ALİSEYDİ TAŞDEMİR ANADOLU ŞİİRLERİ

ALİSEYDİ TAŞDEMİR ANADOLU ŞİİRLERİ

Aliseydi Taşdemir

Egemen güçlere sadece yağmalamak yetmiyor. Onlar dünyanın, her şeyin tamamını istiyorlar. Bu sınıflı toplumlar tarihi boyunca böyle ola gelmiştir. Anadolu tarihide egemen güçlerle yoksul halk arasındaki, kavga, isyan ve mücadelelerle doludur.

Anadolu tarihi boyunca egemenler bazen yoksulun güzel kızını çekip alır gönlünü eğlendirmeye (bu halk arasında talih kuşu kondu olur.) ,bazen vergiyi bahane edip evin tek öküzünü çekip alır. Asker mi lazım oldu evin yetişmiş tek oğlunu çekip alır. Ama sonuçta hep alır. Çünkü malda, canda, namus da hep bunların sorumluluğundadır.

Egemenler izin verdiği ölçüde namuslu olunur. Onlar izin verdiği ölçüde canın bağışlanır. Edineceğin her şey bunların izinleri dahilindedir.

Bunlar savaşta ölmezler. Çünkü onlar için savaşanlar vardır. Savaş bunlar için egemenliklerini, zulümlerini arttırıp devam ettirmenin aracıdır.

Anadolu tarihi boyunca egemenlerin zaptiyesi, tahsildarı kapıyı çaldığında mutlaka almak için gelmiştir. Yoksul Anadolu halkları bunların isteklerini karşılamak için sürekli boyun bükmek zorunda kalmıştır. Çünkü egemenlerin devleti onlar için namustu, kutsaldı.

..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Eğer Kürtler,Türkler,Ermeniler,Rumlar ve Anadolu’nun çeşitli milliyet ve inancındaki halklar 20. yüzyıla kol,kola girselerdi bugün Anadolu coğrafyası daha değişik ve yaşanabilir bir coğrafya olurdu

Emperyalist birinci paylaşım savaşında; yani bu dört yıllık macerada, Ermeniler tümüyle kaybeden taraf olarak gözükmektedir.
Bu tespit, gerçeğin ancak bir kısmını yansıtmaktadır. Evet, Ermenilerin kaybettiği doğrudur; zira onlar her şeyden önce 1000 yıldan fazla bir süredir yaşadıkları Anadolu toprağını, daha duygusal bir deyişle vatanlarını,yurtlarını kaybetmişlerdir. İnsanlık tarihinde ve dünya tarihinde Hrıstiyanlığı resmi din olarak benimseyen ilk devletin, Ermeni Krallığının kurulduğu bu toprakları, yüzlerce yıllık tarihe sahip kiliseleri, manastırları, saray kalıntılarını, kendi dil ve kültürlerini geliştirmelerini sağlayan okulları, uğruna nice şarkılar ve şiirler ürettikleri dağları, ırmakları ve şehirleri, bu 1000 yılı aşkın varlığı kaybetmişlerdir.Batılı emperyalistlerin kışkırtmalarına uyan maceraperest komitacıların politikalarıyla, birkaç ay içinde yitirdiler. Bu kaybın, yani yurdunu yitirmenin yol açtığı dram 1915'den günümüze uzanmakta, dünyanın dört bir yanında doğan her Ermeni çocuğu bu dramla birlikte doğmakta, Anadolu'ya uzanan kökenlerini büyüklerinden şu ya da bu yorumla öğrendikten sonra bu kaybın acısını bir şekilde içinde taşımaktadır.

Ancak daha dikkatli bir bakış açısı yegane kaybedenin Ermeniler olmadığını kolayca bize göstermektedir. Bu kayıpta Türkler ve Kürtler de, önemli bir maddi-kültürel birikime sahip bir dostunu ve patnerini, bir anlamda Anadolu ailesinde yetenekli bir kardeşi kaybetmişlerdir. Anadolu'da Tehcir'den
sonra adeta zanaatlar durmuş, basit tamir işlerini yapmak için dahi kimi yerlerde adam bulunamamıştır. Ermeniler zamanında canlı ve parlak birer merkez olan şehir ve kasabalar birer viraneye harabeye dönmüş, uzun süre (bazıları bugün dahi) belini doğrultamamıştır. Ermeniler tarafından
yönetilen tiyatro ve müzik merkezlerinin olduğu kazalar, bugün dahi koyu bir İslami taassubun ve şeriat düşüncesinin pençesinde kıvranmaktadır.

Girişte de belirttiğim gibi Anadolu topraklarında barış içinde bir arada bir yaşam geliştirilmiş olsaydı,bu gün tatlı su aydınlarımızın Rum müziğini seyrederek ne kadar renkli dedikleri ve renkliliği övdükleri olay Anadolu halkları arasında ete kemiğe bürünmüş olacaktı.Bu aydınlarımıza düşen görev bu renkliliği nasıl yitirdiğimizi cesaret gösterip sorgulamak olmalıdır.
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Birinci Dünya Savaşı başlayınca Ermeni komitecileri,bir isyan çıkarmak için, özellikle Rus ordusunun ilerlemesini de göz önüne alarak balkanlarda uygulanan senaryoyu uygulamaya çalıştılar.
Osmanlı yönetimi kedilerine balkanlarda uygulanan TEHCİR kararı alarak,tüm savaş olan bölgelerden buna uyulmasını emreder.Ermenileri saklamaya çalışan diğer Anadolu halklarına da ağır cezalar ön görür.Özellikle Suriye ve Lübnan’a göç ettirilirler.
Ermeniler geri dönecekleri düşüncesiyle evlerini kilitleyip anahtarı komşularına teslim ederler.Çoğu da değeli eşya ve paralarını gömerek yola çıkarlar. Yola çıkanların çok azı Suriye ve Lübnan’a varabilir.Büyük bir çoğunluğu yolarda ölür.Bura varabilenler batı devletlerini haberdar ederek Osmanlı topraklarını terk etmek için onların yardımıyla dünyanın dörtbir tarafına dağılırlar. Sonuçta Anadolu topraklarından dünyanın her tarafına savrulmuş Ermeni diasporası ortaya çıkar.
Tehcir hareketi esnasında ölenlerin ve tartışılan rakamlar trajediyi yeterince ortaya koymaktadır.Ermeniler 1,5 milyon insanlarının öldüğünü söylerken karşı taraf zaten nüfusun bu kadar olduğunu söylerken doğru söylemektedir.Fakat kaç kişi öldü diye sorulduğunda ise aydınım tarihçiyim diyenler yüzsüzce kaçamak cevaplar vermekteler.Hemen salgın hastalıklar komedisine baş vurmaktalar.Geçek iki tarafında aydınlarının ortaya çıkardığı rakam ise 500-600 bin civarındadır.Rakam bu olsa dahi bu bir kırımdır.Çünkü nüfusun üçte biri civarındadır.
Türk tarafının salgın hastalık edebiyatına baktığımızda ise ayakları havada bir varsayım olarak kalmaktadır.Çünkü aynı dönemde tarihler bir salgın hastalıktan bahsetmemektedir.Eğer gerçekten salgın hastalık yaşanmışsa neden sadece tehcire tabi olanlar ölmüş.Elbet savaş dönemleri her türlü salgını barındırabilecek ortamlara sahiptir.Fakat hiçbir tarihçide böyle nota rastlanmamaktadır. Tarihteki en büyük salgında 16. yüzyılda İngiltere de yaşanan veba salgınıdır ki bu kadar büyük boyutlarda değil. Düşünün sadece Çanakkale savaşlarında Osmanlı ordusundan 200 bine yakın insan ölmüştür.Doğa koşullarından dolayı ölmüşse acaba doğa olayları sadece Ermenileri mi öldürmüştür.Tüm bu doğa ve salgın hastalıktan dolayı Müslüman nüfus içinde yüzbinlerle ifade edilen bir ölüm olayından bahsedilmezken salt Ermenileri kıran bu salgının açıklamasını çok aydın resmi tarihçilerimiz yapmak durumundadır.Diğer yandan soğuk yüzünden ölmüş olması da düşünülemez.Çünkü Allahuvekber dağlarındaki gibi bir ortam ve bir hareketsizlik söz konusu değildir. Tehcir edilen bu insanların güvenliğini sağlamak yönetime düşmektedir ve heran bir yerleşim merkezine ulaştırılabilirdi. Onun içinde iklim koşulları da ayakları havada bir tez olarak durmaktadır.
Ermeni tehcirindeki ölümlerin en büyük nedeni devletin resmi politikası olmamasına rağmen daha öce de belirtildiği gibi balkanlarda Türklere uygulanan ve devlet içindeki bir kurumun gayri resmi bir kırım politikasıdır.Bu güç itaat ve terakki içindeki ve Enver paşanın kontrolünde olan Teşkilat-ı Mahsusa dan başkası değildir.Bu anlatılan yüzlerce olaydan da anlaşılmaktadır.Durumdan vazife çıkaran bir çok yerel çete saldırılar yapmıştır.Çocuklar yola dayanamaz diyerek alınıp belirsiz yerlere gönderilmiştir.Kurtuluş savaşından sonra Karabekir diye yetiştirilen yetimlerin çoğunun Ermeni çocukları olduğu saklanamaz bir gerçektir.
Osmanlı meclis mebusanın ilk üyelerinden olan ve taşnak partisi üyesi olan Vartkes devlet içindeki böyle bir çete tarafından öldürülmüştür.Ermeni isyan hareketleriyle bağı olup olmadığı bilinmemektedir.Tehcir ile beraber Erzurum dan yola çıkan kafileye dahil edilmiştir.Kafile yolda durdurulmuş Ahmet ismindeki bir çeteci mebus olan ZOHRAB ve VARTKES’i kafileden ayırmış öldürüleceğini anlayan Vartkes cesur bir tavır sergilemiştir.Hiçbir resmi sıfatı olmayan Çerkez Ahmet iki mebusuda kafalarını taşla ezerek öldürmüştür.Hiçbir rütbesi olmayan bu çeteci yüzbaşı ve binbaşılara da kafa tutmaktadır.Teşkilatı Mahsusadan olduğu sonradan açıklanmıştır.Sürgünleri götüren terenden O zaman Suriye de kafileyi karşılayan Cemal pasa VARTKES’in kafilede olmadığını görünce durumu soruşturup Çerkez Ahmet’i suçlu bularak kurşuna dizmiştir.
Cemal paşanın bu tavrı öldürme ve katliam olaylarını gayri resmi olarak fakat devlet içerisinden desteklenen çeteler tarafından yapıldığını çağrıştırmaktadır.Ahmet Refik adı geçen kitabında aynı çetelerin Eskişehir civarındada görüldüğünü de vurgulamaktadır.Eğer mebusların başına bu geliyorsa sıradan insanların başına geleni varın hesaplayın.
Bu çete hareketlerinin sadece Ermenilerle sınırlı kalmadığı ortadadır.Karadeniz de, de Rum çetelerine karşı teşkilatı mahsusa benzer çeteler kullanılmıştır.Bu çeteler Topal Osman gibi hapishanelerden derlenmiş katil ve serserilerden meydana getirilmiştir.Topal Osman’ın icraatlarından insanları fırınlara atmak ve sıradan Rumları katletmek de vardır.
Bu katliam ve kırımlar Anadolu topraklarına ve Anadolu insanına çok şeyler kaybettirmiştir.Tehcirden sonra Anadolu da tehcir zenginleri türemiştir. Denilebilir ki buda Türk burjuvazisinin temelini oluşturmuştur.Ermeniler el sanatlarında ve ticarette bayağı ileri düzeydeydiler.Onların gitmesi Anadolu’yu yılarca geriye götürmüştür.Kuşkusuz tehcir olayı Anadolu halklarını tercihi değildi.İtaat ve Terakki içerisindeki 1908 de palazlanmaya başlayan balkan kökenli ve yönetimde söz sahibi olan çeteci bir gurubun tercihiydi.Tüm ceza tehditlerine rağmen Anadolu halkları ermeni komşularını münferitte olsa korumaya çalışmışlardır.Onlar giderken arkalarından göz yaşı dökmüşlerdir.
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Sorunu değişik açılardan ele almada fayda var düşüncesindeyim. Türkiyeli ve Türkiye’de yaşayan halklar ve sosyalist düşünceye sahip insanlar olarak sorunu sınıfsal açıdan irdelemede yarar var. Bizi emperyalist tekellere peşkeş çeken kendi egemenlerimizi teşhir edebilmenin yanı sıra, Ermeni egemenlerine de bazı şeyler söylemek gerektiği düşüncesindeyim.

Tehcir öncesinde ve Rus işgali sırasında kendi egemenlerine ve emperyalist işgal sırasında kedi üzerlerine düşeni Ermeni milliyetçi partileri bir halkında mahvına sebebiyet vermişlerdir.Ermeni milliyetçiliğinin 90 yıla yakın gelişimi ve ermeni diasporasının propagandası Yahudi ve zenci düşmanlığından bir farkı olmayan dünyada ve özellikle batı ülkelerinde,yapılan tehcirde hiçbir suçu olmayan Türk halkına düşmanlığın gelişmesine taşeronluk yapmıştır. Emperyalizme sürekli koltuk değnekliği yapan ermeni milliyetçiliği 1980’lerin ortalarında Sovyetlerin dağılması esnasında da emperyalistlerin sarıldığı can simidi olmuştur.Karabağ meselesinde batılı emperyalistler hemen ermeni milliyetçiliğinin yanında yer almışlardır.

Günümüzde batılı emperyalist ülkelerin parlamentoları 1915’te olduğu gibi Türkiye’yi kınarken ermeni halkını çıkarları için kullanılabilir bir obje olarak görmektedir.Ermeni halkı başkalarının kendileri adına karar verdiği bir duruma düşmektedir.Aslına bakılırsa ezilen ve sömürülen ermeni halkının çıkarını düşünen yoktur.Zaten ermeni halkının batı parlamentolarında kabul edilen tasarılarından dolayı da bir kazançları söz konusu değildir.Emperyalistlerin buradaki esas amacı sömürülerini katmerli bir şekilde sürdürebilmek için iki halkı ırkçılık ve milliyetçilik temelinde bir birine düşman olarak tutmak gerektiğinde birbirine kırdırmaktır.

Bu ırkçılık Türkiye’de günlük hayatta sürekli karşımıza çıkmaktadır.Örneğin sevmediği birine ‘’Ermeni çocuğu’’ diyerek küfür etmek gibi.Bu bağlamda Türk şovenizmi ne kadar çirkin ise Emperyalizmin borazanlığını yapan Ermeni milliyetçiliği ve diaspora’sıda aynı şekilde çirkin ve tiksindiricidir.

Esas çözüm emperyalizme,sömürüye karşı halkların kardeşliği temelinde yükselecek olan UKKTH ve Sosyalizmdedir.Anadolu topraklarının bir gerçeği olan Ermeni halkı ve kültürü,Anadolu toprakları üzerindeki birikimi ret edilemeyecek kadar açıktır.Önemli olan Anadolu toprakları üzerindeki birikim ve kardeşliğin halklar arasında halkın yararına kullanımıdır.
Bir birini inkarla bir yere varılamayacağı, didişmelerin ve halklar arasındaki düşmanlığın sömürücülerin ve işbirlikçilerinin işine yarayacağı gün gibi ortadadır.
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

İnkar ve imha hedeflenerek sorunu çözmek mümkün mü?
Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde kurulan üstünde çeşitli milliyet ve ulusların yaşamını ikame ettiği toprakların adı TC’dir. Bu milliyet ve uluslar Anadolu topraklarının renkliliği ve zenginliğidir diye dile getirilmesine rağmen, bunun gereği hiçbir dönemde yerine getirilmedi.

Bunda en büyük payı Kürt gerçekliği aldı. Kürt gerçekliği Anadolu topraklarında yılardır ulusal kimliği inkar edilerek ve bu gerçekliği dile getirenler çeşitli bahanelerle susturulmaya çalışılarak susturuldu.Bir taraftan kardeşim derken diğer taraftan dili ve kültürü yasaklanarak asimile edilip yok edilmeye çalışıldı.

Ulusal kimliğini inkar etmesi dayatılarak Kürt halkına 'Dağ Türkü' denildi. Karda yürürken 'kart-kurt' diye ses çıkarıyor denilerek adının buradan geldiği söylenip aşağılandı.Asimilasyonun boyutu bununla da kalmadı. Dili, türküleri, örf ve adetleri, renkleri yasaklanarak bulundukları yerleşim alanlarının isimlerine dahi tahammül edilemeyerek değiştirildi.

Bununla yok edilebilecekleri sanıldı.Halbuki Kürtler yine bu ülkedeydi, bu topraklarda yaşıyorlardı, bu topraklarda doğuyor, bu topraklarda evlenip
çoluk çocuğa karışıyor, bu topraklarda gömülüyorlardı. Ama yine de resmi olarak yoktular.

..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Emperyalist sömürünün vahşeti ve saldırganlığı sürdükçe, Ermeni meselesinin
hiçbir zaman siyasi bir mesele olarak görülmekten çıkmayacağı ortadadır. Bu gerçeğin kabul edilmesi kaçınılmaz olarak devrimci demokratlara belli sorumluluklar yükler ve bundan kaçınmak mümkün değildir.Sık sık egemenler ve Savaş tam tamcıları tarafından gündeme getirilen konu politikacılar içinde bir propaganda malzemesi olmaktadır.Aslında bu konu Kürt,Türk ve Ermeni’lerden oluşan tarihçi ve aydınlara bırakılsa maniple olmaktan da kurtulacak. Bu bölge halkları bir asra yakındır olduğu gibi kendi egemenlerinin etki alanından kurtulabilseler, asrın başında meydana gelen olayı cesurca tartışabilseler bu gün ermeni sorunu diye bir olayla karşılaşmazdık.Sorunu kendi bölgemizde bölge halkları arasında çözerdik.Fakat ne yazık ki egemenlerimiz buna ne olanak verdiler ne de izin verdiler.Sürekli bir gerilim politikası pompalayarak adeta halkları bir birine düşman hale getirdiler.


Ermeni sorunu, 19 yüzyılda 'Doğu Sorunu' olarak tanımlanan ve Osmanlı İmparatorluğunun Batılı emperyalistler tarafından hızlandırılan çöküş sürecinin bir parçası olarak karşımıza çıkmıştır. Fakat bunu sadece batının bir oyunu olarak görmek de hatalı ve yanlıştır. Batı'nın, Osmanlı İmparatorluğunu sömürgeleştirmek için yaptıkları bilinmektedir. Ancak sorun, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu saldırılar karşısında ayakta durmasını engelleyen yapısal zaaflarıdır. 1600’lerden itibaren Batı'da oluşan ekonomik ve sosyal atılımları başaramayan Osmanlı kendi
içinde ciddi bir tıkanıklığa doğru gitmiştir. Tımar sistemi çökmüş, ortaya çıkan köylü isyanları, rejimin istikrarını ve dayandığı temelleri önemli ölçüde sarsmıştır. 18. yüzyılın sonunda itibaren ortaya çıkan özgürlük ve milliyetçilik cereyanları, Osmanlı'yı daha da zayıflatmıştır. Avrupa'da yükselmeyi sağlayan olaylar Osmanlıyı yıkıma götürmüştür.

Arnavut,Bulgar, Sırp ve Yunanlıların aksine ermeni toplumu ayrılıktan yana tavır koymamış; Osmanlıdaki tüm yenileşme hareketlerinin yanında yer almıştır.Ancak ıslahat la başlayan Osmanlıdaki Tanzimat ve meşrutiyet hareketleri ve tüm yenileşme hareketleri cılız birer hareket olmaktan öteye gidememişlerdir.

Özellikle doğu Anadolu da yoğun olarak yaşayan,Türk ve Kürtlerle iç içe geçmiş olan ermeni nüfus hiçbir zaman ayrılığı istememiştir.Abdülhamit istipdadıyle birlikte ayrılıkçı hareketler ve milliyetçi duygular yavaş,yavaş belirmeye başlamıştır.
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Önceki yazımda olayı Ermeniler açısından irdelemeye çalıştım.
olaya birde Türk-Müslüman unsurlar açısından bakılması gerekir diye düşünüyorum. 1915 öncesindeki 200-300 yıllık balkanlardaki duruma göz atmakta fayda var.Daha öncede değinildiği gibi buradaki milliyetler Osmanlıdan ayrılarak kendi devletlerini kurmuşlardır.Elbette göz ardı etmemek gerekir ki bu ayrılık güle oynaya değil sancılı olmuştur.Onun için bunun 1915 olaylarına ışık tutacağı düşüncesindeyim.Çünkü buranın tarihini incelediğimizde Türkler ve Müslümanlar açısından büyük trajediler yaşanmıştır.
Bugün batının ve emperyalist devletlerin Ermeniler için gündeme getirdiği olaylar,yani sürgün ve katliam balkanlarda devletlerini kurmaya çalışan milletler tarafından Türklere uygulanmıştır.Biraz tarafsız bir gözle tarihi incelediğimizde olayın bu yönü rahatlıkla görülecektir.1915 teki olaydan 100-150 yıl önce aynı trajedi Türklerin başına gelmiştir.
Çok uluslu bir yapıyı ayakta tutmaya çalışan Osmanlıda bunlar kaçınılmaz sonuçtu.Balkanlardaki milliyetçi guruplar kendi ulusal devletlerini kurup ayakta tutabilmek için yılarca oraya Osmanlı eliyle yerleştirilmiş olan değişik din ve milliyetlere sahip insanları sürmeden başarılı olamazlardı.Özellikle çıkan savaşlar nedeniyle Müslüman ahali varını yoğunu terk ederek balkanlardan sürülmüş ve Anadolu’yu bir sığınılacak son durak olarak görmüştür.Balkanlardaki sürgün ve ölüm olaylarında yılar boyunca beş milyonun üzerinde insan hayatını kaybetmiştir.
Bu sürgün ve göç dalgası Anadolu ve İstanbul’daki halk üzerinde siyasal ve ekonomik olarak büyük bir etki yaratmıştır.Bu gelişmeleri balkanlarda bire bir yaşayan ve hemen, hemen balkan menşeli olan itaat ve terakinin kadrosunun tamamına yakını bu olayları yaşayan balkan menşelidir.Bu kadronun bu sürgünlerden etkilenmemesi olanaksızdır.Çünkü bunların çoğu bu sürgün olaylarının yani terk-i vatan olaylarını kurbanlarıdır.Elbette oluşturacakları siyasette bunu bir ürünü olacaktı.
Balkanlardaki bağımsızlık ve milli devlet olayları ve gelişmeleri Anadolu topraklarındaki Ermeni milliyetçileri de harekete geçirdi.Bunda batı devletlerinin kışkırtmalarını etkisinin olduğu gibi,itaat ve terakkinin çok uluslu Osmanlı imparatorluğunu son ana kadar ayakta tutmaya çalışmasının da büyük rolü var.Batının desteğiyle Taşnak ve Hınçak gibi sorumsuz kadrolar balkan usulü ulus devlet kurma çabalarına girdiler.
Balkanlarda sürgün yemiş ve zulme uğramış Müslüman ahali bunu kaldıramazdı.Çünkü Anadolu’dan da sürgün edilmeleri halinde başka gidecekleri bir vatanları yoktu.Taşnak ve Hınçak gibi düşünenlerin cezasını tüm bir ermeni toplumuna kesen 1915 yönetimi bu konudaki düşüncesinden dolayı balkanlardan sürgün yemiş halkı ve itaat ve terakkinin desteğini yanında buldu. Bu itaat ve terakkinin bir kanadını temsil eden balkan komitacılığı taşnak,hınçak bahane edilerek mahsum ermeni halkına da uygulanmaya başlandı …Sonuç 1915 tehcirden dolayı sürgün,ölüm kendi malından olama ve zulümle noktalandı…Bu aynı zamanda Anadolu da etnik temizlik için uzun süreli planlar olduğunu da çağrıştırmaktadır.

YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ..
KAHROLSUN EMPERYALİZM VE HER TÜRLÜ ŞÖVENİST GERİCİLİK..
..

Devamını Oku
Aliseydi Taşdemir

Hoşgörü genel olarak, farklı inançlardan olanlar ya da dini inançsız olanlarla kavga,savaş etmeden, karşılıklı haklara saygı gösterilerek kardeşçesine yaşamak gerektiği anlamında olmalıdır.

Fakat bunun gerçekleşebilmesi dolayısıyla demokrasinin gerçekleşebilmesi için ortak bir değerimiz, uymamız gereken ortak bir ölçütümüz olmalı ki bu da gerçek laiklik ve demokrasidir. Baştan beri ve şu an ülkemizde uygulanan laiklik gerçek laiklik olmadığı için, demokrasi ve hoşgörü için yeterli değildir.

Gerçek laiklikte devletin dini olmaz, devlet, hiçbir dini inancı yada mezhebi aşılamaya kalkmaz, Kuran kursu açıp körpe beyinleri zehirleyemez, topladığı vergilerden dini inanç aşılamak anlamında dini hizmet için kullanamaz. Liseleri İmam Hatipleştirmeye, dini eğitime geri dönmeye kalkışmaz. Laik devlet lise çağına gelen öğrencilere yalnızca ayrıcalık tanımadan dinler hakkında bilgi veren devlettir.

Diyanet başkanlığı şu anki uygulamasıyla laikliğe ve demokrasiye aykırıdır. Diyanet ancak camilerdeki fetvaları yada İmam hatip liselerindeki dersleri laikliğe uymaları için denetlemek amacıyla olabilir belkide.

Laik devlet dinsiz devlettir fakat dini yasaklayan devlet değildir. Dinin siyasete alet edilmesini, vatandaşlarının dini inançlarını, ibadet ve kıyafetlerini resmiyete taşımalarını, dini inanç ve uygulanması konusunda başkalarına baskı yapmalarını yasaklayan demokratik devlettir.

..

Devamını Oku