abdullah oral Eylülzamanı kitab
seni uyardık anlamadın odtü hakkında bir yazzı daha yazarsan sana kalemini yuttururuz aklını başına al
ankarada denize......................................... anlarsın
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Devamını Oku
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Gönül dostu; Güzel bir şiirinizi beğendim. Gönlüne sağlık. Selamlar...
Ruh aydınlığı sınırsızdır
bir köşe loş olurken diğer köşe parıldar
ışıltılarına alır sevecen kollar gibi sarar
uzanırsın rahat huzur içinde mabedine
sunuları kabul edersin aşkla şevkle.
bazan korkular sarar heryeri titretir özü
cesaretini toplar sallarsın umut kılıcını
ve direnirsin ölümlerden beterine
aşk bu, aşk aşk diye...sonra dalarsın
güneş yerine ay ve yıldızların gizine.
ıssız bir dağ doruğuna serersin sineyi
gerersin yayı bırakırsın parmakları
dokunur tellere binbir yetenekle
mutluluk şarkıları dökülür zamana
kıskanır tanrılar tanrıçalar... sonrası
diz vurur eğilirler önüne aşka saygıyla.
Ankarada deniz vadı ama süleyman demirel içti kuruttu şimdilerde yoh artık
yüreğeğinize sağlık üstad saygılar
Bu şiire saldıranları kınıyorum
Ankara da deniz var mı?
Yıl 1972
Altı mayıs şafağına gebeydi gece
Ölümün adını kazımışlardı güllere
İşbirlikçilerin korku kaçkını bakışlarını
Ekliyorum gelen günlere.
Gayrı yarım kalan ezgilerin duraklanıp
Soluklandığı yer yüreğim.
Umut sularına olta atmışlar denizlerin
Kıyılara vurmuş özgürlük.
Dipsiz kuyular gölgesine sığınmış uçurumların
Dil yüreklenmiş yusufçuk kuşunun kanatlarında
Yüreğini tartar okyanus depremlerinin
Albatrosların özgürlük tutkusu…
Zaman kendi vahalarını yaratmış
Çöl kaçkını bedevilerde Kerbela korkusu
Adlanmışlar Hüseyin’in katline.
Hırlısı hırsızı ve namussuzu.
Gün ağarmadan kesildi rüzgarın suluğu
Yaslara düştü Ankara, sokaklar yağmur kaçkını.
Sevdayla sahilleri okşayan dalgalar yok artık
Süt liman deniz okşamıyor çakıl taşlarını.
Kara yel vurmuş zafer çiçekle yen dallara
Üç karanfil koparılmış dalından/üç kızıl gül.
Ve bir şafak vakti
Denizin dalgaları kuşatmış Ankara’yı
Onların sevda sularına kapıldı yüreğim.
Sorsalar.
Ankara’da Deniz var mı?
Var dostum var can yoldaşım
Hemide en güzeli Denizlerin
Denizlerin en güzeli Ankara’da.
Karadeniz gibi dalgalı
Marmara gibi sevdamızın içine akan
Akdeniz gibi sevdalı
Bir deniz var Ankara’da
Hemide dostum Denizlerin en güzeli.
Kızıl derenin kanlı sularının
Karadeniz de coştuğu gibi
Coşuyor onun dalgaları
Ankara sokaklarında
Yalın ayak çırılçıplak halk için var dostum
Hemide denizlerin en güzeli Ankara’da.
Kondu bebeleri umutsuz kalmasın diye
Emek sanayide katlolmasın diye
Anaların yüreği artık yanmasın diye
En güzeli dostum
Denizlerin en güzeli Ankara karşı yakada...
Karşı yaka sahilimiz
Sular derya kadar temiz
Utanmayın bakın beyler
Dağları kuşatmış deniz..
Abdullah Oral Mayıs 1986
bu şiir en güzel yerlerde olmayı hakediyor
Yüreğinde Umuda dair ne varsa yarına yükleyerek şiir dilinde yürek sızılarını dile getiren yürekli Şair Abdullah Oral'a Yapılan bu saldırıları Kınıyorum.
Ankara da deniz var mı?
Yıl 1972
Altı mayıs şafağına gebeydi gece
Ölümün adını kazımışlardı güllere
İşbirlikçilerin korku kaçkını bakışlarını
Ekliyorum gelen günlere.
Gayrı yarım kalan ezgilerin duraklanıp
Soluklandığı yer yüreğim.
Umut sularına olta atmışlar denizlerin
Kıyılara vurmuş özgürlük.
Dipsiz kuyular gölgesine sığınmış uçurumların
Dil yüreklenmiş yusufçuk kuşunun kanatlarında
Yüreğini tartar okyanus depremlerinin
Albatrosların özgürlük tutkusu…
Zaman kendi vahalarını yaratmış
Çöl kaçkını bedevilerde Kerbela korkusu
Adlanmışlar Hüseyin’in katline.
Hırlısı hırsızı ve namussuzu.
Gün ağarmadan kesildi rüzgarın suluğu
Yaslara düştü Ankara, sokaklar yağmur kaçkını.
Sevdayla sahilleri okşayan dalgalar yok artık
Süt liman deniz okşamıyor çakıl taşlarını.
Kara yel vurmuş zafer çiçekle yen dallara
Üç karanfil koparılmış dalından/üç kızıl gül.
Ve bir şafak vakti
Denizin dalgaları kuşatmış Ankara’yı
Onların sevda sularına kapıldı yüreğim.
Sorsalar.
Ankara’da Deniz var mı?
Var dostum var can yoldaşım
Hemide en güzeli Denizlerin
Denizlerin en güzeli Ankara’da.
Karadeniz gibi dalgalı
Marmara gibi sevdamızın içine akan
Akdeniz gibi sevdalı
Bir deniz var Ankara’da
Hemide dostum Denizlerin en güzeli.
Kızıl derenin kanlı sularının
Karadeniz de coştuğu gibi
Coşuyor onun dalgaları
Ankara sokaklarında
Yalın ayak çırılçıplak halk için var dostum
Hemide denizlerin en güzeli Ankara’da.
Kondu bebeleri umutsuz kalmasın diye
Emek sanayide katlolmasın diye
Anaların yüreği artık yanmasın diye
En güzeli dostum
Denizlerin en güzeli Ankara karşı yakada...
Karşı yaka sahilimiz
Sular derya kadar temiz
Utanmayın bakın beyler
Dağları kuşatmış deniz..
Abdullah Oral Mayıs 1986
bu şiir en güzel yerlerde olmayı hakediyor
ne yazık ki bu son dönemlerde faşist bir anlayış türkiyeyi uçuruma götürmek istemektedir türkiyede kürt sorununun 200 yıllık bir çatışma ortamıyla kendisini hep dayatığını bilemeyecek kadar okumayacak kadar cahil ve insanlık dışı zihniyetler kendilerini türkiyenin sahibi saymakta ve herkes adına ne kadar aşağılık davranış biçimi varsa açık sergilemktedirler ve bu davranışlara kimsenin gıkı çıkmamaktadır sesi çıkmayan duymazlıktan gelen her insan sorumludur yurtseverlik asıl budur insaseverlik asıl budur bunu unutmayın ırkçılığı en çok yapanlar ülkeyi en çok kaosa sürüklemek isteyenlerdir kalemine bin selam abdullah arkadaş
not: antoloji yönetimi nerde acaba kimse bu olaylardan kendisini soyutlayamaz eğer bugun abdullah arkadaş kendi şiirlerine sayfasına giremiyorsa bu site kimin kontrolunde yokmu yetkililer neden çözüm üretmek istemiyorlar acaba açıklama istiyoruz...
saygılarımla
Adı KÜRT Konulan 'Piç' Bir Mutasyona Uğramıştı Genlerim 2.bölüm (taslağı) sayıklamalar
….tanıksam!
bu coğrafyanın kimliksiz gülüşlerine
çocukların atlı karınca düşlerine
sevgililerin hayalperest öpüşmelerine
sessizlikle örülen çığlıkların donuk gözlerine
ve kardeşliğin kahreden küfrüne
bilir misin
bilmez misin
….burası
Medeniyetlerin beşiği
Kadim aşkların toprağı
Barışın fidelendiği yer
Burada hiç bir savaş kazanmadı
Dudaklarında kızıl saçlı kızların güvercinler sevişti
….Sen öyle
uzaktan ahkam kesmenle
“kıldan ince kılıçtan keskince”
Hiç yaşadın mı benim gibi
Acıyla beslenerek binlerce yıl
Yeniden doğurdun mu kendini
insanlığın tarihi aşkına
Oralarda biraz dur!
Tanıktır toprak.
Önce dinle!
sonra
beni vur!
… Tepeden tırnağa ihanetle kurulan…
Ne cumhuriyetler görmüştük…
darağaçlarında kuruldu halkalı salıncak…
“iyi çocuk”lar adam asmaca oynayacak…
çizmelerinin tozları silinse kan fışkıracak…
en alaycı yalanlarla demokrasi kurulacak…
söz senet değildi…
kedi ile farenin ortak stratejisi olur mu
ben zembilsiz göklerden düşmüştüm
kurşun potalarda eritildim
sesime inkar çivisi çakıldı
ses düzeneği olmayan bir dil yüzünden…
bakışlar yepyeni bir çığlıktı
sessizlikle örülmüştü dilim
bakışları aşk duyumunun ilk kıvılcımı sanırdım
duyguları da ateşli bir sevişmenin tutuşan fitili
ayrılığı da direnişin acılı kaderi yar…
dil oldu cehennemlerde öğrendin mi?
….
Hangi tanrının adaletiyse…
Üç dil biliyorum Yarım yamalak üç dil ile
….tanımsız bir cinnet…yaşıyorum
Türkçe’nin öz Türkçe’sinde
Kürtçe’nin kardeşlik Türkçe’sinde
Türkçe’nin dağlı Kürtçe’sinde
Yadsımanın
………….açıklaması
…………………….hangisinde?
…burası pimi çekilen coğrafya
Havar (imdat) sesleri ile Ağlıyor duvarlar
Doruk duyumla coşuyor copçular
ne şarkılar besteliyor popçular
…çatalın imgesel ırkçılığında
bıçağın savrulan linçinde
nefretin öldüren kininde
insanlığın en son dininde
çatladı Ahmet kayalar…
sorgunda sorgusuz yakılmalı oruspular…
fetvalar…yeni fetvalara fetvalar çıkarmakta
fetvalar…yeni fetvalara fetvalar
fetvalar…yeni
fetvalar…
fetva....
ah usta dilimiz sevişmekte
yaşatılmayan çocukluğumun
kahreden cehenneminde
madımaklar da hiç benim gibi…yakıldın mı?
Alev alev tutuştun mu meşalelerde
Öldürülen iklimlerin ekolojisine inatla
Dillerde dönmeyen sözcükler de…
suskun
yok olan bir erimeyle
isimsiz varlıkların bilimsel kısırlığında
statikleşen devinimde de
antagonizmalar
milyonlarca..
...suya dökülen hayallerdeki mesnetsiz yalanla ….
…küreselleşen talanla…hey
havanda su dövülür mü
….Ben Mezopotamya
Anadolu ilk göz ağrım seviştiğim sevgilim
göz yaşlarımdan yaratığım en güzel cennetim
….
Şimdi söylesene
-Ölü serçelerin tüyleri yolunur mu
-Yada kesilir mi kulakları bir ölünün
…. onursuzluğun tüm savaşlarında
kural ayakların altına serilen muz kabuğu gibi kaygan
sanki insanlığından utanmayan bir hayvan
tenimde kül izleri… ahh… jeriko
küllendirildi vatan…
insan insanlaşabilir mi
sokaklarda başı boş dolaşan mayına döndü yaşam
böylesine tezat bir aşk…olur mu
sanki aslına dönüyor insan
ihanet kaldırımlarda apaçık sevişmekte
kafatasından fırlayan solcurkçılar devşirmekte
yasadışı yollarla kulaçlama yüzdün mü havuzlarda
gizli çete kurmaktan sorgulanarak…karanlıklarda
her gün örgütler derinlemesine örgütlenmekte
örgütçüklerin örgütünü kurdun mu
köleci Roma’ya baş eğmeyen
Kommagene krallığının evrensel dininde
güneşin doğuşunu gördün mü…?
Mezopotamya’dan Anadolu’ya ışık salmakta
Unutma!
….utanmazlığın kitapsızlığında kıyın
karga kanatlarıyla şahince hava-lanmakta
süzülerek büzülerek gökyüzünden
martı taktiğiyle balığa dalışı gibi yani
derinlemesine dalarak…
özgürlük mavisine …
en derinden kükreyen sırıtmaya inatla
tek göğüslü savaşçıların öpülesi göğüsleri aşkına…
eytişim demokrasilerin sarhoşluğunda …şaşkın
….
kafanı kıyak tutarak…nar mayhoşluğunda
kibrit olup tutuşarak
…
bülbüle dikensiz gül dalı oldun mu
tüm karanlıkların …çağına
inadına inat etmek …
kanarya sarısı tadında
Kürt kırmızısıyla öperek
Efeler diyarından bir kızı hey…
Berfin gibi Gülümseyerek
vatan aşkıyla çay güzelini bağrına basmak
….
Karadeniz takalarıyla balığa çıkmak
Güvertesine düşen balık gibi zıplayarak
çıldırasıya
Keçi dansı yaparak …
Maykop ülkesi
Onurun Adigesi içimdeki aşk kadar güzelsin
Haykırıyorum
okyanusların sınırsız maviliğine
“İnsanı sevmekle başlayacak her şey
Dünyayı güzellik kurtaracak”
….her şey beyinde oruspulaşmakta
oruspulaşan beyinlerde salyalar salkımlarca akmakta
ve yeryüzündeki tüm kadınlar bu sözcükle kırılmakta
….
“Kürt kızları çirkinliğindeki dağlardan” geçtin mi
öyle dağlarda varmış zirvesi hep karmış
Kürtlere nefret edenlerden ismini almış …
Gülesim geliyor trajikomik kahkahaların en oruspu nefretine
Irkçılığın film setinde kan seli akıyor jen(erk) ler…
Dağları yıkmak hayali beynimde betimlenmekte
Tırnak ile eti ayı(rt) an maharet…
Alanlarda ders olarak okutulmakta…
aydınların törpülenen beyniyle
aydınlıklar karanlıklara bürünmekte…
Anasının rahminden doğuşun eşiğine gelen çocuk
sakın doğma ’ülkemde insan kanı sudan ucuz ‘
karanlıklarda vurulacaksın anan ağlayacak
...
Ana-dolu-yum
demokrasi(..!) getirten faşizmler de gördüm...
Evrenin herhangi bir gezegenin de
Gezegeni sahiplenen keneler de
…Bedenimde sınırlar çizen…
bölüp yönetip yok eden
kafatasçı kafayla kafasında
Soykırımlar düşleyenler de…hey…
…yeni bir dünya uslamlanıyor
beynimde ayaklanan yakın bir tehlike
gecenin en karanlık vaktinde gel birazcık sevişelim melike
Allah’ın adına tespih çeke çeke ….
Yeni bir tanımdı beni öldüren asıl tehlike
Sırtüstü yerlere serip kendimi patlayacak kadar güldüren
Trajikomik söylemin aymazlığında bir tiyatroyla Alaya tutulmuşum..
Dünya bir kumaş gibi ölçülerek biçilmekte
Sarhoş saraylarda Serilerek ipek halılara…
bölmek isteyeni paramparça ettiler…
dünya hali sonra hediye ettiler
ben demokrasi…
emperyalizmin korku seli
bugün geleneksel yanım biraz depreşti
meclison! ! !
bana iki porsiyon faşizm getir
bol sulu olsun birde soğuk ayran bol tuzlu olsun
yeni cumhuriyetimiz muzlu olsun
sütü de az olsun şekerini de unutma
….
(devrimlerin erotizminden fırlayan cinsinden
kutsallığın seksüel eylemi ise sinematik olsun…)
vatan bölünecekti ki…
darbelerin bekçisi kızıl elmanın linç imgesi
er meydanlarında bayrak bayrak ayaklandı
Mızraklı ilmihal…
aklı hırsızlanan zavallı gül Nihal
Yedi düvele çekilen kutsanmış kılıçlar
Bedenimde mi bilenecek
Çarkçının çarkına kim pedal vuracak
yalan söyler mi
vatanına vatan katanlar
vatanı özel mülkiyeti sananlar
…..
pragmatizmin en dalkavuk gülüşüne kompliman yapıyor
allı pullu erosla derinlemesine aşk yaşayarak
ihanet soytarılığı kirletiyor sevimsiz pişkin cakasıyla
ah kızlar… sizler için içim cızlar da cızlarım sızlar
ortadaki kakasıyla renkli ölümlere uğruyor insan
sığmıyor bir yere bu yılkı dekoltenin en yüksek rekoltesi meydan aşkları
iç gıcıklayıcı kan hızlandırıcı cinselliğin ayaklanan en seksi olimpiyatları
kedi oldum olalı bir fareyi okşar gibi seni okşayamadım ki…
kedi fare oyununa döndü hayat…sloganlar bayat
Türkçe’min sözdesiyle atomlarım parçalandı…
atomlarımın Neronları Sezarları yakacaklar Roma’ları
nerdesiniz öz-demin hezonları-mezonları
Kürtlerin iş mevsimi sezonları…onur kırılmaları
tırnaklarımın kanı beynime çekildi…
“insan sürüleri sadece çoban değiştiriyor”
“soğana benziyor insanlar”
her kat kabuğu bir yüz yalanlardaki çok renklilik
vatanı sevmem için Türk olmam mı gerekiyor
yetmiş iki milletin yetmiş biri eğri
yetmiş ikiden biri doğruluğun lideri
parçalanmışlığın böyledir kaderi
titre de damarlarından kafana biraz kan aksın
belki sende benim gibi kendini yakarsın
okumakla öğrenilir
duyularak yönlendirilir
yalanla kinlendirilir
günü gelir
bir kibrit çakılır
vatan kuru bir dal gibi yakılır…
utanmazca
arsızca rant hesabıyla
vatanseverlik zırhına bürünür
işgale uğradı insanlık
Volga’nın şehvetli akışına bak
Dicle’nin Fırat’ı öpüşüne bak
Kızılırmak deltası kurumakta
Kimin umurunda…
sırtımda kamçı izleri…
”gölgeler gölgelendi”
Nazımın solmuş gözleri
Öteki-lendi(m) …
mintanım kan
şeytanın tam şeytan
Peki neren Müslüman
Öl-dürülüyorum emeği çiğneyen yalanla
savaşın bitmeyen senfonisi çalınmakta
bir solucan gibi kafamı ezerek
kuraklaştırılan iklimlere terk edilerek
buysa yaşam inadına olsun
en anarşist bir hınçla saçlarım dalgalanmakta
isyana durmuş kahraman edasıyla
yalayarak özgürlüğün rüzgarlarını
sloganlaşıyorum şimdi…
kahrolsun zulüm…
…
hadi gelin beni öldürün
ben hem gülüm hem bülbülüm
aşkı yaşatan dikenli bir dilim
…
kırlangıç kuyruklarının saçılımı
alenen tahrif ve tezyif etmekte…
kafataslarından kaleler örülmek istenmekte
dürümlemesine defterin dürüldü mü senin
…
çığlıklarım binlerce yıl dilsiz…
öldürülüp gömüldün mü kefensiz
ölüm yaşam ikileminin didikleyen dayatması
hangisi gerçeğin fingirdeyen saçması
bu ikiyüzlü bir yalandır
varlığımı sarmalayan talandır
insanlıktan arta kalan tarihsel aldatmandır…
ey kudurmuş sözcüklerin şarlatan şairi
genlerim(n) e işlemişse ihanetin ezberi
hiç bir kehanet değiştiremez beni
en iyisi…
soykırımla hallet sen beni
…
anlayacağın şey
anlamayacağın kadar kütük kafan
“ben bir nehru muazzam olmuşam
kurak deryalara çüş etmişem heyhat”
deryalara çüş etmişliğim muzırlığımın en ince sanatı …
neden seni kanattı bu mudur suçum…
kanım pozitif hangi grup hangi ırka ait
sayın bilimciler suyun kaldırma kuvveti
ırkçı mi yoksa bölücümü
bilmezseniz nasıl kurtulacak vatan
sayın diyorum size henüz yasaklanmadan
…..kana doymazlıktan
birazda tarih yazarsınız yalanın mimarisiyle
savaş sanatından da anlarsınız talanların espirisiyle
her şeye çaresiniz
“çare-sizsiniz”
tuz bitse tuz gölünde
tuz bile olursunuz yemeklere
…
solculuk oynarken faşizm
parada kilitlenmiş fetişizm
zevk’ u sefada dizginlenmeyen sadizim
körebe…
köşe kapmaca
demokrasideki özgür aldatmaca
çocuk oyunları kirleniyor…
her şey
sanki çocukça
çocukluk aşkı gibi
mızıkçı
…usanmaz
ve uslanmaz yaramazlık yapmakta
kılı kırk yarar
demagoji sözlüğünü tarar
…
bir kutsal zırha bürünür
bulur kendisine bir Atatürk
buna dayanır teori
tek din
tek ırk
Nerden çıktı bu Kürt
Hırt…
İnkarın zırt pırt
Mizahi dergiyken fırt
Öldürüldük dink dink
Otuz milyon Kürt oldu “dağlı Türk”(Kürt)
…
çıldırmamak elde değil ki…
kafama meteorlar düşüyor
en yoğun yıldızlardan da ağır
galaksilerde kurulurken yeni devrimler
kumdan örülmüş bütün kaleler yıkılıyor…
derinden geliyor sesler derinden
devlerin en derininden
maceramın aşkıyla öldü çocukluğum
….
'Neden Türkiye cumhuriyeti
Türk cumhuriyeti olmalı
Ye-si mozaikleşiyor mozaikleşme
Bölmeye zemin yaratıyor'
….
En hain gülüşüyle faşizm solculuk oynuyor
Bir yıldız koyuyorum birde ay
ayaklarının altına da bir kay-kay
artistik danslarla beraber ırkçılığı yay
sonsuza kadar yerinde say hay-hay
Her şey noktaların gizindeki çirkinlik gibi…**
****utanmasam yıldızların dipnotunu
bu şiirin hikayesine düşerim…………
ve o zaman asıl ihanetin kalbini deşerim
….. ötüyor papağanların küfür şarkıları
bölmeye olan katkıları…
…………………………..
ha-ha-ha-ha-ha-ha-ha-ha-ha
kahkahaların öfkesinden patlamasa karnım
daha çok yazacağım hiç saklanma ey kıyın
…………
…………
Hızlı türeme….
Ve bu ülkeyi bölmek için
Kürt diye bir soy türetme ***
…
bir çocuğa
şeker yerine on üç mermi verilir
“karanlıkta koca adam gibi görünüyordu”
denilir..
“fironcî nanekî tirkî bide min”(*1)
…
görülmüş mü böyle acayip bir şey
“kırk çürük yumurta bir yumurta etmez”
bir yumurta kırk çürük yumurta etmez
….
O yumurtadan bir Kürt çıkarsa
Kimine göre…
O yumurtada beş para etmez
Ay lo dılo kırına te çıma bılbılo(*****5)
Çizmeyi aşma derinliğinde boğulursun
susturuldu devingen ekonomilerin sempatik yüzü
dört kalıp buz koyun kafama Müslüm yanıyor
İbrahim peygamberin şehrinde yeni İbrahimler doğuyor
haylaz dilim dinlemiyor beni
dilim yerine tutunuz bedenimi
….
bu ateşi söndürün artık
hiç kimse öldürülmesin
insanı çarkları döndürün artık
yazık çok yazık yetmez mi bu kadar kazık
seksek oynayıp sekeriz
bin yıl olmadı mı beraberiz (acı çekeriz)
1071 de sen geldiğinde
Ben Mezopotamya da
bir çınar kadar köklüydüm
insanlıkla yüklüydüm
flörtüm Anadolu dedim
ne oldu şimdi sayın kardeşlik
Turancılık mı hortlanan…
Kızıl elmaları okşaman
Güneş dil teorisiyle yok sayılan
Milyonlarca …
Olmayan beni hainlikle damgalaman…
çelişkiler yumağı değil mi
beynin zorlanmakta
beni horlamakta
Sözcüklerin mi bitti
En iyi Kürt ölü Kürt’tür deyip kesip attın
Zaten kısır değil miydi sence bu dilim
Yirmi kelimelik baraka bir dildi kullanılan
Yumurtlarken bir tavuk bile dilimden çok türetirdi
Gak gık guk gıd gıdak biraz özgürce yumurtlasak gibisinden
……..
sözlerim bölük pörçük dilim kanıyor
kardeşlik harcını kimse karmıyor
böylesi kardeşlik beni sarmıyor
hangi kitaba sığar başıma kaktığın cıngar
“serê golê nan û pîvaz”
ne tûmbeleka te heye ne saz
tu bûye kaz oxlî kaz (**2)
…
ey deli Tayyar sen misin ortadaki hıyar
Kürtün hobisi
Türk’ün fobisi
Rantın kobisi
Avrupa’nın lobisi
Çocukların sobisi
Söylesene
Ölümümü kurgulamaktan başka hayallin var mı
en vahşetli yöntemlerle tarihte iz bırakarak
varoluşun bir hataydı diyorsan
tanrı katında hesaplaşalım mı
….
unutma
bu günün alaycıları
yarının yalakalarıdır
burada Allah yok
peygamber izinde
sorguların adaleti
sorgucuların falakalarıdır
kral soytarılığının asaleti
sivri dillini ağzında taşır
çaktırmadan diliyle kaşır
muhalefet kitleleri ayaklandırır…
kraldan çok kralcı olanları sallandırır
....
ma tu çıma nabînî
ma ronahiya te nîn e
guhên te nabihîse ma
ma dilê te kevir e (***3)
…
Faşizm solculuk oynuyor
Usulcacık
İnsanlığı kirleterek
Köhnemiş karanlığında
Kanla sulayarak Demokrasi çınarını
Ne denizlerin mirası ne aslanların yüreği
Ne mazlumların ahı ne insanlığın inanı
ne ustaların mahiri ne kayaların kaypağı
ne Karadeniz de boğdurulan devrimcilerin yaktıkları meşale
Anadolu zindanlarında ruhum uğruyor işgale
Hiç bir şeyin yok mudur yarını
Kurtarmak için günü
Sırıtarak…
Bir yıldızın keşfi bile yok sayılmakta
Güneş balçıkla sıvanmakta tuvallerin sırıtan kahkahasıyla
İnsanlık bilimsizlikten kaykılmakta
Sosyoloji mosyoloji bahane
Bir Türk dünyaya bedel
Sence Bu çok mu şahane
ey cinsellikten esinlenen sosyolojik orgazm
sen dünyayı yakacaksın
….
Bakmayın siz böyle çağırdığıma
Keşke karanlığa bir kibrit çakabilsem
Sözlerin havada gölgelendiği iklimlerde
Donkişotlaşsam
Zaferden zafere koşsam
Buralarda Şairlikte hava
Dizelerin içi kaynar yerinden fırlar durmuyor ki sanki cıva
İnanmayın sözlerime sarılmayın dizlerime
bakın gözlerimin içine orada gizlenmiş savaşların tarihçesi
Tarihin aynasında buğulanan aşklar dans etmekte
Düşünün aydın zekalardan üreyen bilimle
Aklı başında bir Nuşi Revan adaletiyle
Vicdani kalplerde demokratik bir kanaat ile
Gökyüzünün maviliği kadar netlikle
yağmurlar kadar bereketli bir özgürlükle
İstersen yeni kavramlar türetelim
Eskilerin gerekçeli polemiklerinden uzak
Net olmalı yaşamın en insanı yanı…
….
Anlamlar yitiyor diye İnsanlığımızda yitmeli ki
Cennet bahçeleri yerine cehennemi önerelim
…
ne dersiniz
bugünkü ilk dersimiz
“ne mutlu türküm diyene”
demeyen hainlerden misiniz
gerçeklik zaten hayaldi
şairlerin türettiği en ince yalandı
Fransız kaldık biz Fransız
Fransız’dan daha Fransız
devrimleri düşleyen
Çırılçıplak bir tendim
gelen çizdi giden çizdi
Artık sınırlarla belirlenen bir küreydim
Düşlerimin mistik kıyametini bunaklığımdan unuttum
Yada çok sarhoşluğumdan kendimi şişelerde kuruttum
Fıçılarca içmiş sarhoş bir Fransız sömürgesi gibiyim
Anlayamayacağın gibi ben artık günah işliyorum…
cehennem varken cennete yer kalmaz
söylesene deli Tayyar’ın ruh ikizi
hahahahahahahaha
Ankara Bahtı kara Ankara
El aleme olma makara
Nede olsa bende bir taş koydum bu toprağa…
Unutun mu yoksa balık hafızama güvenerek
Sevincinden zil takıp oynayarak
Göbekler atıp kudurarak
Beyninde doruk duyuma ulaşarak
Ne hakla kirletilir insan
Ve yaşam ne hakla öldürülür
Tanınmaz haldeyim….
Zalimlerden çok çektim
Yaşlı bir bunağın bastonunu araması gibi
Yeni Nemrut’lar arıyorum
Sizin için sustum şairler…
Beyninizin en kıymık imgelerini konuşturun
Dinozorların aşkı adına siz susmayın
Acımak kör hançer gibi deşiyor yaralarımı
İnsanlıkla yaşayın kin kusmayın
Artık Şeytanı defedin ruhunuzun önyargılarından
Komplekslerinizi şiirle yıkayın her imgesi bin cennet
İnsanların yüreğinde umutlar büyütsün
Beyninizin artçı depremlerinde sözcükleri sıralayın
Tasfiye kalıplarını heykeltıraşın potalarında erittin
Yeni yaratımların kardeşlik heykelini meydanlara dikin
Gülümseyin
Umutla aşkla
İçten içe doluşun barışla
Güzelliğin derinliğine varın
İnsanı insanlığınızla karın
Aşksız sevişmelerin kudurgan tafrası gibi bencil
Erkekliğin alta kalan gizli yarası gibi aptalca…
Kini büyütmeyin
hiç bir vatan taşıyamaz
Bin yılların hatırını anlarsak kimse bizi kaşıyamaz
Yaşamı öldürüyoruz bilinçsizliğimizin karmaşasında
Devingen değişimlerin en olumsuz ihaneti değil mi
…
Güvercin kanatları yolunur mu hiç
…
Bu dilimi eşek arısı soksun
Bilimsel milimsel yoksun
Kızıl tilkilerin soy tarihide
Şilan a sevdalanan kelebeklerde
Köyler de çeşme başlarındaki kızlar da yok
Ormanların kızıl kıyametini gördün mü
Alev alev küreyi bile ısıtmakta
.....
“Nake nake
serî kire taki
berî da simaki (****4)
….
Yoksul bilincimde ne serüvenler yaşanmıştı…
Karanlıkla kuşatılmış tüm günler yasaklanmıştı
Her an yok edilirken yaşam dağların kuytularında hep üşüdüm…
Sallanırdı dalları fırtınalarda özgürlük ağaçlarının
Aklımda akıl donmakta
vicdanların en adaletli adaletsizliği bedenimde yaşanmakta
…
Yine yaramazlığım tuttu dilim haykırmakta
Hiç acımadan anıları ektim bu tarih değil mi
Yıldızlar tanıktır yalnızlığım değimliydi özgürlüğüm
…
ey dünyadan kopuk şair
kudurmuş Tahir
boşuna mı öldü halkını seven mahir
statukocu insan kaşır
“kamyonlar kavun taşır”
vagonlar paletli oyuncaklar
oyuncakların üstüne kurulur toplar
fitne fesat yüreklerle manşetlerde
yazılan her dize benziyor yeni bir dine
çatal uçlu okların vınlayan doğması
köhnemiş ideolojilerin bilim teranesi
timsahların yası zulümlerin kasrı
şarlatanın foyası basının boyası
en acımaz haliyle hançerlerin pası
saplanır gökyüzünün mavi renklerine
gri tonlar kuşatıyor barış serçelerinin cıvıltılarını
sayrılı bir ömür sancılanır beynimin uslanmaz dilinde
kanırtılmış yaram suskunum kuşkunum
bir öyküdür tutturmuşum dağlarda yankılanır
aşk dediğin yalnızlıksa acıyarak bilenir
felç yemiş dilimin kemiksiz yalancılığı
aptalca bakıverir fal-taşı gibi gözlerim
kanırtılmış yaram suskunluğum yok oluşumdu
aşkının tutanağıydı dudaklarına konan dudaklarım
ruj izleriydi ölüm fermanımı imzalayan
beni hiç bir zaman anlamadın ki sen
yapraklar düşüyor çürür
toprak kırılıyor üşür
özümü var eden hamur
yağmurla beslenir başlar hayat
bu tutanaktır…
çatık kaşlı suratlara rehindir
…
emperyalizme biz bedel öderken…
sen tek başına dünyaya bedelken
kırk milyonlarca…
mantar gibi yerden mi bitik birden
…
bu kadar ucuz mu bayrak
şovmenlerin ellerinde kirlenerek
her bir şovmen bir vatan mı demek
ne mutlu türüm demeyene hain demek
ne hakla bana küfretmek
hangi vicdana hangi adalete dayanarak
hangi kitabın hangi ayetine sarılarak
yazılıyor fetvalar okunuyor fermanlar
rantlar yalanlar bahaneler talanlar
Paralarına para katanlar…
coğrafik kardeştik
iklimsel aşktık
.....
ne mutlu kürdüm diyene demenle kürt olacaksan
ben genlerimdeki kürtleri türkleştirecem
…
analar anası toprak
var mı senden başka sığınacak
sen doğurdun canım sana feda olacak
insan olan insan yalanlara kanmayacak
bu toprakları tekeline aldığını sananlar yakacak
acımadan vicdansızca kör sağır bir ihanetle
adaleti olan cehennemleri aratacak
kaçıncı orgazmın isteklerinin doymaz iştahıyla
bir dilli ırmaklara bırakarak yok edemezsin
dilin önemini çok iyi bilensin
yok oluşumu yok sayarak beceremezsin
neden peki bilimden ürkersin
ben yoksun dedim mi senin gerçekliğine
ki gerçekliğimi hazmedemezsin
hangi mantıkla açıklanır renklerimiz
burası kadim aşkların toprağı
bin yıllık kadim bir aşk yaşanmakta
kitap gibidir çarpar adamı
damdan düşersin
haraptır halin
hallaç pamuğuna dönmüş yüreğin
kendini aklayamamakta
alaylarınızla ne kadar asilsiniz
kainata sahiplenen şaşkın delisiniz
tek başınıza dünyaya bedelsiniz
ben kökü kanlı Anadolu da
her bahar topraktan fışkıran kardelen
bulutlarda yağmurla doğan özgürlük
ve uçurtması vurulan çocuk iken
ağzınla kuş tutsam
ağzım değildi dersiniz
neden böylesiniz
ey uluyan kurtlar takımı
kanla mı beslenirsiniz
kasırgalar kopuyor
neden tıraşsız gezersiniz
siz beyefendisiniz
çöpte ekmek toplarken beyaz sakallı ihtiyar
utanç duymazsınız
elleriniz kanlı
elleriniz kirli
derinden gelirsiniz
gıdanız kan
al bayrakla gizlersiniz
işiniz bu
demokrasi tekerleğini çomaklarsınız
bir dakika bile sabretmezsiniz
siyaset cambazısınız
her cambaz bir ipte oynarken
sizler kırk ipte
literatürlerde
alt üst olur bilimsel normlar
partilerin kar hesabındayız
bu böyle gerekir sevgili halkım
bu benim özel mask’ım
ironik lirik duyguların ihaneti
simetrik kafaların fetişisti
erken gelen bahar gibiydi muhtıra
erken açıldı sinemalar bahara durdu papatyalar
bu sezon maskeli balo filmleri furyası
sanat yeni kavramlar aramakta
bilim yeni tezlerin teorisini yazmakta
tez
antitez
sentez mi olmalı
sentez
anti tez
tez mi olmalı
hesabı yapmakta
solculuk faşizm oynuyor
sandıklara yeni filmler aramakta
Kürt aklımla Türk olayım
Maksat Genlerime inat olsun
Bu zihniyetle bu ülke bölünecek
Sansürledim kendimi noktalarla…………
bölücüysek biz bölmedik karpuzu
su kenarında toplardık yarpuzu
karnımız doysun diye umurunda mı
kimyasal bomba atıklarıyla
ne sağlam bir el kaldı ne bir köz
elimizde sadece kalan bu iki söz
oda öz be öz
acılardan kanayan iki göz
birazda bizde kabahat
hep ararız ayrıcalıklı bir şatafat
şatafat bulamayınca eyvah! ! !
başlar yalanlı naralar
önümüze geleni karalar
gemilerin konakladığı
ak süt liman biziz…
ey
sol
kol
hani o evrensel yol
devrimin dinamiği
dilinin kılarını cımbızlamak mı
biliyorum hem de çok biliyorum
sanırsın böyle yaranırsın korkulara
hiç bakma sağına soluna
sevgilindir gir faşizmin koluna
senin yaptığın sanat
benim tavukçudan aldığım kanat
film çevir Amerika’yı devir
Amerikanın şahsında
Bir sağa bir sola Evir çevir
Yorulmazsın geviş getir
İstersen biraz zihnini kanat
Kirlenmiş mi kan
Ah vatan kendine Kerkük kat
Kan tacirleri
İhanet yalanları…
ölen gençler
meydan kahramanları...
….
Zincire vuruldu dilimde şiirleşen her çiçek
Şiirine daha ne zaman girecek
Tanrıdan ilham geldi bana
Herkes beni peygamber bilecek
Bu bir gerçek
bu ülkeyi bu zihniyet bölecek
şiirinde yok o çiçek
romanında
biliminde
sanatında
filminde
argo kabadayılık dilinde bile
her şeyin sende
kendi evreninde
dilin zehirli orkide
kimse gizlemesin yüzünü
maskeler düştü
ne çirkin bir surat
……….
ben yokum şiirinizde
sevdam yok
aşkım yok
hep sen
vatan sen
insan sen
kahraman sen
sap gibi ortadayken yok sayılan milyonlarca ben
neden…………..neden……neden
bu ülkeyi ille böleceksin sen
tanrıdan alırım ilhamı
burası
Lazların lirik şarkısı
kuşların kızıl deltası
Munzurun doğal harikası
İnsanlığın Mezopotamya’sı
Anadolu yum bir ben bilirim
Tüm tanrılar burada savaştı
Bütün nehirler halkların Gözyaşlarından oluştu
...........
..........
Açıklamalar:
fırıncı bana türkçe bir ekmek ver(*1)
...
gölbaşı soğan ekmek ne dümbeleğin var nede saz sen olmuşsun kaz oğlu kaz(** 2)
....
sen neden görmüyorsun/gözlerin yok mu/kulakların sağır mı/ yüreğin taş mı (***3)
Nake nake başını pencereye sok
sımaktan tarafa bak (****4)
Ah can yüreğim bülbülüm çığlığın niçindir (*****5)
Kürtçe Çeviriler: Azad
Üç Fidana Ağıt
Gemerek, Şarkışla, Pınarbaşı’n da
Çevirmişler yoldaşların yolunu
Daha açılmadan, bir gonca iken
Soldurdular Hüseyin’in gülünü
Faşist güçler pusu kurmuş yollara
Generaller asker salmış dağlara
Şarkışla dan ihbar gitmiş ağlara
Bağladılar Deniz’imin kolunu
Dört bir yandan Gemerek’i sarmışlar
Can yoldaşı sığınakta görmüşler
Kahpe eller arkasından vurmuşlar
Felç etmeye Yusuf’umun solunu
Namert kurşunuyla sol felç olur mu?
Deniz, Yusuf Hüseyin de ölür mü?
Kul Sefili bu kan yerde kalır mı?
Alacağız yoldaşların kanını…!
Kul Sefili
ANKARA DA DENİZ ÇOK
Denizler, Denizler, bizim Denizler
Dalgaları dağlar aşar Denizler
Ankara da kaldı o günden izler
Devrim cephesine koşar Denizler
Denizler, Yusuflar, ölmez kardaşım
Hüseyin İnana fedadır başım
Ankara da yaşar Deniz yoldaşım
Hücreden dışarı taşar Denizler
Anlamaz bunu da beyni küçükler
Bilmeden saldırır aklı kaçıklar
Ankara da nice yiğit Deniz var
Devrim için “ölür” coşar Denizler
Kul Sefili yoldan döner mi? Geri
Kurşunu yese de gider ileri
Ölür mü Yoldaşım devrim Erleri
Milyon, milyon doğar yaşar Denizler
KUL SEFİLİ
09-06-2007
YOLUMUZ DEVRİM YOLUDUR
Bu davada kararlıyız
Yolumuz devrim yoludur
Darbe yemiş yaralıyız
Yolumuz devrim yoludur
Halkın kardeşliği olsun
Şu halkımız huzur bulsun
Yiğit olan katılsın gelsin
Yolumuz devrim yoludur
Daim halkın yanındayız
Halk nerede o yandayız
Irkçılık yok biz öndeyiz
Yolumuz devrim yoludur
Dileniz dilsiz hastamız
Nazım dır şair ustamız
Odur bu gönül postamız
Yolumuz devrim yoludur
Kızıldere kan emende
Denizler ipe gidende
Devrim bir şafak atan da
Yolumuz devrim yoludur
Pir Sultan zindanlarda
Sivas Maraş Corumlar da
Alev alev madımakta
Yolumuz devrim yoludur
Yusuf Ter
Bu şiir ile ilgili 41 tane yorum bulunmakta