Yanlış cümlelerde kaybolduysam,
bil ki en çok sustuklarımda sakladım pişmanlığımı.
Sesimi geri çektiysem,
kalbimi geri çekmek için değil,
belki de incitmemek içindi en çok seni.
Sustukça içimde büyüdü bir çığlık;
adı yoktu, sesi yoktu,
her yere yayılan bir koku gibi
odadan odaya dolaştı hasretin.
Ben susarken dünya dönmeye devam etti.
Otobüsler durup kalktı, vitrinler değişti,
takvim yaprakları birer birer sildi bizi;
ama içimde zaman sana zincirlendi.
Aynı şarkının aynı yerinde durdu saniyeler,
ben nefes almayı senin adında unuttum.
Sokağın başında aynı ışık yanıp sönerdi akşamları.
Mutfakta su kaynadı, bardak buğulandı,
ama bir sözün yerini tutmadı ıslak bir mendil.
Bazen kapının önünde ayakkabılarımı çıkarır gibi
yorgunluğumu bıraktım;
içeriye taşıyamadığım kırgınlığımı.
Bir tek “anla beni”ye sığan koca bir hikâyeyi
tek başıma anlatmak düştü bana.
Gölgem bile senden ayrılmayı reddederken,
sen nasıl benden bu kadar uzağa düştün?
Bir boş sandalye gibi kaldın soframda,
yarım kalmış bir çatal, yarısı içilmiş bir bardak gibi.
Ev, senden sonra eşyalarıyla konuşur oldu;
perde aynı rüzgâra sallansa da
benim için hep senin kokunla dalgalandı.
Gece olunca yatağın yarısı hiç ısınmadı.
Yastığının çizgileri ezilmedi,
ama içimde binlerce uykusuz gece gömüldü.
Sonra sabahlar başladı.
Kapı çalmadan açılmadı,
pencereler güneşi almadı.
Ben ise günlerin içine gizlenmiş bir yolcu gibi
sürekli bekledim;
belki bir haber,
belki yarım kalmış bir merhaba,
belki de hiç gelmeyecek bir “özledim.”
Biliyor musun,
bazen kendimi yokladım:
Acaba seni sevmek mi daha ağırdı,
yoksa sensizliğe katlanmak mı?
Cevap her seferinde
bir boşluk gibi sustu.
Günler birbirine benzedikçe
gülüşünü unuttum,
suskunluğun hâlâ çınlarken kulaklarımda.
Adını anmadığım her anda bile
dudaklarımda yarım kalmış bir dua gibi kalakaldın.
Artık biliyorum:
seninle yaşamak yaraydı,
sensiz kalmaksa kahır..
Ben iki ucu keskin bir bıçağın
tam ortasında yürüdüm.
Beni bilirsin, deliyim;
ama en çok da sana…
Ama yine de…
bir gün ansızın kapının zili çalar diye,
ya da rüzgâr perdeleri senin kokunla savurur diye,
her sabah umut kırıntılarıyla uyanıyorum.
Bütün kırgınlığıma rağmen,
bir köşemde hep senin için saklı duran
küçük bir “belki” var:
Masada boş bir bardak.
Hâlâ her sabah
o bardağı dolduracak elleri bekliyorum.
Dudaklarımdan kan gibi süzülen
o iki kelimeyle:
ölmediysen…
dönmelisin.
Şiir - bedengi
Be DengiKayıt Tarihi : 28.8.2025 17:22:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!