Bizleri hep şartlanmalarla susturdular. Düşünmeyi yasakladılar. Hep başkalarının doğrultusun da hayatımızı yaşadık. Önceleri ailenin etkisi, sonraları arkadaşların etkisi, öğretmenlerin, çevrenin, mahallenin, devletin....
Hep başkalarının istediği hayat bizim hayatımız oldu. Bizim doğru saydıklarımız, doğru olsa bile, hep yanlış bilindi. Misal olarak benim ailem bize öğretmenlerin kutsal olduğunu öğretti. Açıkcası ilkokulda öğretmenlerden korkuyordum ama bir yanım da hep asi idi. Geleneğe karşı çıkan bir yapım var idi. Nice sonra anladım ki, kutsal olan öğretmen değil imiş, ' Öğrenmek imiş kutsal olan! '. Kutsal olan başkalarının bizim için düşünmesi değil imiş, kendi aklını kendin çalıştırman imiş kutsal! Ama bunu bize kimse söylemedi ve bizler geleneğe karşı çıkınca, adımız ' Yaramaz çocuk, ukala çocuk' oldu. Nice sonra anladım ki, sadece onlar geleneğe ve şartlanmalara karşı çıkmaktan korkanlar imiş. Öyle bir dünya inşa ettik ki, herşeye bir kutsiyet verdik! Polis kutsal, öğretmen kutsal, vatan kutsal, cami kutsal, türbe kutsal, mezar kutsal, savaş kutsal, cemaat kutsal, şeyhler kutsal, evlilik kutsal, nimet kutsal vs vs vs vs vs vs.....
Tabi ki içlerin de kutsal olduğunu kabul ettiğim unsurlar mevcut, ekmeğini kazanmak kadar güzel birşey olabilirmi acaba? Yahut evlilik gibi kuran da övülmüş bir hayat. Bunlara lafım yok!
Ama polis niçin kutsal? Asker niçin kutsal? Vatan niçin kutsal? Bir yandan diyoruz ki Müslümanız! Müslüman isek kendi vatanımız ne kadar kutsal ise başkalarının da vatanı o kadar kutsal olması gerekmezmiydi? Kesinlikle öyle olması gerek! Nice sonra anladım ki, kutsal olan vatan ve asker değil imiş, kutsal olan vatanı işgal eden soytarılardan korumak imiş! Kutsal olan Atatürk değil imiş, kutsal olan onun gibi vatan icin hayır işler üretmek imiş! Kutsal olan kuranın duvarda asılı olması değil imiş, kutsal olan içinde ki mesaji okuyup anlamak imiş! Ama bunları da öğretmediler. Hep başkalarının doğru saydıkları bizim doğrularımız oldu! Bedelini, şartlanmalara mahkumiyetimizle ödedik!
Misal verelim yine: Hoca camide anlatıyor, siz karşı çıkıyorsunuz hocanın görüşüne. Bu ALLAHTAN verilmiş en doğal hakkınız sizin, ama cemaat hemen sizi tenkit ediyor:
- Sus! Sen hocadan dahami iyi bileceksin!
Ben en son bu cevabı aldığım da patladımdı. Tabiri caizse, canıma tak etmiş idi. Döndüm:
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
BU güzel paylaşım için teşekkürler.Sayugılar efendim..
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta