Köleci sistem içinde, köleci sisteme bakarız. Gözlük budur. Olması gereken de budur. Su içinde yaşayıp ta sudan çıkmadıkça suya Taklamakan Çöl koşullarıyla bakmanız olanaksızdır. Ancak kolektif bir bilinç ile içinde yaşadığımız çevresel koşullardan ve yaptığımız düzeneklerden edindiğimiz aracılarla su içinde yaşar iken Taklamakan Çölüne bakar dolayımla bilgi ediniriz. Bizler, sosyo organik bir sistemin baskı ve basıncıyla işlevleşmişlik içindeyiz. Doğduktan sonra edinmiş olduğumuz düşünme ve yargılarımız da genelde buna göredir.
Bizlerde, dünün, önceki günün, üç gün öncesinin, otuz beş gün öncesinin, yüz gün öncenin, beş ay öncesinin, altı ay öncesinin, bir yıl öncesinin vs. köleci yaşanmışlarıyla oluşan bir bilgi, bir bilinç ve bir im ile imgelerinden oluşan bir imajlar dünyası vardır.
İşte bu yaşanmış ve aktarılan imajlar içinde köleci sistemin değer yargılarıyla geçmişe doğru gidiyorduk. Kapasitemiz kadar kolektif bilinçle köleci verilerden hareketle şimdi ile düne, geçmişe dolaylı imge, imaj ve düzeneklerle bakabilir oluyorduk. Ki geride olan, geri bağlanım yasasını, geri bağlanımla meşru olanı, doğru olanı, inşaca olanın üretim yasalarını, süreci doğrultmak için arıyorduk.
Kaos ve düzen eşleşmesindeki kaos ve düzene tek tek baktığımızda nasıl düzen olanın bir kaosu ve bir kurallı varsa; kaosun da bir düzeni ve bir kuralı vardır. Yani yanlışın da bir düzeni kuralı vardır. Doğrunun da bir düzeni, kuralı vardır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta