Anlayamadım Şiiri - Hamit Kalkan

Hamit Kalkan
160

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Anlayamadım

Yaşamı har vurup, harman savurdum.
Ömür nasıl bitti anlayamadım.
Aşka düşüp kalbi nar la kavurdum
Yürek yanıp gitti anlayamadım.

Nefes nefes oldum, düştüm peşine
Bakmadım, üçüne ve de beşine
En son, herkes baktı kendi işine
Akıl baştan yitti anlayamadım.

Aşkın izi beter kurşun izinden
Gülmeye hasretim sevda yüzünden
Kıskanırken beni iki gözünden
Halim harap etti anlayamadım.

Dur artık demedim darbe vurdukça
ŞÜKÜRCAN el pençe divan durdukça
Sanki mutluydu o ben kahroldukça
Sessizce mahvetti anlayamadım

Hamit Kalkan
Kayıt Tarihi : 20.3.2011 01:35:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Sevda Sökmen
    Sevda Sökmen

    çok sevdiği insandan darbe yiyen acılı yüreğin feryadı duygu yüklü dizeler üstadın yüreğine sağlık

    Cevap Yaz
  • Ali Pekşen
    Ali Pekşen

    Çok güzel vede anlamlıydı.Yürekten kutluyorum.Saygılarla.

    Cevap Yaz
  • Perihan Pehlivan
    Perihan Pehlivan

    kutlarım anlamlı

    Cevap Yaz
  • Hikmet Çiftçi
    Hikmet Çiftçi

    Gerçekten de ömür o kadar çok çabuk geçiyormuş ki, sanki insan daha dün çocuk, bugün genç, henüz doğacak gün kadar yaşlı hissediyor kendini… Hele hele o gönül var ya, o gönül, hiç mi hiç yaşlanmıyor, yaşlanmayı kabul etmiyor, edemiyor. Şu beden denilen can kafesi de ona bir eşlik edebilse… Aynı tazeliği, canlılığı, ataklığı bir gösterebilse…
    Yüreklerdeki gönül sevdası imiş gibi geliyor belki de hayatı zorlaştıran, insanı yaşlandıran… Meğer o sevdalarmış aslında insana yaşama azmini, hayata bağlanmayı, değer vermeyi ve değer bulmayı veren o sevdalarmış gerçekten. İnsan, insana canmış, insan insana hayatmış… Varsın böyle yanmalar olacaksa yansın bu gönüller, harla mı, narla mı, alevle mi… nasıl isterse öyle yansın… Kum’a hayat veren, ona renklendiren, onu envai çeşide sokan, insan elinin ustalığını göstermesine vesile olan kıpkızıl bir ateş, bir nar ise bu yanmalar, varsın bu uğurda yansın bu gönül. Aşksız insan bir hiç oluyor, yaşayamıyor be dost, sevdasız olmuyor…
    Bu sevda ne sevdası olursa olsun ama illa ki olsun, dedirtiyor insana…
    *
    Aklın baştan gitmesi çok olağan değil mi?.. Adı aşk ise o sevmenin, her şeye değmez mi?.. Nefes nefese kalmanın, o heyecanı yaşamanın hazzı değil mi insanı kendine çeken, peşinden koşturan… En son ne olacağından çok, yaşanılan anların ne olduğudur zaten önemli olan. Mücadele etmek, varlığın da sebebi… Hayata tutunmanın da gerçek sebebi… O halde uğraşmak, didinmek, mücadele etmek insanın yapması gereken olağan işler… Sonucu mu? Takdir denilir…
    *
    Kurşun da yakarmış, aşk da yakar elbet. Hani derler ya “dil yarası, hançer yarasından ağır gelir” diye, aşk yarası da kurşun yarasından daha beter olmalı. Sanırım öyle de… Kurşun yarası da olsa bir merhemi, devası bulunur. Ya aşk yarasının?.. Desinler, desinler ki, “zaman her derde devadır…” desinler… ama nice zaman?.. Hangi zaman?.. Kimse bir ölçü koyamaz, söyleyemez bu yaraya çare dediği zamana… Haraplık bundandır. Perişanlık bundandır… Gerçek aşk yarasını unutan var mı, bilemiyorum… Konu olunca “Ahhh!.. ahhh!..” aynen ta derinlerden gelen yakıcı ah’lar çekilir… Bu ahların da zaten sahtesi olamaz.
    *
    Maşuk, hep intikam için mi vardır? Bunu da anlamıyorum, anlayamıyorum. Neden hep erkekler yanar yakılır da bayanlar bu yanmalardan uzak kalır? Onların gönülleri sırçalı mı? Nedir bunun kerameti, gerçekten çözmek zor. Aslında aşk şiirleri yazan bayan dostların bu konuya bir değinmeleri lazım sanki. Gerçi onlar da aynı duygularla şiirler yazıyorlar, aynı şeyleri hissetikleri vurguluyorlar ama, âşık (seven erkek) gibi bu kadar per-perişan olmuyorlar herhalde.
    Tabii, aşk hikâyelerindeki maşukların (seven kadınların) yanmaları da erkeklerden hiç de az değildir ya… Belki şunu söylemek mümkün olabilir sanki… Kadın, sevildiğini anladıkça ve gördükçe; hükmettiğine, hükmedebildiğine inandıkça biraz daha, biraz daha emin olmak için, sonrasında olabilecek aksiliklerin acısını peşin peşin çıkarmak için mi bu tür cefaları ediyor, diye düşünmek ne derece doğru olur bilemem.
    Halbuki, kadın sadece kendini fedakar, verici görmek yerine, hem almayı hem vermeyi bilen, fedakarlıksa birlikte yapılması gereken bir anlayış şeklinde düşünebilse… Erkek zaten bu noktada…
    Bunun adı aşk da dâhil, bütün hayatı, her şeyi olduğu gibi, isteyerek ve severek, sırt sırta, gönül gönüle vererek paylaşmak ve yaşamaktır.
    Böyle bir aşkta, böyle bir sevdada ne vurmaktan, çektirmekten zevk alan, ne de bunlara maruz kalan ve perişan olan sevdalı olur.
    Neylersin ki, yüzyıllardan beri bu anlayış, var olduğu şekliye sürüp gelmiş ve belki de binlerce yıl daha aynen sürüp gidecek…
    **
    Koşma tarzının bütün özelliklerini göstren çok güzel bir aşk şiiri.
    Açık, saf, tertemiz bir Türkçe ile yazılmış.
    Ahenk yerli yerinde. Musikisi çok güzel.dizelerin…
    11’li hece ile yazılmış. Durakları da 6+5 şeklinde gayet güzel uygulanmış. Lakin gözden kaçan bazı durumlar da maalesef olmuş. Hepimizin yaptığı gibi, kendi şiirimizi hep doğru ve eksiksiz görürüz. Göz artık kendi adına görmez.
    3. dörtlüğün son dizesindeki “….anlayamdım” kelimesindeki bir “a” eksikliği hecede eksiklik var havası yaratıyor.
    Yüreğine, kalemine sağlık.
    Takdir ve tebriklerimle.
    Güzel ve eksiksiz denilebilecek bir 11’li hece şiiri.
    Dostça ve sağlıcakla kalınız.

    “GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”

    Cevap Yaz
  • Zafer Yazıcı
    Zafer Yazıcı

    ömrün geçişi bir anlık meseledir, geriye o kadar çok şey bırakırız ki, bunları ben mi bıraktım diye şaşarız, ömrümüzün sonuna doğru yaptığımız muhasebede.. yüreğinize sağlık değerli dost, geç de olsa farkında olmak ve bilmek güzel.. yüreğin dert görmesin..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (7)

Hamit Kalkan