Hayriye Aygül - Anılarım 1954-55 (ağabey ...

Hayriye Aygül
681

ŞİİR


47

TAKİPÇİ

Benim büyük ağabeyim 1949 yılında Akçadağ Köy Enstitüsü mezunudur.Önce Manisa,sonra Tunceli Hozat,sonra Tunceli Milli Köyü,1953' te Nazımiye (o zamanki adı) Sayrik Köyü'ne öğretmen olarak geldi.Köyümüz üç mezreydi,fakir bir köydü.Arazi az,meyve ve sebze bahçesi yok denecek kadar azdı.Sadece tarla sınırlarında elma ve armut ağaçları vardı.Onuda sadece sahibi koparabilirdi.Beyaz dut halamın bahçesinde vardı,tanıyordum,fakat karadut yoktu.Köy okulumuz 1949'da imece usulü yapılmıştı.Öğretmen lojmanı vardı.

Ağabeyim gelişinin yazında babam ,amcam ve akrabalarımıza planlarını anlatırken, köylüler destek vermediler.

Ağabeyim babam ,amcam ve uzak bir akrabamız yardım ederek,köyün alt tarafında yazın kuruyarak suyu kumda kaybolan derenin en dar yerinde duvardan set yaptılar.Sonra kanallar açılmaya başlandı.Dinamitle kayalıkları patlatarak su arkı kazdılar.Bizim tarlamız ve bahçe yerimiz köyün en alt kısmında dere kenarıydı.Tarlanın alt kısmı selin getirdiği kocaman kaya parçalarıyla doluydu. Bir ayda iki dönümlük bir alan manila denilen kalın demirle kayalar temizlendi.O taşlarla dereboyu duvar ördüler.Böylece sel yolu değişti. Ağabeyim Elazığ ziraat Müdürlüğü'nden kavak,söğüt,daha nice tanımadığım meyve ağacı fideleri ve tüm bildiğimiz sebze tohumları getiirmişti,köylülere dağıtmak için.Önü kapatılan derede su birikmeye başladı.Evin en küçüğü olduğum için çok meraklı ve atiktim,her gidene takılırdım.Bu gün hala o ilk suyu akıtmaları gözümün önünden gitmiyor.Ağabeğimin omzunda kürek biz kardeşler arkasında arkta suyu takip ediyoruz,kaçak varsa kapatıyorlar.

Hiç unutmuyorum,güneş tam tepemizde,öğlen vakti,su bahçeye ulaştı.Annem ve babam bizi bekliyorlar.Birden köyde bir gürültü koptu.Annem biraz az duyguğu için teleş içinde ''Ne oldu,ne oldu? ''diye ağabeyime seslendi. Ağabeyim gayet sakin '' Birşey olmadı anne, akrabalarım hazır su bulmuşken bahçe bostan sınırı paylaşıyorlar .'' Böylece 1953' te bizim fakir köyde hava olumlu bir şekilde değişti.Bizim tarla enaz 10 dönümdü ,yarısını bostan olarak hazırladıllar.Ağabeyim hem bize hemde köylülere getirdiği sebzeleri tek tek nasıl yapılacağını izah ederek bölüştü.O günden sonra gölgede tembel tembel oturanları bir daha görmek mümkün olmadı.Çepersiz bostanlarda salatalık,koçaman kiloluk domatesler,patlıcan,tatlı biber,acı biber (isot) yollara kadar yayılmıştı.Ömrümde hiç görmediğim kocaman yeşil kabaklar yetişti. Dereboyunda ağabeyimin gözetiminde ortanca ağabeylerim söğüt ağacı fidanlarını diktiler. İlk defa ufacık boyumla erozyon sözcüğünü duymuştum.Yine bahçemizin üst tarafında yüzlerce kavak fidanı diktiler. İki çeşit olmak üzere dört kök dut fidanı ,Bir kök Malatya kaysısı, Ankara Armudu, beş altı kök değişik sarı erik fidanları üç çeşit elma fidanı ve en alt tarafta vişne fidanları dikildi.Vişnelerin olduğu yerin arkasına daha sonra arı kovanları koyulacaktı.Bahçenin orta bölümünde en az on kök karaerik fidanı dikilmişti. O yıl köyde bostanlar inanılmaz mahsul vermişti.( Devamı var )

Tamamını Oku