Bu yargı, herkesin ilk aklına gelen yargı değil.
İnsan ilişkilerinde en büyük problemimiz olan, çoğu zaman gereksiz üzüntü ve hatta hiç düşünülmeyen, beklenilmeyen sonuçlara kadar götüren bir yargı…
Özellikle, insanların gittikçe yalnızlaştığı, iyiden iyiye asosyal olduğu, içine kapandığı günümüzde, başkalarına olan güvenimizi yitirmekle kalmadık, kendimize olan güvenimizi de maalesef tamamiyle yitirme noktasına geldik. İnsanları hep çıkarcı, bencil, anlayışsız, algı yoksunu, kendini düşünen diye düşünmekten kendimizi alamaz olduk.
Dışarıyı; insafsız, acımasız; “ekmek aslanın midesinde! ” anlayışıyla iyiden iyiye vahşileştirdik.
Ticarette bile insanların cebindeki parayı almak çok doğal hal almışken yetmedi; yarın eline geçecek, aylık – yıllık kazanacak ne kadar geliri olabilecekse, bu da yetmedi; malı – mülkü, menkulü – gayrimenkulü olabilecek her şeyini elinden alma yarışına girdik. Böyle çok vicdansızca bir “ticaret anlayışı” geliştirdik, oluşturduk. Bunun adına da çok kazanan, kafası çalışan, ticareti bilen, iş yapan ve başaran dedik. Bu tip anlayışı benimseyen ve harfiyen uygulayan insanları göklere çıkarttık, idol yaptık, en ön saflarda yer verdik ve önlerinde el pençe divan durduk…
“İşini bilen adam, canım! ..” dedik.
Bir taraftan da ticarette “duygusallığa yer yok” diyerek ve “Acıma! Acırsan, acınacak hale düşersin! ..” felsefesiyle vicdanlarımızı da söküp attık.
İnsafsızlığı bir erdem saydık…
Böylece hep törpüledik, hep törpülendik…
Gencecik dimağlara “Hayatın ve var olmanın kuralları…” diyerek yırtıcılığı, acımasızlığı, bencilliği, “düşene bir tekme de sen at” anlayışını(!) aşıladık...
Bu düşüncenin elle tutulacak bir yanı var mı?
Öyle ya, tutulacak el bile sıcaklık ister, hissiyat ister.
Tutulacak el meta olursa, eşya olursa et ve kemikten öteye gidemez.
Tuttuğun gibi de istediğin zaman bırakabilirsin, fırlatabilirsin…
Çünkü et ve kemik! ..
Günümüzde arkadaşımız, dostumuz, sosyalliğimiz ufacık sayılabilecek bir sandukadan ibaret.
Sanduka diyorum, bizi içine hapsettiği için; sanduka diyorum, her şeyimizi onun içine sığdırdığımız için…
Ta ki, kapağı gerçek hayata açılıncaya kadar hep kilitli kalacak bir sanduka…
Erişim; aslında erişildiği sanılan…
Paylaşım; belki de paylaşıldığı düşüncesiyle avunduğumuz, teselli bulduğumuz bir sanallık…
Hissiyat; insan olduğunun farkına varıldığı zamanki yaşanılan duygular…
Gerçek olan şu…
Bu bile birbirimizi anlamamız, tanımamız için güzel bir vesile.
Gerçekten bunu dahi yeterince verimli kullanabiliyor muyuz?
Bana göre cevap büyük oranda olumsuz.
Hep, karşımızdakinin en derinlerinde, sözlerinin altında, söylediklerinin temelinde ne olduğunu anlama gayretiyle karşımızdaki insanın varlığını hiçe saydık. Sormadan, asıl amacını öğrenmeden; ihtimallerle hareket ederek hemen sehpayı kurup, ipi boynuna geçirerek hiç tereddütsüz bir tekme atar olduk…
İşte size bir yargı ve anlayış biçimi…
Neden karşımızdakine şans tanımayız?
Neden herkesi çok farklı görürüz?
Neden karşımızdakine, duygularını ve düşüncelerini kendisinin anlatmasına, kendini ifade etmesine hiç fırsat vermek istemeyiz?
Neden kendimizi; düşünce okuyan, geleceği gören, önsezisi en üst seviyede olan biri kabul ederiz?
Her alanda, bu düşüncelerle hayatı hem kendimize hem de başkalarına zehir zıkkım etmeyi başarıyoruz ya! ..
Helal olsun bize! ..
En azından başarabildiğimiz bir şeyler var imiş…
Ne güzel(!) ...
04 Şubat 2012
Hikmet Çiftçi 2Kayıt Tarihi : 26.2.2012 20:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Hikmet Çiftçi 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/02/26/anlayis-ve-yargi.jpg)
‘Çocuklarım, size anlatacağım olayı dikkatlice dinlemenizi
ve yorum yapmanızı istiyorum ‘der.
Anlatmaya başlar.
‘Hastamız Ne Konuşuyor
Ne de Denileni Anlıyor.
Saatlerce Anlaşılmaz Şeyler Geveliyor...
Zaman Ve Kişi Kavramı Yok.
Yalnız, Nasıl Oluyorsa, Adı Söylendiğinde Tepki Veriyor!
Son Altı Aydır Onun Yanındayım
Ne Görünüşü İçin Bir Çaba Sarf ediyor
Ne De Bakım Yapılırken Yardımcı Oluyor
Onu, Hep Başkaları Besliyor,
Yıkıyor ve Giydiriyor
Dişleri Bile Yok
Yiyeceklerinin Püre Haline Getirilmesi Gerekiyor
Kıyafetleri Salyalardan Dolayı Sürekli Leke İçinde
Yürümüyor!
Uykusu Düzensiz Gece Yarısı Uyanıp Çığlılarla Herkesi Uyandırıyor !!!
Ama Çoğu Zaman Mutlu Ve Sevecen
Fakat Bazen Ortada Bir Sebep Yokken Sinirleniyor
Biri Gelip Onu Yatıştırana Kadar Feryat Figan Bağırıyor
Profesör, sınıfa döner:
‘Böyle birinin bakımını
üstlenmek ister misiniz ?’diye sorar.
Öğrenciler hep bir ağızdan 'hayır' diye bağırır...
Profesör,
‘bu işi büyük bir zevkle yaptığını,
onların da yapması gerektiğini’
söyleyince, öğrenciler şaşırır.
Daha sonra profesör,
hastasının fotoğrafını
sınıfta dolaştırmaya başlar…
Fotoğraftaki, doktorun altı aylık kızıdır.
ÖN YARGILAR VE BAKIŞ AÇILARI İNSANI YANILTABİLİR
ÇOĞU ZAMAN.........SEVGİLER.......
sağlıcakla
Gerçekten çok hoş olmuş.sağ ol varol.Yaz,okuyalım, e mi!
Kutluyorum.sağlıklı gelecekler diliyorum.Saygılarımla.
GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ 11.03.2012
TÜM YORUMLAR (13)