ANNE
Bastığın yere Cennet dediler,
Cennet'ten melekler iner mş anne
Senden uzak kalmak cinnet dediler
Ayrılanlar bir gün döner mi anne?
Biri dua idi iki sözünün
Gitmez hayalimden nuru yüzünün
Anasından ayru düşen kuzunun
Çağlayan gözyaşı diner mi anne?
Dereler tepeler, hâreli dağlar
Lâle bahçeleri ah yeşil bağlar
Neyleyim sizi ben içim kan ağlar
Şu nurlu gözlerim söner mi anne?
Anıyorum seni günde yüz öğün
Tütüyor burnumda senin her şeyin.
Dizinde büyürken bugüne değin
Sensiz günler içe siner mi anne?
ABDULLAH SATOĞLU
Abdullah SatoğluKayıt Tarihi : 16.10.2007 17:27:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
MUHTEREM EFENDİM.
-----------------------
BİZİM ECE DERGİSİNİN 152.SAYISINDA YER ALAN 'HÜZÜNLÜ MISRALAR' BAŞLIKLI ŞİİRİNİZ TABİRİ CAİZSE BENİDE MAHVETTİ. BEN O ŞİİRİ İZNİNİZ OLMADAN KÖŞEME ALDIM.UMARIM BENİ BAĞIŞLARSINIZ..SELAM VE SAYGIYLA EFENDİM.Mehmet Şükrü Baş Elazığ
---------------------------------------------
HASBİHÂL
MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
[email protected]
HÜZÜNLÜ MISRALAR -II-
Günümüz iletişimin altın çağını yaşamaktadır. Nerede ne var, ne zaman var, nasıl var bu sayede öğrenme imkânımız olabiliyor. Aksi halde İstanbul’da Ankara’da Kayseri’de Salihli’de olup bitenleri nasıl öğrenceceğiz.?...
Salihli’de bir dergi yayınlanıyor : “BİZİM ECE” dergisi. Sahibi kardeşimiz demekle iftihar ettiğimiz güzel insan Ahmet Otman. Bu dergi sayesinde yurdun dört bir yanındaki şair ve yazar dostlarımızla selamlaşıp, biri birimizin yazılarını ve şiirlerini okuma imkânını buluyoruz.
***
Sağ olsun Ahmet Otman büyük bir özveri ile dergilerini o sayıda yazısı veya şiiri olan herkese tek tek gönderir. Bu onun için zevkli bir görevi yerine getirmek gibidir.
Elazığ Öğretmenevi’nde şair ve yazar dostlarımız R.Mithat Yılmaz, Nevzat Ülger ve Lütfi Parlak’la birlikte oturuyoruz. Mithat beyin elinde eksik olmayan poşetin içerisinde “Bizim Ece” nin 152.Sayısı var, uzanıp alıyorum. Alır almaz Abdullah Satoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, İsmet Bora Binatlı, İsmail Göktaş, Abdulkadır Güler, Sedat Günay gibi tanıdık isimlerin yanında başka şiir dostlarıyla da karşılaşıyorum.
***
Devam ediyorum dergideki gezime. 36 sahifede yer alan “Kabri İnsan” başlıklı uzun şiirime varamadan 7.sahifede çok saygı duyduğum değerli bir dostun, Abdullah SATOĞLU’nun “Hüzünlü Mısralar -II-” başlıklı oğlu cennetmekân Selçuk Tahir’in aziz ruhuna ithaf ettiği hüzün dolu şiiriyle karşılaşıyorum. Altındaki tarihe bakıyorum 25 Ağustos 2010’u gösteriyor donup kalıyorum. Niye bugüne kadar böyle bir dostun acısından haberdar olmadım, neden acısını paylaşmadım diye hayıflanıyorum…
Mithat beye “Haberin var mıydı?” diyorum “Yoktu.” diyor.
***
Sayın Satoğlu ile biz özellikle Elazığ’da, Simav’da, Kapadokya’da yanılmıyorsam Sandıklı’da yapılan şiir etkinliklerinde beraber olduk. Ona olan saygımın temelleri “Elazığ Hazar Şiir Akşamları”nda atılmıştı. Bu süre zarfında onun ne kadar duygusal, ne kadar sakin bir kişiliye sahip olduğunu öğrendim. Acaba Sayın Satoğlu böyle bir acı karşısında ne yaptı diye düşünürken onun Allah’ın emirlerini ne kadar iyi bilen birisi olduğunu düşününce teselli buldum.
İNNA LİLLA VE İNNA İLEYHİ RACİUN.
Allah verdi, Allah aldı. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Sevenlerinin başı sağ olsun.
***
Değerli şairimizin bu hadise sonucu gönlünün derinliklerinden gelen duygusallıkla kaleme aldığı ve cennetmekân yavrusunun aziz ruhuna ithaf ettiği o şiiri hep birlikte okuyalım. Okuyalım ki bir babanın evladı arkasındaki hislerine tercüman olalım.
Ne de olsa elden başka bir şey gelmiyor.
HÜZÜNLÜ MISRALAR
—Oğlum Selçuk Tahir’in aziz rûhuna-
***
İlk göz ağrım, gözüm nûru Selçuğum
Yanık yüreğimi kavurup gittin.
Nezaket timsali, asil çocuğum
Dünya nimetini savurup gittin.
Gittin de kanadım kolum kırıldı
iki yavrun ”dede!” diye sarıldı.
Gök çöktü de sanki yerler yarıldı
Erdin üç aylara, durup da gittin.
Firkatinle dinmek bilmez elemim
Yetişmez vasfını methe kalemim.
Dört kardeşten, temeliydin kulemin
Çelikten çatıyı kırıp da gittin.
Kalbinle müsemma “Tahir”di adın
Allah’a Resûl’e tamdı itikadın.
Dayanılmaz acısına evlâdın
En ince yerimden vurup da gittin.
Resmine baksam yaş dolar dideme
Rahat uyu, “gözüm arkada” deme.
Hazret-i Peyamber’den ilk Âdem’e
Nebiler yolunu sorup da gittin.
Edâ ettin üç Hac ile üç Umre
Çok şey sığdırdın elli yıllık ömre.
Tevekkülle uyup İlâhî emre
Ne ulvî hayaller kurup da gittin.
Sînene sanki od düştü Kazan’da
Kin tutmazdın hiç kimseye, kızan da.
İki bin onda, on beş Ramazan’da
O rakik kalbini yorup da gittin.
Ansızın gidişin bağrımı yaktı
Gözümden gönlüme kanlı yaş aktı.
Hüsn-i hâtimeyle bir iftar vakti
Mahzun boynumuzu burup da gittin.
Âsanca ölümle Hak’ka yürüdün
Peşinden gönlümü aldın sürüdün
Edepten hayâdan yana bir idin
Duamı sırtına sarıp da gittin.
Dilim varmaz sana “öldü” demeye
Vâsıl oldun süt emdiğin memeye.
Namaz-oruç borcun yok, ödemeye
Denizler deryalar yarıp da gittin.
Susun dedim bülbüllere, hey. susun!
Bir benzeriydi gönlün okyanusun.
Hayranıydın Mevlâna’nın Yunus’un
Sözle ilâhiyi karıp da gittin.
Gittin, boynu bükük kaldık hepimiz
Mevlâ’nın aşkıyla çarpar kalbimiz.
Cennetinde cem eylesin Rabbimiz
Dâvetin tadına varıp da gittin…
***
20 Ağustos 1960 - Ank. 25 Ağustos 2010
Abdullah SATOĞLU – ANKARA
***
Böyle bir hadisede söylenecek sözü bulmak pek mümkün değil. 2011 senesinin ilk gününde yazacağımız yazı bu olmamalıydı diyorsak ta “Amentü Billahi ve bil kaderi” hükmüne inanıyoruz. Duyurusu için Ahmet Otman’a bir kere daha teşekkür ederken saygıdeğer ağabeyimize baş sağlığı diliyoruz.
***///***
01 Ocak 2011 Elazığ Nurhak Gazetesi ile aynı tarihli Malatya Hâkimiyet Gazetesinde yayınlanmıştır.
Selâm ve dua ile...
TÜM YORUMLAR (5)