Ankara Garı’nın önünde başladı
Aklımı oynatma hikâyem
Raylara daldı gözlerim
İlk konulan bu muydu, yoksa şu mu?
Mıh gibi aklıma raptettiğim perçinler
Hangi terk edilişleri resmediyordu
Yahut kim bilir kaç ayrılığın
Vazgeçilmez hançerleriydi bunlar?
……
Yaz günü bir ürperti sardı bedenimi
Karanlıkta yabancı bir dolu insan
Beyaz floresant ışıklar geceye delil
Uzaktaki bir gara uğurlayacağım kendimi
Rayların üstü başı zift bulaşığı
Belli ki sonradan kararmış beyaz taşları
Zıkkımın peki dolarken ciğerime
Takıldı taşlar kararan gözlerime
Uykum…kaçırdığım son trenimde
Kaybettiğim düşlerim…
Razıyım kâbus gibi bir geceye
Yeter ki yumulsun yorgun gözlerim
Dışarının uğultusu doluştu
Sığındığım vagona
Bir tren düğüğü işaret verdi
Vazgeçmenin geçliğini
Ankara Garı’nın önünden
Sonunu bilmediğim bir son yolcu
Seyahate çıktı suskun gecede
Uzanıp uyku arayacak
tekli koltuğun soğukluğunda
Yalnızlığın ismi trenlerim
Bir fincan kahve bahane,
yemekli vagona geçmeye
Yolda yol kısalsın yeter ki
Ne bileyim…
bir iki insan görürüm belki
Kararacak ve küsecek dışarının ışıkları…
Gar bitecek birazdan gözlerimde…
Ve bir hayali ben, uğurlayacak yine beni
Kendimden çıktığım yolculuğumda
Sana gönderecek,
Vazgeçip kendinden…
15/08/2007
Lütfiye Bulhaz SevinçKayıt Tarihi : 16.8.2007 03:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ezber bozma zamanım... :)
TÜM YORUMLAR (2)