KAR KUŞU ve KUMSAL’IN MASAL ÜLKESİ
#fatma doğan
Bir varmış bir yokmuş çok eski zamanlarda develer tellal, pireler berber iken, bizler bebeklerin beşiklerini tıngır mıngır sallar iken, aksakallı dedeler ve pamuk yüzlü nineler, hava kapkaranlık olduğunda, bastonlarını ellerine alır, ortada yanan ateşin etrafına köyün küçük ,büyük ne kadar çocuğu varsa toplar, onlar mışıl mışıl uyumadan önce, anlattıkları bin bir çeşit macera dolu masalla, hepsini masallar alemine götürür, kar kuşunun kanatlarında tüm dünyayı dolaştırırlarmış. Gidemedikleri diyarlara ise, bazen bir balkabağı arabasıyla yahut da şişeden çıkan bir cin yardımıyla gider, denizleri, okyanusları Sinbad’ın gemisi ile geçer, korsanları atlatırlarmış. Yeryüzünün en gizemli dağı olan Kaf Dağına tırmanır, orada tek gözlü devi yenerler, tutsak prensesleri kurtarırlarmış.
Aradan çok uzun zamanlar geçmiş, yıllar yılları kovalamış, bulutlar mevsimleri kovalamış. Kışlar yaza, yazlar sonbahara dönmüş. Çocuklar büyümüş kimi nine, kimi de dede olmuş. Olmuşlar olmasına ama Artık etrafta ne yakılan ateşler ne de etrafında toplanan çocuklar kalmamış. Masal ülkesi ıssız, cinler şişede hapis ,devler kış uykusuna yatmış, prenseslerse kulelerde tutsak kalakalmış. Artık ne dedeler ne de nineler masal anlatır olmuş.
İşte bu ninelerden birisi de Fadik Nine imiş. Fadik Nine, onunda adı Fadik olan ninesinden o kadar çok masal dinlemiş ki içinde biriken masalları dökse nerdeyse bir su kuyusunu doldururmuş. Ancak anlatacak kimsesi yoksa bir kuyu dolusu masal bilse ne yazarmış. Birine masal anlatmaya kalksa, hemen kendisine gülerler alaya alırlar, hep bir ağızdan;
-Fadik Nine boşu boşuna anlatma, artık kimse masal dinlemiyor şimdiki çocuklar hele çok akıllı, onlar böyle uydurma masallarla değil, bilgisayar oyunları ile cep telefonları ile vakit geçiriyorlar diyorlarmış. Tabi ki Fadik nine ne yapsın, onlar bilmiyorlarmış ki aslında anlatılan masallar gerçeğin ta kendisiymiş, ama ne çare, elinde bastonu ile boynunu büküp üzülüp yanlarından uzaklaşıyormuş. Çook uzun zamandır hiç kimseye hiçbir çocuğa masal anlatamaz olmuş.
Ama Fadik Nine çocukluğunda çok inatçı biriymiş, kafaya koyduğunu yaparmış, tabi ki insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur, nine olmak onu inadından döndürecek değil ya hemen bastonunu fırlatmış bir köşeye. Bana böyle oturmak yakışır mı hiç demiş, benim diğer çocuklara anlatıp emanet etmem gereken masallar var. Bu masallar sırlı ve içinde bazı önemli öğütlerin şifrelendiği masallar. Fadik nine böyle düşünürken bir gün televizyonda büyüklere pinokyo masalları anlatan Yozgat Dedeyi görmüş, hele bir kulak vereyim ne anlatır ki böyle büyüklerde mi masal dinlermiş demiş, Onun da hem çocuklara hem büyüklere masallar anlatan bir dede olduğunu görünce o kadar çok sevinmiş ki, bir de masal okulu açtığını öğrenmemiş mi, Allahtan başka bir şey dilese o an olacakmış demek ki. Hemen masal okuluna kaydını yaptırmış, orda kendisi gibi masalı yazmayı ve okumayı seven ve Gül kadar güzel kalpli Neşeli ve Nurlu masal ablalar da varmış. Hepsinin gönlünde çocuklara masal ülkesine yolculuk yaptırmak varmış. Hepsi bildikleri masalları anlatmak için can atıyorlarmış. Ama kime anlatacaklarını bilmiyorlarmış. Yozgat Dede masal anlattığı kadar bilge bir Dede imiş. Öyle bilge imiş ki neredeyse tüm dedikleri bir bir çıkar ne anlatsa herkes onu ağzı açık dinlermiş, eskiden ateşin etrafında masalları dinlenen Dede korkut gibi bir dedeymiş anlayacağınız. Şimdide ateşin etrafında olmasa da o televizyona masal anlatmaya çıktığında herkes bağdaş kurup işini gücünü bırakıp onu dinlermiş. Yine bir gün böyle masallar anlatırken şifreli bir söz söylemiş,’ ’HER GÜN BİR TANE SİHİRLİ TOHUM EKİN DEMİŞ’’ onun yeşermesi için suya toprağa ve güneşe ihtiyacı yok anlayan anlar. Size dahada bir şey demiyorum, Haydi işiniz gücünüz rast gitsin demiş. Fadik Nine bu işe bi anlam verememiş. Kafasında bir sürü soru işaretiyle bastonunu da alıp çıkmış yola . Hava o kadar güzelmiş ki güneş gökyüzünde pırıl pırıl parlıyormuş. Gide gide soluğu deniz kıyısında almış, sıcacık kumların üzerine oturmuş, ancak nereye dönse ‘’sihirli tohumu ek’’ yazısı görüyormuş sanki. Ekeceğimde neyi nereye ekeceğim diye düşünürken, sahildeki martı çığlıkları ile başını göğe kaldırmış martıların ağızlarında bir şeyler için kavga ettiklerini görmüş. Denizin kıyısında bir kız çocuğu da onlara bakıp bir şeyler söyleyip ağlıyormuş. Hemen bastonunu alıp doğrulmuş zorla yürüye yürüye de olsa çocuğun yanına varmış. O anda gökyüzünden süzüle süzüle bir zarf ve bir de gümüş renkli bir martı tüyü tamda önlerine düşmüş. Fadik Nine zarfı ve martı tüyünü eline almış. Alır almaz bu gümüş renkli martı tüylerinin masal ülkesinden geldiğini anlamış, Anlaşılan masal ülkesinde üzgün olan biri varmış. Ama şimdi yanında da üzgün olan bir çocuk varmış, iki arada bir derede hissetmiş kendini. Önce bu küçük kıza yardım etmeliyim demiş içinden akşamda masal ülkesine giderim demiş,
-Ne oldu güzel kızım neden ağlıyorsun? Diye sormuş küçük kıza.
-Martılar gelip zarfı elimden kapıp gitti onun içinde arkadaşımla benim en güzel günümüzde çekilen fotoğrafımız vardı demiş. Fadik nine küçük kıza;
-Üzülme daha çok fotoğraf çekinirsiniz demiş. Bak zaten martılar zarfı düşürdü biraz kırıştırsalar da sağlam görünüyor demiş. Küçük kız gözlerinin yaşını silmiş ama bu kez de hem hüznün hem mutluluğun gözyaşı boncuk taneleri gibi birbirine karışmış. Adın ne demiş Fadik Nine küçük kıza ?
- Masal demiş küçük kız,
-Elindeki fotoğrafı göstererek bu da arkadaşım Bera.
Biz ikimiz bu sahilde çok güzel vakit geçirirdik, kumdan kaleler yapar, ayaklarımızı kumlara gömer,
Çıplak ayakla sahilde dolaşır, deniz kabukları toplar cebimize doldururduk. Kumsalı o kadar çok severdi ki o bana masal değil Kumsal derdi. Böyle demesi benim de çok hoşuma giderdi demiş.
-Peki şimdi nerde arkadaşın yine gelir oynarsınız demiş, Fadik Nine.
Parmağını denize doğru uzatmış Kumsal,
-Bak şu çoook uzakta bir ada görünüyor görüyor musun nine demiş,
-Bera bana hep o adaya gitmek istediğini söylüyordu o ada masal adasıymış biliyor musun annesi ona uyuturken hep o masal adasında geçen masalları anlatırmış, orada çok güzel kelebekler, rengarenk kuşlar, konuşan oyuncaklar, çikolata ırmakları, şeker ağaçları, varmış. Bulutlar pembe pamuk şekerindenmiş. Orada ne güneş yakar ne kar üşütür ne de gece insanı ürkütürmüş, her yerde minik minik civcivler, zıplayan bembeyaz tavşanlar varmış, kuzular oğlaklar, taylar tam bir masal cenneti imiş. Ama Bera ve ben ayrılmak zorunda kaldık. Çok kısa bir süre sonra o masal adasına beraber gideceğiz zamana kadar o bana ben ona mektuplar yazıyoruz fotoğraflarımızı gönderiyoruz.
Fadik Nine, nihayet Yozgat Dedenin söylediği gibi, kalbine tohum ekebileceği toprağı bulmuş. O sıcacık masal ve iyilik tohumunu bu güzel Masal kızın kalbine ekebilirmiş. Sıcacık ve şefkatli bir şekilde masal kız Kumsal’ın elini tutup Kumsal’cım benim adım Fadik Nine, ama sen bana masal nine de diyebilirsin, ben senin bahsettiğin tüm o masal adalarını biliyorum.
-Aaaa nerden biliyorsun Fadik Nine demiş Kumsal heyecanla?
-Biliyorum işte sizin yaşınızdayken bende gitmiştim demiş.
-Sen şimdi eve git bu gümüş tüyü al sakın yanından ayırma tamam mı? Cebine birde kağıt, ip ve balon al. Onlar ne işe yarayacak demiş Kumsal ?Maceralarını yaşadıkça göreceksin demiş, Akşam odanın camını açık tut pencerene Kanatları bembeyaz parlayan ve konuşan bir kuş gelecek sakın ondan korkma, o hep gitmek istediğin Masal ülkesinin Kar Kuşu ,o sadece iyi kalplilere gider ve onların dileklerini gerçekleştirir. Elinde tuttuğun bu gümüş tüyü, kar kuşu geldiğinde saçlarına tak o artık senin sihirli tüyün olacak orada bu tüy ile yapmak istediğin her şeyi yapabilirsin, açmak istediğin kapıyı bununla açabilirsin, haydi Kumsalcım kendi masalını kendin yazmaya hazır mısın? Demiş Fadik nine .
-Evet demiş Kumsal ama kafasına da soru işaretleri üşüşmeye başlamış,
Orada ya tek başına kalırsam ne yaparım?
Orada ya Bera’yı göremezsem de daha çok üzülürsem?
Annem babam olmadan masal ülkesinde korkar mıyım?
Tüm bu soruları bir bir Fadik nineye sormak istiyormuş. Fadik Nine onun bakışlarındaki bu belirsizliği hemen fark etmiş,
-Kumsal’cım çocuklar masalları neden sever ve neden uyumadan önce dinlemek isterler biliyor musun? çünkü biz uykumuzda zaten başka diyarlara hep gidiyoruz, uyanınca da geri geliyoruz. Hatta bazen kâbus ülkesine dahi gidebiliyoruz, hiç başına geldi mi? bilmiyorum. Ancak uyumadan önce masal dinleyen çocuklar dilerlerse masal ülkesine gidip hayallerini yaşayabiliyorlar demiş. Böyle düşününce Kumsal çok mantıklı demiş kendi kendine. Zorla Kâbus ülkesine gideceğime, güzel masallar dinleyip masal ülkesine giderim demiş. Tamam Fadik Nine, kar Kuşunun gelmesini heyecanla bekleyeceğim demiş.
Kumsal, Bera’yı ve masal ülkesini göreceğinin sevinci ile akşamı zor etmiş, Fadik ninenin tembih ettiği gibi balon, ip ve kağıdı masasında hazır etmiş. Bunlar ne olacak diye düşüne düşüne masal ülkesi nasıl bir yer, Bera acaba masal ülkesinde mi diye aklına gelen sorularla boğuşurken tatlı tatlı esnemeye, gözleri de uykudan bir açılıp bir kapanmaya başlamış. Bir anda yüzünde açık bıraktığı pencereden tatlı ve ılık bir rüzgar sanki yanağını okşamış ve çok tanıdık bildik bir ses,Kumsaaal !!!Kumsalll!!! haydi vakit geldi demiş. Kumsal gözlerini aralayınca karşısında cama konmuş güzeller güzeli bembeyaz Kar Kuşunu görmüş. Kumsal gözlerini ovalayıp ;
-Kar kuşu sen misin demiş?
-Evet ben kar kuşuyum, masallar diyarının kuşuyum demiş. Ama karkuşunun sesi öyle tanıdık gelmiş ki Kumsala, onun Fadik ninenin sesi olduğunu anlamış,
-Evet Kumsalcım çocuklara masal anlatanlar, masal ülkelerine giderken böylebazen kuş olup çocuklarla beraber masal ülkesine uçarlar, bazende başka şekillere girerler.
-kumsal yanında bildiği ve dertleştiği biriyle gideceği için kendini daha güvende hissetmiş.
-Kar kuşu; hadi bakalım Kumsal şimdi balonu şişir ve ip ile bağla. Kumsal hala ne işe yarayacağını bilmeden balonu şişirmiş ve ip ile bağlamış. Gitmeye hazır mısın demiş Kar kuşu.
-Evettt diye bağırmış heyecanla Kumsal. Ama hemen fark edip ağzını kapatmış sesi duyulmasın diye.
Kar kuşu;
-Hadi şimdi sana verdiğim tüyü saçına takıver Kumsal, balonun da ipine tutun şimdi uçma zamanı,
-Oleyyy diye yine bağırmış kumsal ama daha ağzını kapatmaya fırsat bulamadan bir anda kendilerini Pespembe bulutların üstünde uçuyor bulmuşlar, güneş sanki Kumsal’a masal ülkesine hoş geldin der gibi gülücükler saçarak gülümsüyormuş, Kumsal tutunduğu balonun Kapadokya’da gördüğü gibi balonlara dönüştüğünü fark etmiş, kendisi de balonun sepetinde duruyormuş. Kar kuşu da balonun etrafında uçup duruyormuş. Kumsal aşağı masal ülkesine bakmış, her şey o kadar güzelmiş ki, kıvrıla kıvrıla akan çikolata ırmaklarının içinde sandallarla gezen çocuklar , pamuk şekeri bulutlardan kopartıp yiyen afacanlar, kovalamaca oynayan güneşle ay, bir tarafta gökkuşağı çocuklara gülümserken, bir tarafta bem beyaz karlarda yuvarlanan ama hiç üşümeyen çocuklar ,burası sanki cennetten bir köşeymiş üstelik buraya gelmek hiçte Kumsalın zannettiği kadar zor olmamış sadece masalları sevmesi ve dinlemesi yeterde artarmış birde masal ülkesine gitmek için dua etti mi tamam. Kumsal büyük bir hayranlıkla etrafını izlerken, Bera aklına gelmiş ,
-Kar kuşu, hani Bera’yı nasıl nerde nasıl bulacağız? Onu çok özledim, masal ülkesini onunla birlikte gezmek istiyorum demiş. Kar kuşu ;
-Çok kolay Kumsalcım, yanına kağıt al demiştim hatırladın mı? Bir anda Kumsal kağıdı almayı unuttuğunu hatırlamış ve çok üzülmüş ne yapacağım şimdi, yani masal ülkesindeki gezim bitecek mi yani, demiş.
-üzülme dedi Kar kuşu, kanatlarımın arasına bak .Orada sahilde martıların kapıp getirdiği içinde fotoğrafınızın ve yazdığın mektubun olduğu zarf var.
-Aaaa evet buldum demiş Kumsal ,
Kar kuşu,
-şimdi onu al zarfı uçak gibi katla üzerine Bera’nın adını yaz.
-Ama ben kâğıdı uçak gibi katlamayı bilmiyorum ki demiş Kumsal,
Tamam üzülme onu da hallederiz demiş, Kar kuşu.
Saçındaki martı tüyü sihirli onu kullanarak masal ülkesinde her istediğini yapabilirsin. Ancak ben istiyorum ki masal ülkesinde dahi olsan bir şeyleri kendin başarmalı, öğrenmeli ve mücadele etmelisin. Her zaman yanımızda sihirli tüyümüz olamayabilir. Mesela bu gördüğün masal ülkesi nasıl oluştu biliyor musun?
-Hayır bilmiyorum demiş Kumsal.
-Masal ülkesindeki tüm bu güzellikler çocukların hayalleriyle oluştu. Kimisi hayalindeki şeker pembesi bulutları çizdi, kimisi çikolata ırmaklarını, kimisi üşütmeyen karı. Onun için burada birçok çocuğun gerçek emeği var. Sende bu masal ülkesine katkı sağlamak ister misin? demiş Kar kuşu.
-Tabiki de çok sevinirim demiş Kumsal.
O Zaman sende geri gidince masal ülkesi için kâğıttan kelebekler, kuşlar, uçaklar, gemiler yapar mısın? Çünkü masal ülkesinde bunlar eksik, herkes resim çizmeyi biliyor ancak kâğıt katlama sanatı(origami) bilen çocuk çok az, öğrenip masal ülkesi için çok güzel şeyler yap tamam mı, burada senin yaptığın kuşlar, kelebekler uçsun, kurbağalar, tavşanlar zıplasın.
-tamam ilk işim de kâğıttan uçak ve gemi yapmayı öğrenmek olacak demiş.
-Hadi öyleyse demiş Kar kuşu, önce sihirli tüyle bir uçak yap ve Bera’nın adını yaz bu küçük uçak bizi Bera’ya götürecek. Sihirli tüyün yardımı ile kâğıttan uçak yapan Kumsal bir anda kendini Küçük motorlu bir uçağın içinde bulmuş. Uçak yine bulutların arasından süzüle süzüle ilerlemiş ve denizin ortasındaki bir adaya doğru nişe geçmiş Burası çok güzel cennet gibi bir ada imiş. Deniz masmavi kumlar yumuşacık ve sıcak, denize doğru uzanan yemyeşil ağaçlar, rengârenk papağanlar. Denizin içinde sevinçle bir dalıp bir çıkan yunus balıkları hangi birine bakacağını şaşırmış Kumsal. Biraz ileriden çok güzel bir kaval sesi geliyormuş, o tarafa doğru yönelmiş Kumsal, Kar kuşu da başının üzerinde uçuyormuş. Tam bu sırada minik bir uğur böceği gelip Kumsalın burnunun üstüne konmuş, Kumsal burnunun üstündeki kırmızı ve siyah benekli uç uç böceği ile şaşı bir şekilde göz göze gelmiş. ilk defa bir uç uç böceğini yakından görmüş. Sanki kendisinden yardım ister gibi bir hali varmış, uğur böceği uçmaya başlayınca onu takip etmeye başlamışlar. Uğur böceği uçarak bir o dala, bir bu dala kona kona onları kaval sesinin olduğu yere kadar getirmiş ama etrafta hiç kimsecikler yokmuş. Sağa bakmışlar kimse yok, sola bakınmışlar kimse yokmuş. Sadece uğur böceği ve bir de çalan kaval sesi geliyormuş.
-Dur demiş Kumsal’a Kar kuşu ; ben şimdi işin aslını öğrenirim.
-Sen kimsin demiş uğur böceğine. Uğur böceği;
-Beni tanımadın mı Kar kuşu, ben Bera, seninle Sırlı dağ masalında tanışmıştık seni sesinden tanıdım sen o zaman bize Robofato olarak masal ülkesine götürmüştün. Şimdi görüyorum ki masal ülkesinde yine karşılaştık.
-Bera sen misin, arkadaşın Kumsal ile seni bulmaya geldik biz ,birçok yerler dolaştık seni bulduk .Peki uğur böceğinin sen olduğunu Kumsala nasıl söyleyeceğim.
-Kar Kuşu geldiğin ne kadar iyi oldu ben ve arkadaşım Yozgat Dedenin masallarından Kırık Kaval adlı masalı okuyorduk bir anda kendimizi, kötü yürekli kadının, köyün çocuklarını kaçırıp yerlerine topraktan heykellerini bıraktığı ve ellerini bağlayıp mağarada sakladığı masalın içinde bulduk. Orada Memişko isimli kahraman kavalcı, bizden önce gelip tüm çocukları kurtarmış, âmâ kavalının ucu kırılmış ve orda kalmış.biz gittiğimizde kötü yürekli kadın yerde baygın yatıyordu. Ayıkınca bizi kördü, bizde korkudan elimizdeki sihirli tüy ile ben uğur böceği oldum arkadaşımda kelebek oldu. Ve hemen kırık kavalın içine saklandık. Ancak kötü yürekli kadın bizi bulamayınca bizim sihirli tüyümüzü alıp gitmiş. Ben hemen uçarak çıktım ancak Arkadaşım kelebek olduğu için kavalın içinde kanatları sıkıştı bir türlü çıkamıyor seslendikçe de kırık kaval çalıyor, ne olur bize yardım edin demiş.
-Kar kuşu olanı biteni, Kumsala anlatmış. Kumsal uğur böceğinin Bera olduğunu anlayınca çok sevinmiş, hemen onu eline almış, kanatlarını arkadaşının yüzünü okşar gibi okşamış. Hep birlikte kırık kavalın olduğu mağaraya gitmişler ,Kumsal kendinde bulunan sihirli tüy ile kelebeği kavaldan çıkartmış ve her ikisini de gerçek hallerine döndürmüş. Kumsalın elindeki tüyü görünce Bera hemen tanımış bu bizim sihirli tüyümüz onu nerden buldunuz demiş? Kumsal onu senle beraber gittiğimiz sahilde ikimizin fotoğrafına bakarken martılar fotoğrafı elimden kaptı ve bu tüyü ve fotoğrafı geri bıraktılar. Orada Kar kuşu ,Fadik nine ile tanıştım o beni sana getirdi demiş. Kar kuşu zaten o tüy gerçek hayata masal ülkesindeki biri üzgün ve başı dertte ise gelirdi ben hemen anladım ancak Kumsalın arkadaşı Bera’nın üzgün ve yardıma ihtiyacı olduğunu bilmiyorduk. Bu çok iyi oldu sizi bulup yardım edebildik çok şükür demiş.
Mağaradan çıkıp Hep beraber masal ülkesinin en güzel adasının sahiline gitmişler sıcacık kumların üzerine oturmuşlar. Gökyüzünde güneş bunlara gülmüş, bunlar güneşe gülmüşler, ellerini uzatıp pembe pamuk şekeri bulutlardan yemişler, dalgalar bir ileri bir geri gidip ayaklarını gıdıklıyormuş sanki etrafta kağıttan yapılmış rengarenk kelebekler, çeşit çeşit kuşlar uçuyormuş,
-Kumsal demiş ki biliyor musun Bera; ben geri dönünce kağıt katlama sanatını origamiyi öğreneceğim ve yaptığım her şeyden masal ülkesine de yapıp getireceğim.
-Bera da ;Bende çok güzel resimler yapacağım içinde hiç kötülük ve kötü insanların olmadığı resimler yapacağım.
-Bera’nın arkadaşı da bende burada kaval çalmayı bayağı öğrendim, bende geri dönünce kaval çalacağım demiş.
Hep beraberce kahkahalarla saatlerce gülüşmüşler. Masal ülkesinde, artık yavaş yavaş akşam olmuş , gökyüzünde yıldızlar parıl parıl parlamaya, denizde de yakamozlar oynaşmaya başlamış. O esnada gökyüzünde de bir yıldız kaymış, Hep beraber tekrar güzel bir masalda buluşmayı dilemişler.
-Kar kuşu; Bak Kumsal’ cım bugün artık sen kendi masalını yazmış oldun. Artık senin de bir masalın var. Masalcı Yozgat Dedenin bana dediği ‘Her gün sihirli bir tohum ekin ‘’ öğüdünü ben de size nasihat ediyorum. Bundan sonra tohumlar size emanet, bu tohumları sihirli hale getirmek ve ekmek sizin elinizde bu masalları sizde başka başka gönüllere tohum gibi ekeceksiniz ki sizden çoook uzun seneler sonra bile bu masallar unutulmasın ve okunsunlar. Çocuklar hep beraber Kar kuşuna söz vermişler. Artık eve dönme zamanı gelmiş. Geldikleri kâğıttan uçağa binmişler. Hayatlarında ki en güzel masalı hep birlikte yaşamışlar. Fadik nineye de bu masalı yazmak düşmüş. Onlar ermiş muradına biz de görüşmek üzere bir daha ki yeni masal maceralarımızda. Gökten üç sihirli tohum düşmüş birisi Kumsal ve arkadaşlarına, biri yazana biri de bu masalı okuyanların başına.
(FATMA DOĞAN 08.03.2025/TURHAL)
Kayıt Tarihi : 8.3.2025 17:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!