Anılarımdan Hamide ve Babam

Anılarımdan Hamide ve Babam

En güzeliydi köyünün Hamide...
Saç örgüleri değerdi
Yazmasının altından ince beline
Çam ormanlarının ortasına kurulmuştu köyleri
İşte o çam ağaçlarının rengindeydi gözleri...

Beş kız kardeştiler
Dedem hamideyle kesmişti erkekten ümidini
En büyük ecileri hediye yapınca ikinci evliliği
Dedeme vermişti ilk evliliğinden olan Metin’i
Çobanlık yapardı
Bazen yatağı ıslatırdı...
Hep üzgün, hep sessizdi...
küçüktüm ama anlardım
Bakışlarında gözyaşı gizlenirdi...
En acısı da Annesine bile bile...
Teyze derdi...

Dört beş yaşlarındaydım
Babam askerdi...
İzne geldiği günlerde
Ayaklarım yerden kesilirdi
O gidince ne çay içtiği bardakları yıkatırdım
Ne de attırırdım sigara izmaritlerini
Saklardım....
Burcu burcu babam kokardı hepsi...

Hamide helkelerle oluktan su getirdiğinde
Saklanırdım kapı önüne
Ödü patlardı cinlerden, perilerden
Yaşayanların kötülüğünden korkmak yerine...
Bilseydi insanların şeytanlığını
O zamanlar korkmazdı böyle belki de...
Elektrik yoktu köyde
Gaz lambası yakardı dedem
Arada korkardım lüksün alevinden...

En çok anneannemin yaptığı çörekleri severdim
Çay kaşıklarının sesi gelirdi uyuduğum odaya
Ve dedemin kucağında otururdum sofraya
O küçük köy evinin prensesi bendim...
Metin ağabeyimi zorla kaldırırdılar yataktan
Bazen ayakları şişerdi dayaktan
Dedemden nefret ederdim o an
Korkardım, saklanırdım Metin ağabeyimin feryatlarından
Kızardım teyzeme, İçim acırdı çocuk kalbimle
Hiç unutmadım hiç, anne dememişti hiç teyzeme
Benim gibi, yabancı gibi,
Teyze derdi teyze...

Köyün küçük bir okulu vardı derme çatma
Hemen yanındaki evde otururdu imam Hayrullah amca
Namaza giderdi dedem bayramlarda
Yanında da metin ağabeyim
Yırtık lastikler ayaklarında....

Bir gece çok ateşlendim... Kara kıştı...
Çamların dallarına karlar yığılmıştı...
Doktor yoktu köyde...
Süvariler geliyordu üstüme
Uzaktan babamı görüyordum
Atlılar geliyor baba diye sayıklıyordum...
Dedem gecenin bir yarısı yola çıkmış o gece
bir elinde Tüfek, bir elinde heybe
Sabaha inmiş kasabaya
Ertesi gün uyandığımda
İlaçlarım, simitlerim bir de kırmızı sarı boyalı beşiğim
Dedem gülümsüyordu bana...
Ve gece rüyamda gördüğüm babam
O da gelmişti....
Sayıklamalarımı mı duymuştu acaba....

Başka çocukları görüyordum o yokken
babaları dizlerinin dibinde
çıkarıyordum sakladığım çay bardaklarını
ve söndürdüğü sigaraları
ya da anneme yazdığı mektupları alıyordum elime
babam mektubu kapatırken
ellerini küle batırıyordu
zarfta parmak izleri kalıyordu...
kokluyordum... Babamın parmak izleri işte...
işte diyordum....
kendine has bir kokusu vardı babamın
en çok o koku yanımda olunca şımarırdım...
tutardım elini sıkı sıkı
harmana dolanırdım...
en güzel giysilerimi giydirirdi annem
çocuklara bakarak, babama sarılırdım...
gelişlerinin arası bir ömür gibi gelirdi bana...
Babam ne zaman beni gizlice öpüyorsa
Anlardım gideceğini
Sarılırdım bacaklarına
O sabahta babam gizlice kokladı beni
Uyandım...
Gelmişti ayrılık saati anladım...
Kahvaltıdan sonra hamide benimle oynuyordu..
Hiç yapmazdı oysa, biliyordum babam gidiyordu...
Fırladım evden, çığlıklarımla köy inliyordu
Babam arabaya binmişti
Beni görünce inmek istedi
Annem tuttu beni
Kurtuldum ellerinden
Arabanın önüne attım kendimi
Uzunca yattım yere
Kalkmıyordum
Böylece gitmez sanıyordum...
Babam çıktı arabadan
Sarıldı, sarıldı, öptü öptü...
Okşadı saçlarımı
Sonra aldı beni dedem
Sımsıkıydı kolları
Babam el sallıyordu işte arabadan
Ağlıyordu araba hızla geçerken yanımızdan...
Herkes ağlamıştı feryatlarıma
Hatta köyün delisi Ali amca, o bile...

Gül Yazganarıkan
Kayıt Tarihi : 27.4.2006 11:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

TÜM YORUMLAR (9)

Gül Yazganarıkan