On dört şubatta sevgililer günü nedeniyle pek çok etkinlik yapıldı, farklı yerlerde. İstanbul’da bir belediye de şiirle kutlamak istemişti bu günü. “Aşk denilince akla şiir gelir” diyerek.
Kalkıp gitmek istedim, “ama önce bir programı soralım, bakalım” deyip telefon ettim. Dedim ki “arabesk içerikli bir program değil, değil mi? ” Dediler “ yoooook, çok güzel, bayılacaksınız” Edebiyat çevrelerinde sıklıkla gündeme gelen bir konu vardır: “Şiir halktan, halk şiirden koptu”. “Peki bu çevreler dışındaki şiir etkinlikleri, nasıl düzenleniyor acaba” diye düşündüm. Toplumun geniş kesimi şiiri nasıl yaşıyor? Tamam, televizyonda görüyorduk şiir (!) kliplerindeki hali ama, gidip yerinde bir tespit fena olmazdı.
Oraya gittiğimde ilk olarak bir salon dolusu seyirci, girdi görüntüme. “En az bin kişi vardır” diyerek kaba bir hesap yaptım önce. Sonra bir genç çıktı sahneye. Sonra bir genç daha ve bir genç daha. Hiçbiri seyirciyle ilgi kurmuyordu. Çünkü gecenin esas kahramanları onlar değildi. Kendi kendineyken olduğu gibi önündeki enstrümanı çalmak yeterliydi anlaşılan onlar için. Sonunda seyirciyle ilgi kuran birisi geldi, elinde sazı ile. Sesi güzeldi, klipleri de varmış. Başladı türküler söylemeye. Arada bir de biraz sonra sahneye çıkacak olan “en bi en şair”den bahsediyordu. Biraz sonra, sözü edilen “en bi kahraman şair” çıktı sahneye. Deterjan reklamlarına taş çıkartan beyaz ceketi, ucu sivrilikten yana gerekirse kendini koruma amaçlı da kullanabilecek ayakkabıları, ışık her vurduğunda göz doldurucu fularının arasından parlayıverecek şekilde ayarlanmış altın kolyesi ile. Ortalık yıkıldı. Şair çok fiyakalıydı.
Göz dolduran bir sesi vardı şairin. Hiçbir şekilde okuduğu eser sahiplerini söylememe huyu vardı. Ama bunun ne önemi vardı. Mühim olan şovdu. Hani şu “ must go on” olanından.Yer yer arabesk nağmeler eşliğinde ortaya döküverdiği dizeleri, yer yer seyirlik stand up komedi türü esprileri yöresel ağızdan öykünülen bir sesten izlerken gülüyordu herkes. Bu şiir işi çok eğlenceliydi canım. Çok gösterişliydi. Çok bi şovdu.
Her şey tamamdı. Var olanla kol kola girmekten değil, ona karşı durmaktan beslenen, güzeli arayan sanat, anlaşılan attaaa gitmişti. Onun yerine gelen bu yanılsama, açık açık “aman ne iyi olmuş da, şu sevgililer günü var olmuş. Bugün çıktığım televizyon, radyo, canlı program dahil bu sekizincisi oldu. İyi para kazanılıyor valla böylesi günlerde” diyordu. Evet, böyle diyordu ve insanlar gülüyordu.
Bu muhteşem(!) sanat gecesine söylenecek söz yok. Yok artık söylenebilir bir şey. Şiir halktan kopmuş muydu, halk şiirden kopmuş muydu. Bu ülkede birtakım sözler, birtakım deyişler, birtakım gülüşler kendini feci halde şiir sanıyordu. “Şiir”i ben gördüm, çıkışta. İçin için ağlıyordu.
Aynur Uluç
15-02-2006
* Başlık, Jacques Seguela’nın “Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor! ” isimli kitabından esinlenilmiştir.
Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi
Mart, Nisan 2006
Kayıt Tarihi : 15.2.2006 16:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/02/15/anneme-dinletiye-gittigimi-soylemeyin-o-beni-sair-saniyor.jpg)
Bu arada sadece adından dolayı bile olsa Jacques Seguela’nın “Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor!'' kitabını mutlaka okuyacağım.
Sağol canım arkadaşım yeni düşünceler ve bir kitap kazandırdın bana..
Çok gülümsedim.
Hele hele:
'Biraz sonra, sözü edilen “en bi kahraman şair” çıktı sahneye. Deterjan reklamlarına taş çıkartan beyaz ceketi, ucu sivrilikten yana gerekirse kendini koruma amaçlı da kullanabilecek ayakkabıları, ışık her vurduğunda göz doldurucu fularının arasından parlayıverecek şekilde ayarlanmış altın kolyesi ile. Ortalık yıkıldı. Şair çok fiyakalıydı.'
karelerini anlatış:))
Uluç Sen çok yaşa. Rahatladım.
Sayın uluç'un edebiyatta görselik başlıklı bir tartışması vardı.
Şiirin sesle dışavurumu ve görüntüyle desteklenmesi
Şiir çoğu zaman bunların dışındadır.Nadiren ama bu aksesuarları takınır
Şiir, diğer sanatlara göre iç konuşmaya en çok önem veren bir sanat dalıdır ve iç konuşmalarını dışa salıverirken bile kıskanç bir şekilde gizemle gizler sözcüklerini
saray musikisine gönül verenlerin bile, bu musikinin bir sahne sanatından çok bir oda içi sanat olduğunda ısrarlı tutumlarını dikkate aldığımızda, şiirin bunca sahne curcusanı kaldıramayacağını düşünürüm.
Ancak.....
Bir de meydan şiirleri vardır ki bunları ne kadar gerçek şiirin içinde değerlendiremesekte varlığı bir vakıadır.Mesela koçaklamalar
kalabalıkları tek bir yürek olarak sürükleme için araç olarak kullanılan bu tarzı dışarda tutarsak, gerçek şiirin izleyenleri başında bir kuş varmış ta dikkatini bir an dağıtırsa uçacakmış gibi bir hava içinde olurlar ve şiir güzelliğini böyle zamanlarda sergiler en çok.
Ama bir belediye, bir parti veya kitlesel bir hareket şiiri veya diğer sanat dallarının hepsini karma bir arabesklikte kullanması doğaldır.
Ola ki Anneniz haber aldı ve peşinizden geldiyse aynur hanım bir tavsiyem olacak size:
Günün moda tabiriyle söylersek, siz annenizi de alarak uzaklaşın böyle yerlerden sevgili uluç :)
Not: 'annenizi alarak uzaklaşmak' sözünün kaynağını yazmıyorum. Anonim hale geldiğini kabul ediyorum
Selam ve saygılar...
TÜM YORUMLAR (8)