Analizler-II (Sessiz Şovalyeler)

Uğur Deniz Ülkegül
279

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Analizler-II (Sessiz Şovalyeler)

Bu topraklar…

Adı konmamış bir savaşın, pasif ya da aktif oyuncularıyız her birimiz…İstesek de, istemesek de,her gün, her saat ve her dakika bu kavganın ortasında yaşıyoruz…Elimizde değil, çünkü bu mücadele imkanını ve ortamını onlara veren, yine bizleriz…Mesele, kaçımız durumun farkında..

Olayın boyutları elbette çok büyük…Çok kapsamlı…Bir ferdin, yada bir kişinin bunu anlaması ya da çözmesi hemen hemen imkansız…Çünkü muhatabı olduğumuz saldırganlığın sahibi veya sahipleri kişilerden çok, kişilerin oluşturduğu sistemler bütününden oluşmak da…İşin içine
komplike sistemler girdiğinde doğal olarak bunu karşılayacak -karşıt gücün- de bir sistem olması gerekiyor…Yoksa kişisel çabaların, tekil mücadelelerin başarısını ummak ahmaklığın en yalın göstergesini oluşturmaktan başka bir anlam taşımıyor…

Biz olayın askeri boyutuna girmeyeceğiz…Silahlı kuvvetlerimiz bu boyutun önemi ve hassasiyetini değerlendirme ve yorumlama yeteneğini, yüzyılların verdiği tecrübe ile kanıtlamış durumda zaten..Bahsedeceğimiz boyut, daha çok -sivil- kavramlar üzerine olacak…

Daha ciddi bir anlam kazanması ve daha anlaşılır olabilmesi için, bu yazımızda klişe söylem ve kelimelerden dikkatle kaçınacağız…

Son dönemde giderek daha da hızlı bir ivme kazanan bu hareket, -gayri resmi sömürge- bir toplum olan bizler üzerinde ağırlığını giderek arttırmaktadır…Kullanılan yöntem ve tarzlar öylesine ustaca ve öylesine dikkatlice uygulanmaktadır ki, eğer hadiseye açık bir akıl, duru bir
zihin ile bakmazsanız, yapılan ve yapılmak istenenlerin farkına asla varamazsınız…

Türkiye’de konuşulmayan, konuşulmaktan ısrarla kaçınılan kavramlara baktığımızda, Her tür düşünce ve kavramın,“düşünce özgürlüğü” içinde olması gerektiği halde bunun her zaman için ülke aleyhinde kullanıldığı ve kasıtlı olarak her zaman ve durumda bizi aşağılayan temalara deyinildiği aşikardır…

“İnsan hakları”, “Demokrasi”, “Özgürlükler”, “Azınlık hakları” kullanılan ağır toplardan sadece bir kaçı…

İşte biz, bu gün…Bu “düşünce özgürlüğüne” değişik bir boyut kazandıracak, ve konuşulmayan diğer bazı kavramlar üzerinde duracağız…Türkiye’nin bahsedilmeyen “diğer gerçeklerinden…”

Türkiye’ de bir gerçek vardır…Bir çok insan bu gerçeği bilir ama içeriğini
bir türlü anlayamaz…Genel olarak kapalı hareket eden, kendini gizlemeyi örtülemeyi en önemli unsur sayan bu gerçek aslında hayatımızın her alanında, sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik anlamda bizi birinci derecede etkiler…

Bu gerçeğin adı “Masonik yapılanma” dır…

Masonluk, bizim farkında olmadığımız iç tehdidimizdir…Ve boyutları düşünüldüğünden çok daha fazla, çok daha kapsamlı,çok daha karmaşıktır..
Burada dikkat ederseniz ”Masonluk” demedik…“Masonik yapılanma” dedik…Çünkü bu düşünce sahipleri, ister sivil, ister resmi olsun…Her türlü
kurumun içinde kendi amaçları doğrultusunda hareket etmektedirler…Yani bahsettiğimiz konu inanç özgürlüğünün çok ötesinde, geniş tabanlı ve çok gizli bir “hareket” unsurudur…

Kendi protokolleri, kendi yasaları, kendi ceza yöntemleri ve yaptırımları vardır…Basını ve Televizyonu kontrol altında tutar ve yönlendirirler…Toplumsal anlamda ki haberlerin verilmesi Ve yayını konusunda saptırma
ve hedef şaşırtma taktiklerini kullanırlar…Kendilerini Elit bir Tabaka olarak sınıflandırır, diğer insanlara aşağı sınıf gibi tehakküm ederler…

Birincil hedefleri arasında yaşadıkları toplumun kültürel ve ahlaki değerlerini bozmak,yıpratmak dejenere etmek vardır…Toplumun düşünmesini engellemek, çeşitli fikirlerle çelişkili görüşler ortaya atarak kafaları karıştırmak, halkın dini değerlere olan saygısını yıkmak zedelemek diğer daimi amaçları arasında yer almaktadır…

Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) tamamına yakınıyla mutlak ilişki içinde ve hatta bir çoğunun Yönetim kadrosunda ağırlıklı etki alanında durmaktadırlar…Kendileri gibi Mason olan Yurtdışında ki “Biraderleriyle” devamlı temas halinde bulunur gelen direktif ve talimatlara göre hareket ederler…Her durumda kazançlı olmayı kendilerine şiar edinmişlerdir…Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar ama;

Türkiye Cumhuriyetinin Parçalanması ya da bölünmesi onlar için pek fazla önem arz etmemekle birlikte, her iki durumda da mevcut var olan kaynakların kontrolünün ellerinde bulunması kendileri için öncelikli önem arz eder…Bu nokta da, toplum yapısı, yönetim şekli ve tarzının önemi yoktur…
Onlar var olan mevcut yapının içinde “gerekli” gördükleri yerlere hızla nüfuz ederek, “kontrolün”ellerinde bulunması gerekliliğine inanmışlardır…

Göze görünmeyi sevmezler…Ancak zorunluluk arz ettiğinde bundan da kaçınmazlar…Belli dönemlerde basın-yayın organlarını kullanarak, “geçici açıklık politikası” sergilerler…Ancak bu da onların “kapalı sistemlerinin” bir başka örtülenme metodudur...Sadece gereklilik ölçüsünde konuşur ve sadece artık ifşa olmuş sırların sözcülüğünü üstlenirler…Organik yapılanmaları günümüz şartlarında diğer sistemlerle kıyaslanamayacak ölçüde mükemmeldir…Ancak, kusursuz olmadıklarını bilecek kadar da akıllıdırlar…Bu yüzden, dönemsel olarak, bu yapılanmanın çeşitli unsurlarında değişikliğe giderler…

Yardım kuruluşlarına yüklü miktarda bağış da bulunurlar…Ve aynı zamanda kanun ve yönetmeliklerde bulunan her türlü açığı ve gediği de iyi bilirler…Kendi varlıklarının ve amaçlarının, “dereceleri” ölçüsünde farkındadırlar…Yani bir “birader” bir üstte ki “biraderin”Sırlarına sahip ve yetkin değildir…Kendilerince bu, ustalaştıkça kazanılması gereken bir meziyet olarak görülür…

Genel anlamda özelliklerinden “çok kısa” bir şekilde bahsettiğimiz bu yapılanma, detaylara ve derinlere inildikçe zaman zaman insanı dehşete düşüren bir görünüm arz etmektedir…

Karşıdan bakıldığında, en küçük bir tehlike ya da risk sezemediğiniz bu insanlar, kimi zaman doktor, kimi zaman avukat, kimi zaman da akademisyen olarak karşımıza çıkmakta, uyumlu,sade ve tevazu sahibi insanlar gibi görünmektedirler…Eylem ve fiillerinde genel olarak arka planda durmayı tercih ederler ancak her zaman “yöneten kişi” konumundadırlar…

Aytunç Altındal’ın dediği gibi…Eğer “Avrupa Birliği” Masonların, kendi inançları doğrultusunda kurmak istedikleri bir bütünlükse…Bu durumda Türkiye’de yaşayan ve tüm dünya Masonlarıyla ilişki ve temas içinde bulunan Masonların, yapmak istedikleri amaç ve gayeleri ne olabilir…Bunu
iyi düşünmemiz gerekiyor…

“İnsan Hakları Locası” adlı örgüt ile, Türkiye’de faaliyet gösteren “İnsan Hakları Derneği” nin faaliyetleri arasında bir ilişki var mıdır? Varsa bu ilişkde Türkiye’nin yeri ve konumu nedir?

Sonuç olarak bizler, devrimci ya da ülkücü ucuz söylemlerin kısır döngüsünden kurtulamadıkça,Baş örtüsü, sakal gibi görüntüden ibaret olan bir İslam anlayışını terk edip, maneviyatımızı özümseyip, özümüze dönemedikçe bu tarz oyunların ve hesapların üstesinden gelmeyi asla başaramayacağız gibi geliyor bize…

Türkiye’de sağcısı, solcusu ve dincisi ile…Yurt sever insanların oluşturduğu, Sivil savunma mekanizmaları ve sistemleri kurulması, artık bir zorunluluk haline gelmiştir…Elbette yasaların ve kanunların izin verdiği tarz ve usüllerle…Bu “Düşünce Özgürlüğü” kavramı doğrultusunda
bulunduğumuz durum, düşmek üzere olduğumuz durum ve bu durumun sebep sonuç ilişkileri akıllarda sorgulanmalı, kanun ve yasaların getirdiği açıklar toplumsal dayanışma ve bilinçle kapatılabilmelidir…

Çünkü “düşünebildiği” zaman…Bu toplum…Her zaman görülmüştür ki, birlikte hareket etmesini bilen ve beceren ender toplumlardan birisidir…

Sadece düşününüz efendim…Sadece biraz düşününüz…

Mesela…Yahudilikle, Masonluk…Neden birbirine bu kadar yakın dururlar…Ve Talmut…Onlara Neyi emreder ve onlar neye inanırlar…

Düşününce…Kolay oluyor düşüncelerini anlamak…

Söylemeseler bile…

Düşündüklerimizi…Ve bulduklarımızı birleştirme zamanıdır şimdi…”Sistem” bunu gerektiriyor…

Saygılarımla……

Uğur Deniz Ülkegül
Kayıt Tarihi : 4.4.2005 14:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ahmet Turan Altunsu
    Ahmet Turan Altunsu

    Görüşlerin, bir ülkücü olarak benim görüşlerimle o kadar örtüşüyor ki Uğur...
    ATA / Anlayana Sivri...

    Cevap Yaz
  • Aysun Erat
    Aysun Erat

    evet sayın Ülkegül bütün söylediklerinize katılıyorum.. Biraz daha geç kalmadan düşünmeli bu ülkenin insanları. Daha ne kadar değerlerimizi kaybedeceğiz? Bu derin uykudan uyanmamanın vakti geldi de geçiyor bile..
    Teşekkür ederim..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Uğur Deniz Ülkegül