KUNDURA VE KUNDURACILAR
----------------------------
İnsanlar başaklara benzer; İçleri boşken başları havadadır.Doldukça eğilirler..
----------------------------
Çarşının ortasındaki Koca çınarın altından aşağı doğru, Yanımey’in dükkanın önünden geçişlerimi hatırladıkça gülümsemekten kendimi alamam; Yanımey amca, dükkanın kapısına veya önüne bir iskemle atar,oturur,gelene geçene bakardı. Pardon gelene geçene değil, gelen geçenin ayağına bakardı. Daha doğrusu ayakkabısına bakardı. Mesleğinin şuuraltına yerleştirdiği bir şartlanmayla, yan dönmüş kasketinin altına gizlemeye çalıştığı bakışları, geçenlerin yüzünde hiç durmadan ayakkabılarına doğru kayar, Her adım atılışta ayakkabı iyice incelenirdi. O anda zihninden hangi düşünceler geçerdi kim bilir. Ayakkabı hangi kunduracıdan alınmış? Yeni mi? Eskimiş mi? Pençeye mi ihtiyacı var? Bunun gibi onlarca soruya cevap arardı yorgun beyni. Sonra kasketin altından ağarmış kısa kesik saçlarını karıştırır, biraz yana doğru kaykılır, yeni bir geçene doğru bakışlarını hazırlardı.
Yanımeyin dükkkanın çapraz karşısında Geniş ağanın bakkal dükkanı vardı. Lakabın bu kadar yakıştığı insan az bulunur. Geniş ağa amca, vücut yapısı olarak geniş gardroplar gibiydi. Konuşması da acelesiz, ağırdan ağırdandı. Geniş ve rahat bir adamdı. Güdüllü teşbihteki ustalığını, böylesine güzel yakışan lakap takarak gösteriyordu. Genişağa amca, üniversitede okuyan oğlunu genç yaşta kaybetti. Evlat acısı o koca gövdeyi eritti, fazla yaşatmadı.Bir müddet sonra göçtü gitti.
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam