Anlamak İstememe Şiiri - Asim Yavuz

Asim Yavuz
24

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Anlamak İstememe

O kadar çok sorunun cevabıdır ki bu kelime, yüzler düzeyinde karanlık hususu aydınlatmak için her defasında neyi, nasıl, niçin gibi kelimelerle telaffuza muhtaç. İnsanın dışında kalan varlıkların ve nesnelerin de bu kelime kapsamında mütealası yapıla gelmiştir. Bilinmeyen hiçbir hususun kalmadığı günümüzde, insanın harikalara açık yaratılışı, her gün bilim, teknik alanında yeni yeni ürünler vermeye devam etmektedir. İnsan anatomisinden tutunuz, uzayın yaşanabilirliği üzerinde ki çalışmalar ve bilgi ağının her evde tıklanabilirliği, uçan arabalar, damara yerleştirilen mercimek büyüklüğünde ki tahlil cihazları gibi daha neler neler. Hepsi insana sunulan kıymetler sonucunda elde edilen lütuflardır.
Hiçbir canlı varlığın beş ileri dört geri şeklindeki seyrini geliştirememesi karşısında, insan, adeta efendiye kafa tutan hizmetçinin hükümranlık savaşını vermekte. Bu çağın nimetleri sonucunda husule gelmiş bir olay değildir. Belki bu gün ihtişamın insanı kuşatmasıyla bir nebze olsun alakalı olabilir efendiye köle başkaldırışları. Ne var ki çok eski çağlarda aynı isyanların yaşanması, hatta ilahlık davasının toplumları ihata ettiğini bilmekteyiz. Ne acıdır ki ne o toplumlar, ne de o toplumların sahte ilahlarından eser kalmamıştır.
Sözünü ettiğimiz olay da anlayabilmenin bir nevi savaşıydı. Buna benzer olaylarda katledilen mesafe hayli iyi. Yalnız anlayabilme kategorisinde geç kalınmış bir madde var. O da insanın kendini yani insanın insanı anlayamamasıdır. Bu konuda kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştır. Dünkü yanlışların bu gün, biraz şekil değiştirerek aynı boyutlarda sembolleştirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Belki demekten ziyade kati bir kanaatle, yanlışlar üzerinde ısrar, anlamak istememe kaidesinden kaynaklanmaktadır. Üzerinde yaşadığımız mekânın her geçen gün büyüklüğünü ve azametini yitirdiği, bu değerlerin zamanla insanda toplandığı hakikati, bir nevi eskiye yönelişi hızlandırmaktadır. Kabuğunda devleştiğini zanneden insanın bu kaprisi, gerçekte gölgesiyle savaşmaktan başka bir şey değildir. Bunu bir olayda değil, birçok problemin temelinde görebiliriz. Bu insanlığın özelliklede bizim insanımızın dünyaya bakış şekli. Oysaki batının, bilim teknik alanlarında ki ilklerle sarsıldığı zamanlarda, bizdeki aydınlar ve halkın bu gibi densizlikleri yerdiğini görürüz tarih sayfalarında. Ne var ki zamanla dengelerin değişmesi sonucunda bunun tam tersi bir durumla karşılaşmamız sonucu çıkar ortaya. Her ne kadar çağ atladık deniyorsa da, insanın karşısında ki düşünceyi yermesi, küçümsemesi ve hayat hakkı tanımaması karşısında çağ atlayışın, geriye yönelik bir hamle olduğu kanaati husule gelmektedir.
Anlamamak istememe ya da anlayamama. Kapsamı oldukça geniş olmasına rağmen ilk etapta algılanan varlığın insan olduğu hakikati ortada. Bu özellik insana verilmesine rağmen, yeterli düzeyde işletememesi, zamana açısından büyük kayıp olmaktadır. Her zaman mesele olan anlamak istememe duygusunu
Konulara ve olaylara kendi menfaati penceresinden bakan kişilerin, başka kişilere hayat hakkı tanımayacağı, zaman zaman tırmandığımız yokuşlardan yalnızca biri. Bunu yaşadığımız kent, ülke ve sokak gerçeklerinde görmekteyiz. Aslında konulara bu açıdan çözüm getirildiğini empoze etmeye çalışanların bilinçaltında devleştirdiği gerçek, anlamak istememe kuralından başka bir şey olmasa gerek. Bu noktada şu latifeye bilmem ne dersiniz.
Zatın biri oğlunu okutmak için mektebe verir. Ne var ki çocuk okumaz. Bazı sanatları da dener. Fakat nafile. Nihayet remil atmakta, fala bakmakta mahir bir dostuna durumu anlatır. Remilci:
-Sen çocuğu getir. Ben ona remil atmasını, fala bakmasını öğretirim der.
Hoca çocuğa gece gündüz, uzun bir müddet üstadın yanında kalıp remil ve falın bütün incelik ve sırlarını öğretir. Bir gün çocuğun anası üstadı evine davet eder ve
—Oğlan ne durumda diye sorar.
Üstat:
—Biraz zor oldu ama bu hususta mevcut kaideleri çok güzel biliyor. Fakat ferasetten mahrum ve anlayışı kıt olduğu için doğru hüküm veremiyor. Çocuğun anası:
—Usta bu ne biçim söz, hem kitap ve kaideleri tam biliyor hem de hükmü yanlış veriyor diyorsun.
Usta anasının yanında çocuğun babasına bir yüzük verir. Babası yüzüğü avucunun içerisinde saklar ve çocuğa sorar.
—Söyle bakiyim evladım, avucumun içerisinde ne vardır?
Çocuk öğrendiği kaidelerle remiline bakar.
—Elinde tuttuğun madendir, yuvarlaktır, ortası boş ve deliktir, deyince babası sevinçle:
—Ha işte evladım iyi çözüyorsun söyle bakalım öyleyse avucumun içinde ki nedir?
Çocuk biraz daha düşünür ve cevabı verir.
—Değirmen taşıdır babacığım.
Bu bir latife. Ne var ki bazı insanları tarif etmek açısından on cilt kitaba bedel bir tasvir. Mesleğinde uzman ve mahir kişilerin bilgisine başvurulduğunda konuyu değirmen taşına benzetmelerindeki maharetleri şaşırtıcı niteliktedir.
—Anlayamamak mı?
—Hayır.
Üzerine bir kez daha basarak söyleme ihtiyacı duyduğumuz “anlamak istememe “ durumudur

Asim Yavuz
Kayıt Tarihi : 20.2.2013 19:28:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Asim Yavuz