Anguslar ve inekler
Kokum geldi sanırım ilk size,
Ne kötü kokular, sırtımda parazitler
Sinekler…
Denizaşırı yolculuk yapmamız için ormanlardan topladılar bizi
Önce hevesle denizi göreceğiz heyecanı, itip kalktıkları, dövdükleri
Gemilere zorla bindirdikleri zaman bile anlamamıştık.
Uruguay dağlarında özgürce koşuştururken -inekler koşamazmış-
Biz koşuyorduk yağmurlu dağlarda, nereden bileceksiniz?
Beyaz adamın arta kalan döllerinden biçimsizleşmiş insanlar
Sırtımızda sopalarla gemilere bindirdiklerinde bizler anlayamadık,
Hangi deniz, hangi fırtına, boyunlarımızdaki zincirler, önümüzde, nereye?
Ölmeyecek kadar yiyebileceğimiz Uruguay otları… Önümüzde.
Boyunlarımızda zincirler, bu ne ki ne?
Bindirdiler bizi gemilere,
Gemi sallanır, bir aşağı bir yukarı, bir yana savruluruz,
Önümde kurumuş çürümüş dağlarımın otları, midelerimiz
Off offf… çok mu erken pes ediyorum neden ki?
ne zaman bitecek ki?
Önümdeki otların canı cehenneme…
….
Gemi okyanusta sallanır, hepimiz sallanırız, sokulacak kadar
Birbirimize sokulacak kadar yakınız ama boynumuzdaki zincirler.
Kaptan demiş ki, orada yesinler ve sıçsınlar, ölenleri atın denize
O gece,
veya hep geceydi,
iki gün veya daha kısa bir an veya bir ay geçti
Yanımdaki zincirler boşalmaya başladı,
Özgürleşen cesetler okyanusa atıldı.
Ben hala hayattayım.
Birkaç gün gibi,
veya aylar geçti sırtımdaki sinekler;
Sıkılmışlar, çıkıp topraklar dağlar ararlar.
Dağlarımdaki otlar çoktan çürümüş oysa…
…
Gemide yine aynı günün karalığı belki haftaların,
Bizim deli angut, biz ona deli dana deriz, biraz angut,
Durmadan beş zincir sonrası homurdanır, kızar, böğürür
“Etimizin değeri çok ucuza alınmış, sürümden kazanacaklar,
Yani sayın baylar bayanlar burada kaç nefes kalır varıncaya kadar!”
…
Ölen özgürleşen, zincirinden çözülüp okyanusa atılanlar…
Soğuk okyanus suyunda şimdi ne yapıyorlar diye düşünürüm?
Köpek balıkları…
ve
Koku,
Cesetlerden arta kalanlar,
Etimiz ucuz, bizden kalacaklar.
Aylar belki yıllar;
Önümüzde çürümüş yiyecekler, pis kokular
Zincirlerimiz bir de
Günler veya hep gündü, veya
Ne kadar geçmiştir kim bilir zamanlar?
…
Uruguay dağlarında bıraktım sevgilimi,
Şimdi hangi köle gemisindedir bilmiyorum,
Dışkılar çürümüş otlar üzerindeyim, kederler
Bir de üzerimde sinekler parazitler…
…
Herkes birden dikkat kesildiler;
Kaptanın adamı geliyor, yine birileri okyanusa düşecek,
Kaç halkalara bağlanmış zincirler çözülecek?
Ben yerimdeyim çürümüş yediklerim, geviş getireceğim.
Zamanın akışına bırakıyorum, ama öleceğim.
…
Limana yanaşır gemi, zincirlerden kaba sesler yükselir
Tır sesleri, homurdanır egzoz sesleri; boynumuzdaki açılan
Halkaların ve zincirlerin sesleri,
Bağırışlar, yanaşan kamyonlar, açılır kapaklar:
Gemilerin.
Önce,
Bizden önce,
Sinekler birer top gibi,
Özgürlüklerine kanat çırparlar:
Yeni liman, yeni hayatlar, yeni hastalıklar,
Sonra bizleri tekmeleyerek çıkarırlar gemilerden
Bekletmeden
Kamyonlara tırlara doldururlar
Kamyon şoförü sorar durmadan,
Ya kaçarsalar?
Liman görevlisi ve yorgun katil kaptan:
Bunlar vahşi, dağlarda kendi başlarına büyümüşler
Eğer atlar biri kamyonundan, oradakilere söyle, bunlar
vahşiler!
…
Sıcak, kamyondan gelen esinti insan kokusu
Hizaya sokulmuş bir kamyonun kasasındayız, ve
Kamyonun kasasında helal gıda taşımacılık yazıyormuş
…
Yüzyıllar önce Afrika’dan kaçırıp götürülen köleleştirilen
Siyah güzel insanların batıya götürülüşünü düşünürken
Ucuz et, ucuza alınıp kat be kat satılacak etlerimiz,
ve sinekler
Sinekler özgürce yeni vatanlarına yeni topraklara dağılacak,
benimse
kesilecek boynum, etlerim kentlere dağılacak
Neyse işte…
…
Birden anın içine girerim, paniklerim:
Bizleri ite kalka, döve vura kamyonlara yüklerler,
Zincirler boğazımızı daha çok sıkacak şekilde bindirdiler,
Hormonlu yemler dökmüşler önümüze, ölmeyelim diye,
Koku iğrenç, her yer insan kokusu,
Gürültü patırtı, her yerde insan kokusu!
Çürümüş hormonlu, gevişlerimin içi boşaldı.
….
Dalgalanmayı bıraktı toprak, öncesindeki mavi toprak,
Horultulu kamyonlar içinde ölüme giderken,
Gidiyoruz işte yine, bitmez yollar, gürültüler…
…
Bizim deli, deli deriz ona angus’dur adı,
Başladı yerinde sıçramaya, kafalar savurmaya,
Yani,
Angut’un teki!
Sonra
Birden yine delirdi,
Çıldırdı!
Zincirlerini kırdı, sağa sola saldırdı!
Şoför habersiz başkaldırıdan
Kurtuldu zincirlerinden,
Tam o an
Bizim için en zavallı o an,
Onca yolu ölmeye gelmiş bize
Son kez baktı: geliyor musunuz diye?
Hepimiz hormonlu yeme döndük, utancımızdan değil
Geviş getiriyoruz, koca bir başımız var, tanrı midemizi ağzımıza getirmiş, korkuyoruz,
Genişliyoruz, düşünemiyoruz, geviş getiriyoruz…
O,
Son kez yeniden baktı bize deli angus, şövalye angut,
Kamyonun demirlerinden ışık bile giremeyen yerinden
Atladığı gibi kaldırımlardan
sekerek yolun kenarındaki ağaçlara
Koşarak,
biraz da,
anlayamadık ama
Sanki,
Özgürüm demek değil de, sanki yavru dana gibi
Kıç atarak bize
Hızla kayboldu ağaçların içenlerinde
Geviş getirirken çenelerimiz ağrımış olmalı
Veya,
Durduk, ne bileyim işte
Durduk,
Kamyon da durdu,
Hepimiz durduk; biz hep dururduk aylarca,
Yine durduk
…
Şoför toplanan kalabalığa dedi ki,
Bakın bunlar vahşi, arabamdan kaçtı biri
Sizin hayvanlarınızdan uzak tutun
Bulduğunuz yerde öldürün onu
Benzemez bunlar, dağlardan gelirler
Sizinkilere de bulaşır, özgürlüğü!
…
Özgürlük!
…
Kamyon yeniden hareketlendi ya bizim deli…
Canımız ne yemek ne de geviş getirmek ne de…
Hangimizin kanı daha çok akacak veya etimiz parçalanıp
Daha çok kilolar çıkacak…
Kamyon durdu…
Kırbaçlar nar dalı, limon dalı, daha acıtıcı
Hızla indirdiler, aylar sonra ilk kez bastım toprağa
Kesimhane yazan dev hangara, panikle ölümü arayanlar
Yani bizler,
Hepimizin gözleri tanrı yadigarı kocamandı
Tüm anguslar ve inekler
Güzel gözlerimizi kapattık, ilk aklıma gelendi
Bizim deli, bu gece hangi taze otları yedi?
Kasapların gelmelerini beklerken aklıma bunlar geldi.
Yerlere oturduk, yorgun ayaklarımız artık işe yaramazdı,
Kasapların bıçakları ay ışığında parladı…
Hakan Karaduman
Hakan Karaduman
Kayıt Tarihi : 23.6.2025 19:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!