1.Bölüm
Gözümdeki çapağı silip ayağa kalktığımda,sızlanıyordum.Annem çökelikle dürüm yaptığı yufkayı elime tutuşturup ahıra gitti,hayvanlara yem verecekti.
Ben ile annem ayrılmaz ikili,kırmızı entarisinin eteğine yapışınca hiç kimse beni koparamazdı annemden...Ahıra gitmeden bir bakır maşraba ayranı da yanıma yere koydu.O zamanlar masa sandalye,tabak kaşık,çatal olmazdı.Kullanılan bütün kaplar herşey bakırdandı.Sitil,tencere,derin kaseler,sini, bakır taslar (Erzincan işi) ... Kuru şeyler elle yenilirdi.Sadece sulu yemekler için ağaç kaşıklar kullanılırdı.Daha evvel çatal hiç görmemiştim.
Evimiz tek gözlü büyük bir damdı.Penceresi yoktu,yukarıda annemin soğuk olmasın diye geceleri çaputlarla tıkadığı iki uzun delik vardı.Sordum,neden penceremiz yok?
''Eskide eşkiya devriydi,kimse büyük pencere yapmazdı,buna karşılık tek kapılı damın girişi geçilmez kale gibiydi,dedi'' Bu dam 1920'ler de yapılmış,büyük bir oda gibiydi.Bir tarafı mutfak niyetine tezgah yapılmıştı.Tezgah üzerinde haşı denilen içi buğday dolu büyük çuvallar ile keçi kılından dokunan içi un dolu daha küçük çuvallar dizilmişti.Tezgahların altına da kapalı kaplarda eşya saklanıyordu.Tavanda krişler vardı,önemli şeyleri sepetlere koyar krişlere asarlardı.Tezgahtan ötesini, ahır soğuk olunca dam ortasından ikiye ayrılır,hayvanlar oraya alınırdı.Böylece hepimiz için ocakta yanan kütük ortalığı ısıtırdı. Hayvan dediğim; iki inek,birkaç koyun,bir keçi gibi... Tabii ki,ben annem ve babam kış aylarında yalnız olduğumuz zamanlarda yani 1952-53 gibi hayvanları damın içine alırlardı.Hatta kurt sürülerinden kurtulmak adına köpeğimizi bile annem içeri alırdı.Bazen kurt sürüsü köye inince silah sesleri duyardık.Bu model çiftlikleri eski Alman evlerinde görünce,şaşırmamıştım.Demek ki Doğu Roma dönemi kültürü olmalıydı,diye düşündüm.
Hatırladığım kadarıyla 1950'li yıllarda daha fazla sığır,keçi ve koyunlar vardı.Bizim köylerde çoban olmazdı,her ev hayvan sayısına göre davara sırasıyla giderdi.Ayrıca eşek ve katır taşımacılıkta kullanılırdı.At zengin işiydi,belli evlerde beslenirdi.Ben annemle davara gidişimi hiç unutmam,biraz az duyduğu için her tarafa ben dikkat ederdim,o bana nereye gideceğimi söyler,beni yönlendirirdi.
*Bizim oralarda aşiretler vardır. Dedelerimiz yaklaşık M.S.970 yıllarında Moğol istilasından kaçarak Anadolu'ya gelen Türkmenlerdir.Hayvancılık yaparlamış,konup göçerlermiş.Belli bir yerleşim yerleri yokmuş.Üç kardeş aile ve muritleriyle Murat Karasu havzasına yerleşmişler.Kardeşlerden Sarısaltuklar göç edip Trakya'ya gitmişler.Babamansurlar Bağene,Seyyid Mahmud Hayrani Nazımiye'ye yerleşmiş.Bunlar kimilerine göre yedi,kimilerine göre dokuz kardeştirler.Yedi kardeşten biri olan Gulin bizim dedemizmiş.
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız