elmalar bahşeden Durmuş Ali Emmi’yi, yol kenarında bize incir versin diye beklediğimiz “Çivici” lakaplı İbrahim Emmi’yi ve o güzel manilerini…
“alman gızlar alman itli çobanı
yakası bitli çobanı”
Namazın ilahi lezzetini ilk defa tattığım ilk heyecanlandığım Üçkuyu’daki koca çam ağacını ve çakar çarık oynadığımız dallarını… düşüp de ağladığım o zamanı…
İkindi vakitlerinde elma ağacını dibinde Kur’an okuyan Veli Emmi’nin davudi sesini… tükürmesiyle nam salmış kasap Ali Emmi’yi küfürsüz konuşamayan ve kendi ettiği küfürlere de gülen “R” harflerini telaffuz etmeye ömrü yetmeden giden arkadaşım, çoban arkadaşım Y(R) aziye’yi…akşam gün batarken sıra sıra geçen koyunların çanlarını ve Şavkı Emmi’’nin kavalı andıran ıslığını ve yanık sesini…
Kimi anlatsam neyi anlatsam biter mi? Hayat koskoca bir yalanmış, bu anlattığım insanlar hani nerdeler? Bunlar da yalanmış! Yalan bile olsalar özledim anne! Memleketimi, taşını, toprağını… ve o topraklarda yaşadığım her anı özledim. Doğruluk büyülü bir masalmış dinlemeyi özledim annem! ! !
Hoptik:Taşlara taş ile vurularak her vuruşta oyuncuların önceki bulundukları yerden başka bir yere geçmesi geçemeyenlerin ebe olmasına dayalı bir oyun
Münire ÇetinKayıt Tarihi : 15.12.2007 23:24:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
hasret bazen öyle kör düğüm olur gırtlağa gelir içini titretir insanın...yürek o mesajı alır gözlere sinyal verir...gözler tam mesai tuzlusundan tuzsuzuna gözyaşları akar...dil hasret kanalının spikeridir artık hasret şarkılarını anons eder yada söyler onları... gurbette akşam çok zor... gayrı dayanamam ben bu hasrete... ara ara göç ettiler gurbet kuşları... bir yiğit gurbete gitse gör başına neler gelir...garip sılayı andıkça yaş gözüne dolar gelir... ve bütün akla gelen gurbet şarkıları alevlenen hasretin üzerine benzin döker adeta...
![Münire Çetin](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/12/15/anneme-mektup-duz-yazi.jpg)
Kutluyorum Münire Çetin....
selam ve saygılarımla kutluyorum yüreğinizi...
kaleminiz daim olsun...
TÜM YORUMLAR (4)