KAR KUŞU ve KUMSAL’IN MASAL ÜLKESİ
#fatma doğan
Bir varmış bir yokmuş çok eski zamanlarda develer tellal, pireler berber iken, bizler bebeklerin beşiklerini tıngır mıngır sallar iken, aksakallı dedeler ve pamuk yüzlü nineler, hava kapkaranlık olduğunda, bastonlarını ellerine alır, ortada yanan ateşin etrafına köyün küçük ,büyük ne kadar çocuğu varsa toplar, onlar mışıl mışıl uyumadan önce, anlattıkları bin bir çeşit macera dolu masalla, hepsini masallar alemine götürür, kar kuşunun kanatlarında tüm dünyayı dolaştırırlarmış. Gidemedikleri diyarlara ise, bazen bir balkabağı arabasıyla yahut da şişeden çıkan bir cin yardımıyla gider, denizleri, okyanusları Sinbad’ın gemisi ile geçer, korsanları atlatırlarmış. Yeryüzünün en gizemli dağı olan Kaf Dağına tırmanır, orada tek gözlü devi yenerler, tutsak prensesleri kurtarırlarmış.
Aradan çok uzun zamanlar geçmiş, yıllar yılları kovalamış, bulutlar mevsimleri kovalamış. Kışlar yaza, yazlar sonbahara dönmüş. Çocuklar büyümüş kimi nine, kimi de dede olmuş. Olmuşlar olmasına ama Artık etrafta ne yakılan ateşler ne de etrafında toplanan çocuklar kalmamış. Masal ülkesi ıssız, cinler şişede hapis ,devler kış uykusuna yatmış, prenseslerse kulelerde tutsak kalakalmış. Artık ne dedeler ne de nineler masal anlatır olmuş.
İşte bu ninelerden birisi de Fadik Nine imiş. Fadik Nine, onunda adı Fadik olan ninesinden o kadar çok masal dinlemiş ki içinde biriken masalları dökse nerdeyse bir su kuyusunu doldururmuş. Ancak anlatacak kimsesi yoksa bir kuyu dolusu masal bilse ne yazarmış. Birine masal anlatmaya kalksa, hemen kendisine gülerler alaya alırlar, hep bir ağızdan;
-Fadik Nine boşu boşuna anlatma, artık kimse masal dinlemiyor şimdiki çocuklar hele çok akıllı, onlar böyle uydurma masallarla değil, bilgisayar oyunları ile cep telefonları ile vakit geçiriyorlar diyorlarmış. Tabi ki Fadik nine ne yapsın, onlar bilmiyorlarmış ki aslında anlatılan masallar gerçeğin ta kendisiymiş, ama ne çare, elinde bastonu ile boynunu büküp üzülüp yanlarından uzaklaşıyormuş. Çook uzun zamandır hiç kimseye hiçbir çocuğa masal anlatamaz olmuş.
Ama Fadik Nine çocukluğunda çok inatçı biriymiş, kafaya koyduğunu yaparmış, tabi ki insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur, nine olmak onu inadından döndürecek değil ya hemen bastonunu fırlatmış bir köşeye. Bana böyle oturmak yakışır mı hiç demiş, benim diğer çocuklara anlatıp emanet etmem gereken masallar var. Bu masallar sırlı ve içinde bazı önemli öğütlerin şifrelendiği masallar. Fadik nine böyle düşünürken bir gün televizyonda büyüklere pinokyo masalları anlatan Yozgat Dedeyi görmüş, hele bir kulak vereyim ne anlatır ki böyle büyüklerde mi masal dinlermiş demiş, Onun da hem çocuklara hem büyüklere masallar anlatan bir dede olduğunu görünce o kadar çok sevinmiş ki, bir de masal okulu açtığını öğrenmemiş mi, Allahtan başka bir şey dilese o an olacakmış demek ki. Hemen masal okuluna kaydını yaptırmış, orda kendisi gibi masalı yazmayı ve okumayı seven ve Gül kadar güzel kalpli Neşeli ve Nurlu masal ablalar da varmış. Hepsinin gönlünde çocuklara masal ülkesine yolculuk yaptırmak varmış. Hepsi bildikleri masalları anlatmak için can atıyorlarmış. Ama kime anlatacaklarını bilmiyorlarmış. Yozgat Dede masal anlattığı kadar bilge bir Dede imiş. Öyle bilge imiş ki neredeyse tüm dedikleri bir bir çıkar ne anlatsa herkes onu ağzı açık dinlermiş, eskiden ateşin etrafında masalları dinlenen Dede korkut gibi bir dedeymiş anlayacağınız. Şimdide ateşin etrafında olmasa da o televizyona masal anlatmaya çıktığında herkes bağdaş kurup işini gücünü bırakıp onu dinlermiş. Yine bir gün böyle masallar anlatırken şifreli bir söz söylemiş,’ ’HER GÜN BİR TANE SİHİRLİ TOHUM EKİN DEMİŞ’’ onun yeşermesi için suya toprağa ve güneşe ihtiyacı yok anlayan anlar. Size dahada bir şey demiyorum, Haydi işiniz gücünüz rast gitsin demiş. Fadik Nine bu işe bi anlam verememiş. Kafasında bir sürü soru işaretiyle bastonunu da alıp çıkmış yola . Hava o kadar güzelmiş ki güneş gökyüzünde pırıl pırıl parlıyormuş. Gide gide soluğu deniz kıyısında almış, sıcacık kumların üzerine oturmuş, ancak nereye dönse ‘’sihirli tohumu ek’’ yazısı görüyormuş sanki. Ekeceğimde neyi nereye ekeceğim diye düşünürken, sahildeki martı çığlıkları ile başını göğe kaldırmış martıların ağızlarında bir şeyler için kavga ettiklerini görmüş. Denizin kıyısında bir kız çocuğu da onlara bakıp bir şeyler söyleyip ağlıyormuş. Hemen bastonunu alıp doğrulmuş zorla yürüye yürüye de olsa çocuğun yanına varmış. O anda gökyüzünden süzüle süzüle bir zarf ve bir de gümüş renkli bir martı tüyü tamda önlerine düşmüş. Fadik Nine zarfı ve martı tüyünü eline almış. Alır almaz bu gümüş renkli martı tüylerinin masal ülkesinden geldiğini anlamış, Anlaşılan masal ülkesinde üzgün olan biri varmış. Ama şimdi yanında da üzgün olan bir çocuk varmış, iki arada bir derede hissetmiş kendini. Önce bu küçük kıza yardım etmeliyim demiş içinden akşamda masal ülkesine giderim demiş,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta