Merhaba dostlar. Bu bir yaşam öyküsüdür. Bizim memlekete kış erken başlar. Yaz ise geç gelirdi. Güzün Kısır Dağlar ının zirvesine kar inince genelde köy gençleri gurbete giderlerdi. Ta ki yer yeşil bağlayıp, şirin Haziran gelince onlar da gerisin geri gelirlerdi. Yıl 1975 Ben de hayat merdiveninin on beşinci basamağında henüz bıyıkları terlememiş yoksul kara yağız bir çocuk iken İstanbul Yeniköy de boğaza nazır bir yalı inşaatında yaşım tutmadığı için çıraklık sigortasıyla işe başlamıştım. İki yıl sonra hayat kavgasında kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeye çalışan bir delikanlı olmuştum. Bayrampaşa da çalıştığım bir dokuma fabrikasında sendikadan uğraştığımız için işten atılmış gurbette işsiz işçi olmuş idim. İşsizlik sorunu bu kadar can yakıcı değil idi. Fazlada dert gam etmeyip, şirin haziran zamanı da gelmişken memlekete gidip yoksul babama yardım ederim deyip tamda ot biçimine ramak var iken Kars Kalesi otobüs firmasından bilet aldım. Elimde bir tahta suntadan bir bavul bir elektro saz, bir de 8 pilli amfi ile 28 saat yolculuktan sonra bir sabah seherin de, Karsa vardık. Şehrin keşmekeşinden bir an önce kurtulmak için akşama dek köyün minibüsünü beklemeden Ardahan’a giden boş bir yük kamyonuna binip Kars –Ardahan mola yeri olan Kırıkkilse denen Aşçılar ın Yaylasında inip köye yaya yürürken hemen önümde iki bayan bir erkek Merkebin sırtında iki heybe dolusu yük ile köye doğru gediyorlar. Bunlara yetiştiğimde erkek olan, saygı ve rahmetle andığım Seydi Kılıç Dayı, birde emektar hanımı, Tütye Halam, bir de benim yoksul anam idi. Anemin o anki ruh halinin şadlığını kelimelerle ifade edemem. Yalınız en sıcak sığınağın ana kucağı olduğunu o zaman anlamıştım. Hoş-beşten sonra köyde ektikleri yeşil soğanı götürüp aşçıların yaylasında Kürtçe bildiği için annemin tercümanlığında bir kilo yeşil soğanı bir kilo peynir’e verip aldıkları peyniri merkep’e yükleyip köye dönüyorlarmış. Seydi Dayım benim bavulu aldı. Şimdi bizlere gurbet olan Kiziroğlu Köyü ne vardık. Annem köyde olmadığı içim Annemin yakın köylüsü olan Gülcemal Halam bizim koyunları sağmaya gelmişti. Onunla da hoş beşten sonra sazı çıkardım! Amfiyi takmayı beklemeden Gülcamal Halam o yanık sesiyle o zamanlar meşhur olan “Ezemezden Oğlan”, birde anamla beraber Kürtçe “Hazelo Yelli- Yelli “halay türküsünü söylediler. Bitiminde ocakta kaynayan berrak çaydan birer bardak içtikten sonra, henüz elektrik gelmemiş köyümüze anfisini pillerle desteklediğim elektrosaza dokunur dokunmaz anamın büyütüp beslediği hayli gösterişli çil horozu amfinin yankısını duyar duymaz ben senin sazından daha yanık öterim dercesine, öylesine bir hiddetle ötüverdi ki o ses hala kulağımda çınlar. Ben ne zaman saz çalar isem, anamın çil horozu ise kapımızın önünde bulunan tuz taşının üzerine çıkıp vakit filan dinlemeden öterdi. Ama gerçekten o çil horozun sesi benim sazının sesinden daha yanık ve gür çıkardı. Rahmetli babamı bilenler bilir kendi halinde dini bütün bir insandı. Bir gün Cuma namazından gelirken benim saz çaldığımı aynı anda horozunun öttüğünü duyunca, nazik bir tebessümle bak oğlum_ “Annen çil horozu da seni gibi şeytana uymuş vakitli vakitsiz ötüyor.” demesi çok hoşuma gitmiş idi. Gün ikindiye dönmüş, annem Gülcemal Hala yla köyümüzde Şamillerin diye bilinen hayvan çiftliği sahibine ineklerini sağmaya gittiler. Ben de içeri gidip pencereyi açtım. Bizim evimiz Köyün Batı çıkışında, araziye giden yolun üzeri idi. Köyden gelip geçenler bizim kapının önünden geçerlerdi. Ben ise pencerede türkü söyleyerek ot toplamadan gelen kızları dinliyordum. Gelip geçen ırgatlara bakıyordum. Adettendi askerden ve gurbetten gelen çocuklarına annesi hep sorardı yavrum sana ne pişireyim diye. Benim de annem sordu. “Oğlum sana ne pişireyim?” diye .Ben de sazım var ya ozanlara özenerek ne istediğimi anneme şöyle demiş idim!
Has yemek yapmaktır anamın işi
Hemen şimdi kalkıp pişirse pişi
Yeşil evelikten bir ayran aşı
Anam pişirse de ah bizde yesek
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta