Son yolcu da indi trenden, marttı ve soğuktu
Bir kış günüydü çırıl çıplak, bir çiğ damlası gibi doğduğum o gün
Evvel başım topraktan uzanan bir filiz gibi şükretti tanrıya
Önce koşan, sonra duran, telaşeli ayak sesleriyle bana doğru gelen
Bu buğramsı şehrin yağmurlarına kavuştuğu o an, kucağına
Süt kokan ellerine, kanlı ve cılız gövdemi almış nenem…
Benim oyuncaklarım; taş, toprak, gecenin ön ve arka yüzü
Akşamüstü damına kovaladığım oğlaklar
Peşlerinde çoban köpeği, çan sesli, başlı başına bir âlem, bu koca sürü
Annemi hatırlarım süt sağarken önünde bakırdan bir güğüm
Beyaz bir sudan deniz, ben onu izlerim ve annemin silueti düşer denize
Ben balıklarıyım. O, büyük nakkaşın üstüme attığı çözülmez bir düğüm
Alaca bir güvercin gövdesini kaldırmak için göğe çırpınıp kanatlandığında
Açtım iki kolumu, ben neden uçamıyorum, ben neden uçamıyorum yıldızlara
Başaklar arasında oynadığım saklambaç, üstüm başım çamur ve derim kirli
Taze cevizin ellerime tutan sarılığı ve ben ağlarken… Şefkatle izliyor biri beni
Koştum geldim, attım kendimi annemin bağrına
Anne, anne! Sabunla avuçlarımı yıkasam, çıkmaz mı günahlarım aydınlığa
Umut, demirden bir yılan, ardı ardına uzanan bir vagon
Umut, şu yüksek dağın tepesinde ki kar; vagonlar bitmez, kar erisin
Akşam oldu artık güneşin gölgesi kerpiç duvarlarımızdan aşağı insin
Bozkırın martıları suskun, camlarımızda rüzgârın ninnisi dinmez
Karanlık; ateşten bir ok, mahşerden üstümüze atıldı, geri dönmez
Yazı yazmayı bilmem madem, söz söylemeyi
Uyan uykundan anne, al koynuna, yine emzir beni
Kayıt Tarihi : 16.6.2013 12:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (11)