Anemoniya…
Gerçek!
Bugün sen vardın!
Gölgelerden fark ettim…
Öyle ki,
Boynu bükük!
Sanki yalvardın, yakardın!
Ağırlaştı üzerimdeki yük!
Dört yanıma yazıldı adın, yâdın!
Artık, pis kokuları duymadım!
Rüyamda bahsettiğin,
Burası olsa gerek…
Sırtımı dağ verip yasladım!
Nereye yöneldin adım adım?
Birden bire durdun!
Neyi fark ettin?
Oysa senin burası, senin!
Öz yurdun!
Her gönle sığacak kadar büyük!
Ağladın, iç çekerek ağladın!
Niçin?
Sonra uyudun…
Dudu kuşu, geldi sana sekerek…
Duymadın!
Uzaktaydı hırçın bağırtkan!
Burada yok,
Gölge edebilecek günebakan!
Şükür ki görmedin kokuşmuş kan!
Gülümsesin yeter ki,
Kan çiçeği kankan!
Anemoniya…
Ne güzeldi duyduğum dağ sesleri;
İçime işledi!
Kanatlarına dokundum yamaçların,
Boş bulundum her hâlde;
İbibikler, kanat çırpıp öfkelendi!
Öyle ki içime dokundu ötüşü…
Her yerde sen vardın sen!
Mavinin; ağaç dallarından ağışına,
Eğilip can özüne dokunuşuna,
Doyamadım!
Bu günden sana güneşi adadım!
Az ötede çalıkuşu kıpırtıları…
Bir de börtü böcek hışırtıları!
Aklıma düştüğünde,
Kurumuş kan lekeleri;
Soldu yüzüm…
Üzüm, üzüm;
Ağladı gözüm!
Burada…
Böyle mi başlar, yağmur yağışları?
Yine seraba karıştı, bozkır aguşları!
Kendimi tutamadım…
Dipsiz uçurumlara kanıp,
Battı çıktılarda yılmadım!
Ömür suyunda yıkandım!
Esintiye kapılıp,
Bir cılız çöp gibi yıkılmadım!
Bitimsiz bir yerde akandım!
Oysa can ateşini yakandım!
Anemoniya…
Senindi buralar senindi…
Sen, içinde sensin, sen!
Mavinin derinliğinde,
Ben, gözlerini bulup seçerim…
İlk defa bengi suyu içerim!
Fark ettin mi şimdi açan çiçekleri?
Görsen mavideki yediveren sarıyı…
İncecikten titreyip, vızlayan arıyı!
Sen, renklerdesin, gözdesin!
Kim ne derse desin, özelimdesin!
Renkler de sende, her canda özdesin…
Anemoniya…
Utanıyorum!
Bunlar, sanki son çırpınışlarım!
Artık yok, ayazlarda yanışlarım!
Çok yakındı…
Hem pembenin sarıdan sarıya gireceği,
Çoktandır sessiz, yerin börtü böceği!
Şimdi yüzünde…
Gördüm de titreyen sonbaharı!
Yine her yerde, sen vardın sen!
Bana bakışların bir tütsü, gülümsü…
Ötelerde yanan bulutlar tülümsü!
Gölgelense de gerçek, kim küsecek?
Ellerini çek!
Her dem yanışların ölümsü!
Olsaydı…
Şu ömürde hiç solmayan bir çiçek!
Can cana ölümsüzlük veren içecek!
Bil yolun sonunu, nerede bitecek?
Son perdeyi açtığında…
Pek yakından gelir, ibibiklerin ötüşü!
O günden beri…
Unutamam son gördüğüm düşü!
Bir de saklandığın ilkbaharı…
Anemoniya,
Anemoniya!
15.10.2014 13.00 – Adana
Arif TatarKayıt Tarihi : 27.10.2014 11:53:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Her kırıldığında kutlu dağın bel kemiği… Caninin tam kökünden çektiği… Yine kor düzünde biter! Her obadan taptaze duman tüter! Burada sen varsın… Susuzlara bembeyaz karsın… Anemoniya!
![Arif Tatar](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/10/27/anemoniya.jpg)
Hüzün ve aşkla yoğrulmuş kendini bilen bir şiir okudum kalemizden canı gönülden kutlarım saygılar...
İsim her ne kadar kurgu veya hayali de olsa, bazen hayaller gerçeklerden çok daha güzel ve şiire çok yakışmış. Kutluyorum şiiri ve sizi yeniden Arif bey.. Nicelerine...
kutlarım selam ile......
TÜM YORUMLAR (52)