-anne beni topla evir çevir
aklımı başıma devşiremem
aşık olup bir çiçeğe kastederim gündüz vakti
kaybolurum cebimde ekmeksiz
kurtlar kuşlar geçmeyen
bir masalın orta yerinde
Yollarımız burada ayrılıyor,
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Devamını Oku
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
annem..anneciğim
öyle yorgunum ki
çabuk büyüdüm galiba
üşüyorum annem
beni sar sarmala
üzerimi ört
ama biliyorm ki
sen varsın ve
iyi ki varsın..
.....
ANNELER İÇİN YAZLIMIŞ TÜM ŞİİRLER...
HEPSİNİ SEVİYORUM..
BEN ŞİİRİ VE ŞAİRİ KUTLUYORUM..
Ben seni şımartayım da sen beni şımartma.
Gencin şımarmasının devası var, yaşlının yoktur.
Seni aklar belki geçen her saat, beni (ne demişler) teneşir paklar!
Selâmlar, selâmlar, selâmlar...
çabuk şimarıyor olmam bunun emaresi değil midir?
işte başladım bile şimarmaya hocam :)
saygım çok büyük size...
teşekkür ediyorum..
Şâirin annesini yakında kaybettiğini ben de bilmiyordum.
Allah rahmet etsin, mekânı Cennet olsun.
Oğlu da yanına gitsin...
----------------------------------------
Ali Oğuz, sen daha 28 yaşında olduğundan emin misin?
biraz önce şairin hayatını okudum..
ne çok hizmet etmiş edebiyata, sanata...
ne de derinlik kazanmıştır eminim...
ama şu mısralardaki naifliğe, hatta samimiyete bir bakar mısınız...
-anne beni sevdiğin gibi
seni de sevsin melekler
-anne beni sevdiğin gibi
sevemez ki melekler
demek ki duygusallıkla naiflik arasında bir korelasyon var...
kendini Türk şiirinin doruğu olarak niteleyebilecek kadar kendini beğenmiş Necip Fazıl' ın his yağmuruna tutulduğu bir anda şu düştüğü çocukluk hali, aslında ne kadar da manidar değil mi...
''anne, girdin düşüme
yorganın olsun duam
mezarında üşüme''
bu mısraları yazan Necip Fazıl aşağı yukarı seksen yaşındadır üstelik...
demek ki işin içine duygular girince fikrin bir hükmü kalmıyor bizde ve herşey samimiyete teslim oluvariyor bir anda...
''fikir'' ile ''gönül'' arasındaki bu savaş, en barış yanlısı insanların bile ömür boyu kendi içinde izlemek zorunda oldukları bir mücadeledir bu ülkede...
aslında bu savaşa Peyami Safa kadar ustaca yaklaşan olmamıştır...bir benzetmesini hatırlıyorum.. ''fikir'' , '' gönül'' yahut '' his'' kelimelerinden hiçbirini kullanmadan tarif etmeye çalışır bu hususu..
'' batı adamı köpek gibidir...doğu insanı kedi gibi..birinin gözleri hep açıktır...kapının önünde devamlı tetiktedir gelecek tehlikelere karşı...lakin diğeri miskin ve de bir o kadar uysaldır..geleceği kısılmış gözleriyle izler yarım yamalak..''
aşağı yukarı bu şekilde gelişen yazısını ne zaman ve hangi eserinden okumuştum, hatırlamıyorum.
ustanın bu benzetmeyle vurgulamak istediği şey çok açık..
doğulunun gönlü, batılının ise fikri hükmeder davranışlarına...
batı dillerinde '' gönül'' şeklinde Türkçe'ye çevirebileceğimiz bir kelimenin bulunmayışı hepimizce malumdur ve sebebi ise budur sanırım...
Peki bir insanın ya da toplumun davranışlarına duyguları yerine aklı hükmetmeye başlarsa ne olur?
1520-40 yılları arasında,daha Colomb'un Hindistan diye Amerika'ya ayak basmasının üzerinden yarım yüzyıl bile geçmemişken, altın yağmalamak için Amerika'ya giden İngilizler gemilerini Afrikalı zencilere çektirmemiş miydi? Sonra o yağmaladıkları altınları Hindistan' a verip oradan ipek alırken onbinlerce k.m' lik yolu yine aynı insanların küreklemesiyle katetmemişler miydi?
O ipekleri kömürle çalıştırdıkları buhar makinalarında gömlek yaparken, kömür dumanından zehirlenerek ölen onbinlerce adam yine bu Afrikalı köleler değil miydi?(1750-1800) Sonra o gömlekleri yeniden Hindistan' a satıp bu altınları geri alırlarken işçilerin ve kürekçilerin tamamı zenci köleler değil miydi?
Herşey bir yana, o Ameriken altınlarını yağmalarken kurdukları ocaklarda kimler çalışıyordu dersiniz...
işte gönül denen kelime yoksa dilinde sen de busundur...ve ancak bu kadar insan olabilirsin..
bunları şunun için anlattım da yordum sizleri..ister şu ister bu dünya görüşünde olalım..bizi insan olarak yoğuran el hamurumuzu '' gönül'' ile ıslamış..toplum olarak her hareketimize hükmeden unsur hislerimiz ve gönlümüzdür..İngilizler yukarıda saydığım işlerle uğraşırken biz İspanyol zulmünden kaçmış Yahudiler'i himaye etmek derdindeydik..
Aynı Yahudiler'in birgün bizim canımıza kastedeceğini düşünecek kadar his yoksunu olmadık hiçbir zaman..Anadolu' da bin yıl fakir yaşadık ama insan olduk...Çünkü yaradan bizi insan olarak yaratmıştı...ve şahsım adına birkez köpek olup kapıda havlamak yerine bin yıl soba başında mırlamayı tercih ederim...
Ey şair;
şiirin o kadar samimi ki...
ve o kadar bize benziyor ki...
ellerin dert görmesin..
annenizin toprağı bol olsun ve Hak rahmetini ondan esirgemesin...
siz de şiirlerinizi bizden esirgemeyiniz bir doğulu gibi..
batılıların his yoksunu nesirlerine inat..
saygılar sunuyorum...
Hayırlı evladın gözünden annelere bakmak ne kadar güzel....
tek bir yorum yapılabilir şiir için..içtenlik bütün güzelliklerden daha güzel
sevgilerimi sunuyorum kardeşim diye seslenmek istediğim kıymetli şaire
Bilmiyordum.
Şiirden hissettiklerimi yazdım sadece. Ancak öyle olabilirdi. Bu kadar yakınbir zamanda... Bunu düşünemedim. Çünkü şiirdeki olay, biraz daha geniş bir zamana yayılmış gibiydi ve sanki yazarın delikanlılık çağı...
Allah rahmet eylesin. Taksitratını affetsin. İnşallah Firdev'te bir arada olruz,böylece,hepimiz!
Göklerin düğününe o bizden önce gitmiş. İnşallah bize de yer ayırır. Nekdar mutlu olduğumnu düşünsek de mümin öldüğünde, ayrılık acısı ağır oluyor. Hele anne acısı! İçiparamparçaoluyor insanın!
Hayırlı evlat bırakmış, geride.Amel defteri kapanmayacak. Ne güzel!
Şairimize, uzun ve sağlıklı, şiir gibi ömürler diliyorum.
Sonra, Antalya'dan kucak dolusu sevgiler...
Şairi kardeşimin yarası çok taze.
Annesini 5 haziranda kaybetmiş.
Mevlamdan güzel sabırlar dilerim.
Annemizin mekanı cennet olsun.
Anne.
Gülüm habersiz hala,
Sen olmasan,
Ben gülsüz kalırdım,
Tomurcuklarım öksüz.
89 luk Thomas anne,
Anneleri dinleseydi çocuklar,
Cennet olurdu,
Afganistan
Pakistan,
Çeçenistan,
Filistin,
Gazze.
Kabil'de senin oğlun,
Habil'de.
Haklısın ne işi var,
Kabil'in İsrail'de.
Nasıl yaşıyorsun hala,
şu can boğan sahilde?
Sesini duyan mı var?
Bu şiir ile ilgili 70 tane yorum bulunmakta