Anlat İstanbul
ANLAT İSTANBUL
Anlat İstanbul; söz dinleyeceğim seni
Nelere tanıktın kim bilir,
Anadolu’sun biliyorum,
Asya’sın sen, Avrupa’sın….
Kim bilir kaç coğrafyanın rengi
Ve kim bilir hangi iklimlerin tadısın…
Taksim’i, Beyazıt Meydanı’nı,
Martıların özgürlüğü bağıran çığlıklarını,
Masmavi gülümseyişini, boğazdaki balığın tadını
Bir garip Orhan Veli’yi
Eminönü’nü, balıkçı teknelerini, Adaları
Siyah-beyaz resimlerinle anlat bana İstanbul! !
Öylesine hasret kalmışım ki sana,
İhanetleri, acıları, paramparça yürekleri de kat içine
Anlatacaksan eğer kendini/kentini dobra dobra..
Semt semt anlamak isterdim seni
Salı pazarlarında dolaşıp
Sultanahmet’te turlayıp
Kapalıçarşı’da soluklanmayı,
Topkapı’dan başlayıp, Karadeniz’e uzanmayı
Yoros Kalesi’nden seninle sonsuzluğa açılmayı isterdim İstanbul…
Doğrusu birazcık olsun kaçabilmeyi de isterdim
Seni çaresiz koymaya çalışan yüreksizlerden.
Çekinme artık, söyle bana her şeyi..
Kurşun yaralarını, karanlık sokaklarını
Meydanlarını, savaşlarını, acılarını, aşklarını
Çirkini, güzeli
Siyahı, beyazı, griyi
Tüm renklerini anlat bana İstanbul;
Yağmurdan sonra yayılan toprağın kokusunu
Bir akşam üstü Pierre Loti Tepesinden Eyüp’ü, Haliç’i,
Odakule’den günbatımını
Sıkışıp kalmış yaşamları,
Sende yaşayıp seni bilmeyenleri de anlat bana İstanbul…
Gel aşkı birlikte anlatalım İstanbul;
Baharda kol kola sevgili olalım seninle,
İki aşık İstinye’de gökkuşağına karışalım,
Marmara’ya açılalım dalga dalga
Boğaz’ın berraklığını bulut bulut soluyalım
Aşiyan’da bir nefes şarkı,
Emirgan’da bir yudum çay olalım
Rumelihisarı’ndan dolunayı seyre dalalım
Sulukule’de neşemizi bulalım,
Dolmabahçe’den yüzlerce yıllık geçmişine bakalım,
Sarhoş olalım, aşık olalım, ses olalım, renk olalım
İstiklal’de tarihle,
Galata Kulesinde Hezarfen’le
Ve Yeşilçam’da filmlerde buluşalım..
Biliyorum katmer katmer açılan bir gülsün sen
Açıldıkça gizem dolu, umut dolu, güzellik, zenginlik dolu, yoksulluk dolu,
Aşk, ihtiras, kavga, öfke, bencillik, hayal kırıklıkları dolu..
Dolu dolu anlat kendini İstanbul,
Anlat her şeyi bıkmadan, usanmadan İstanbul
Hala sessin, hala dolusun, hala kitaplar dolusu anlatmaktasın
Anladım ki sen cansın, sen dostsun,
Çaresin, nefessin, ölümsün, çaresizliksin, hayatsın
Çünkü sen tarihsin, aşksın, tutkusun..
Nasıl da tutulmuşum meğerse sana, nasıl sevmişim seni deliler gibi.
Bağışla sevdiğim senden önce tanımış ve senden önce sevmişim bu şehri
Denizlerin en derininden gelen, aydınlığa koşan geceler gibi
Senden önce ilan ettim bile aşkımı bu kente.
Ve şimdi lütfen sen dinle İstanbul
Hiç kimse böylesine buruk, yaralı, böylesine sevdalı
Böylesine içten anlatmamıştı bana kendini/kentini..
Kirletemez kimseler seni,
Öyle seven yürekler varken,
Yüreksizlere inat seni çılgıncasına, seni delicesine…
Özer KOÇ
13.04.2006/ İstanbul
Özer KoçKayıt Tarihi : 23.4.2006 23:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Özer Koç](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/04/23/anlat-istanbul-6.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)