Kanser olan babamın ağrılarının en yoğun olduğu zamanlardı. Artık hastaneler yapacak bir şey olmadığını söylüyor ve gönderiyorlardı. Ekim ayının yirmidokuzu, gökyüzü kara bulutlarla kaplıydı. Yağmur İnce ince yağmaya başlamışdı. Oyun oynadığımız boş arsanın bir kısmında yağmur suları göllenmiş, ben ve birkaç arkadaşım arsa içinde bulduğumuz eski bir hamur yoğurma teknesi ile su birikintisi üzerinde kayıkçılık oynuyorduk.
Yoldan geçen komşumuz Tahir ağabeylere ait minibüsü gördüm.
İçinde annem, babam ve Tahir abinin eşi vardı. Koşarak minibüsün arkasından
gittiğimde, babamın adeta eriyen, çocuk gibi kalmış bedenini kucaklarında gördüm. Annem feryat edip ağlıyor ve komşular teselli ediyordu.
- ‘Takdiri ilahi, Allah çocuklarına ömür versin’ diye.
Ben ve abim durumun tam farkında değildik. O gecenin sabahında evimize gelen ve bahçemizde toplanan insanlar, acımaklı gözlerle bize bakıyordu.
Bahçedeki dört tane ağaç çarşafla kaplanmıştı. İçeride babamı yıkadıklarını
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta