# Anadolu Masalı10 (kalkan Tepe Ormanı Y ...

Fatma Doğan
96

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

KALKANTEPE ORMANI VE YARIMDEV
Evvel evvel içinde evvel zaman içinde, zaman kalbur içinde, kalbur da saman içinde olduğu, atların dağ bayır koştuğu, kuşların sürü sürü uçtuğu, yiğitlerin kılıç kalkan kuşandığı zamanların birinde tepelerin dağların sıra sıra sıralandığı, çooook uzak diyarlarda bulutlara başını yaslayan bir dağ ve o dağın eteklerine serilmiş zümrüt yeşili ağaçların kol kola olduğu şırıl şırıl ırmakların mutlulukla çağladığı içinde neşeli birçok hayvanın kardeşçe yaşadığı bir orman varmış. Çevrede yaşayan köylerdekiler buraya kendilerini düşmandan koruduğuna inandıkları için Kalkan Tepe Ormanı derlermiş. Gerçekten de bu dağı görenler o dağın heybetinden yanına bile yaklaşamazlarmış. Bu yüzden oranın ahalisi mutlu mesut yaşayıp giderlermiş.
Günlerden bir gün, hava o kadar güzelmiş ki tüm hayvanlar oynamaya durmuş kuşlar cıvıldıyor, tavşanlar sincaplar bir oraya bir buraya koşuyorlarmış kuzular inekler neşe içinde otlanıyor, Baykuş Bey gece uyumayıp etrafı kolaçan ettiği için evinde kestiriyormuş. Ormanın en bilge ve yaşlısı Kaplumbağa Dede uzaktan mutluluk ve huzur içinde ormanını seyrediyormuş. Tam öğle vakti olduğu için hayvanların çoğu Kalkan tepenin yamacında ki ırmağa su içmek için toplanmışlar. Oraya sadece yaşlı olduğu için Kaplumbağa Dede gidemiyormuş. Ona da Koca Fil hortumuyla su taşıyormuş. Aralarına sadece tilki katılmazmış. Orman halkı onu aralarına almadığından değil, HİN tilki mutlu olanları görmeye dayanamaz onları kıskandığı için de yanlarına gitmezmiş. Gitmediği içinde toplantılardan alınan karalardan haberi olmaz sonra kendi kendine bana hiçbir şey sormuyorlar diye homurdanır dururmuş. Kimsenin bundan haberi olmadan için için kinlenirmiş. Kısaca tilki dağa küsmüş ama dağın haberi olmamış. Her şey böyle güzel ve sakin ve huzurlu devam ederken bir anda yer büyük gürültü ile sarsılmaya başlamış. Tüm hayvanlar ne yapacaklarını bilemeden oradan oraya panik içinde kaçışmaya başlamışlar. Nihayet sarsıntı bitmiş. Hepsi korku içinde yine ırmak kenarında toplanmışlar. Hadi hemen toplanıp Kaplumbağa dedenin yanına gidelim diyerekten karar almışlar. Hin tilki uzaktan beni de çağırırlar diye beklemiş ama o panikte kimsenin aklına zaten o gelmemiş bile. Kendi de gitmemiş ancak içten içe orman halkına karşı nefreti artıyormuş. Kendisi hep kötü niyetli ve kurnazlık peşinde olduğundan herkesi de kendi gibi sanıyormuş. Halbuki herkes ne kadar iyiniyetliymiş bir görebilseymiş. Orman ahalisi tam toplanıp gidiyorlarken bir anda ırmağın içinde bir sepet içerisinde kıpırdayan bir şey görüp hemen sepeti çekip çıkardıklarında şimdiye kadar hiç görmedikleri insan deseler insan değil hayvan deseler hayvan değil, bir garip mahlukatla karşılaşmışlar. Korkudan kuşlar uçarak kaçışmış, kimisi de panikle yuvarlanmış, kimisi de far görmüş tavşan gibi donup kalmış. Kimi de meraklı sincap gibi şaşkın gözlerle bakakalmış. Hepsi de korku ve panikle ne yapacaklarını bilmez bir halde koşarak Kalkan tepe ormanının en yaşlısı Kaplumbağa dede ve en bilgesi olan komşusu baykuş bey’in yanına gitmişler. Gördükleri durumu onlara da anlatmışlar. Ancak hepsi bir ağızdan konuştukları için her şey biranda arap saçına dönmüş. Kimi demiş ki kulağı yok kimi demiş gözü yok, kimisi de demiş, eli yok, ayağı yok. Kaplumbağa dede ve baykuş bey bu işe oldukça şaşırıp bir anlam verememişler. Gidip bir bakalım demişler ancak Kaplumbağa Dedenin oraya gitmesi akşamı bulurmuş zaten çok yaşlı olduğu için zar zor yürüyormuş. Bu nedenle hep beraber baykuş Bey’in uçarak gitmesi ve kendi gözleriyle görmesine ve gelip kaplumbağa dedeye anlatmasına karar vermişler. En hızlı uçan kuşlar ve en hızlı koşan hayvanlar hep birlikte geri dönmüşler. Baykuş bey bakmış ki gerçekten bir garip mahlukat öylece sepetin içinde yatıyor insana benziyor ama insan değil, tek gözü var, diğeri yok, tek kulağı var, öbürü yok, elinin biri var diğeri yok aynı şekilde bir ayağı var diğeri yok. Gördükleri yaratık sanki bir insanın ortadan ikiye elma gibi ayrılmış hali. Onlar şaşkınlıkla bakarken birden bu garip görünümlü mahlukat ağlamaya başlamış ama öyle acıklı ağlıyormuş ki hiçbirisi kıyamamış galiba acıktı diyerek herkes en sevdiği yiyeceği hemen bulup getirmiş. Kimisi balık getirmiş. Kimisi bir tutam ot, kimisi bir parça et, yumurta bile getirmişler, susması için her yolu denemişler. Ancak bir çözüm olmamış. Tam bu sırada garip yaratık bir anda tek olan elinin parmaklarını emmeye başlamış. Baykuş Bey zekasıyla. Onun süt emen bir yaratık olduğunu anlamış. Koşarak koyundan biraz süt, attan biraz süt, aslandan bir az süt, inekten biraz süt istemişler. Hepsini önüne koyunca bizim küçük yaratık inek sütünden ve koyunun sütünden içmiş, diğerlerine hiç dokunmamış. Kendinden bir zarar gelmeyeceğini anlayan orman ahalisi toplanıp bir karar vermişler. Bu zararsız yaratığa bakacaklarmış. Görev dağılımı ile beslenmesini, korunmasını, barınmasını sağlayacaklarına, kendi aralarında söz vermişler. Aslanı kaplanı kurdu da tembihleyip ona zarar vermeme konusunda uyarmışlar. Ancak o gün orada olmayıp kendisine sonradan hiç danışılmayan Hin tilki içten içe buna çok içerlemiş ve kızmış. Zaten orman ahalisine devam eden bir kızgınlığı varmış. Gel zaman git zaman yapraklar dallarından düşmüş yağmurlar bereketiyle toprağı sulamış. Hava soğudukça soğumuş ormanı, beyaz örtü gibi kar bürümüş. Hayvanlar bu yaratığın kimin evinde kalacağı konusunda karar verememişler. Konuşulanları uzaktan izleyen ve dinleyen, Içindeki kini ve kızgınlığı kendisine danışılmadan kararlar alındığı için bir türlü geçmeyen HİN tilki, bunu fırsat bilip kafasında planladığı intikam planını hayata geçirmek için öne atılmış. Hemen benim evimde kalabilir diyerek en sevimli halini takınmış. Orman ahalisi de Hin tilki ne kadar da iyi niyetli yardımsever diyerek yaratığı ona güvenip emanet etmişler. Artık tek elli tek ayaklı tek kulaklı ve tek gözlü yaratık, Hin tilki’nin evinde imiş. Hin tilkinin ilk işi ona bir isim vermek olmuş. Tilki ona Yarımdev ismini vermiş. Gel zaman git zaman karlar erimiş bahar gülen yüzünü göstermiş ağaçlar önce çiçeğe, sonra güneşin sıcacık ışıkları ile çeşit çeşit meyveye durmuş. Meraklı orman ahalisi gelip tilkiye Yarım Devin nasıl olduğunu soruyorlarmış. Ancak Hin Tilki her seferinde bir bahane bulup onlara göstermekten kaçınıyormuş. Çünkü içindeki nefret ve kin ateşi bir türlü sönmüyormuş. Içindeki iyilik ve kötülük sürekli bir savaş halinde kavga ediyormuş. Neymiş neden beni de çağırmadılar, neden benim fikrimi almadılar diye kendi kendinin içinde kocaman bir kin ağacını büyüttüğü gibi yarım dev de büyümüş zamanla Tilki’nin evine sığmamaya başlamış. Bir de o kadar meraklıymış ki sürekli sorular soruyormuş. Tilki bu soruları cevaplamaktan aciz kalıyormuş. Ama amacı bu yarım devi orman ahalisine düşman edip onlara hayatı çekilmez ve dayanılmaz yapmakmış. Yavaştan yavaştan yarım devi orman ahalisine karşı doldurmaya başlamış. Ona onların hiçbiri seni istemedi. Seni bir köşeye attılar, gittiler kimse seni arayıp sormadı ben seni buldum baktım demiş tabi ki yarım devde başkasına inanacak değil ya kendini büyütüp besleyen tilkiye inanmış artık tilki ne derse onu yapıyormuş. Bu da tilkinin işine geliyormuş. Karnı acıksa git kümesteki tavuklardan al getir diyormuş. Ancak yarım dev tek ayağı tek eli tek gözüyle o kadar zorlanıyormuş ki ama vefalı olduğu için de sesini çıkaramıyormuş. Yarım dev büyümesine rağmen hâlâ süt içiyormuş. Tilki tavukları pişirip yedikçe. Onun da ağzı sulanıyormuş. Ama onun yenip yenemeyeceğini bilmiyormuş? Bir gün iyice merakla anmış. Tilki anne, ben de tavuk yiyebilir miyim? Çok güzel kokuyor demiş. Kurnaz olan tilki demiş ki tavuk yersen tavuk gibi olursun. Gıdaklar durursun. Bunun bunu duyan Yarım dev bu fikrinden vazgeçmiş. Tilkinin canı yine bir gün tavşan çekmiş, Yarım devden tavşan yakalayıp getirmesini istemiş. Yarım dev hemen yakalayıp getirmiş. Onu da pişirip afiyetle yerken yarım dev kokusuna dayanamayıp tekrar tilki anne, ben de tavşan yiyebilir miyim diye sormuş. Kurnaz tilki Yarım Devi bu fikrinden vazgeçirmek için tavşan yersen onun gibi uzun kulaklı olursun. Zıp zıp zıplarsın demiş. Yarım dev yine bu fikrinden vazgeçmiş. Hin tilkinin canı başka bir gün de kuş istemiş. Yarım dev onun için kuş yakalamış. Tilki kuşu yerken. Yarım devin yine canı istemiş. Ancak tilki bu kez de, kuş yersen kuş gibi ötersin, kanatların çıkar diyerek Yarım devi vazgeçirmiş. Tilkinin isteklerini harfiyen uyan yarım dev her seferinde ormandan bir hayvanı alıp geldiği için orman ahalisi yarım deve düşman olmaya başlamışlar. Çünkü Kurnaz tilki ormandaki hayvanları kendinin değil Yarım devin yediğini söylüyormuş. Bunun üzerine. Orman ahalisi toplanıp tilkinin evine gelmeye karar vermişler ve ondan yarım devi ormandan kovulmasını istemişler hatta yalvarmışlar. Tilki de böylece kendini karar alırken çağırmayanların şimdi ondan yardım istemek için nasıl ayağına kadar gelip yalvardıklarını görünce böbürlenmiş aklınca hem intikamını almış hem de Yarım Devden faydalanmış. Hin tilki yarım devi bir gün kenara çekip, orman halkı artık seni burada istemiyor sen başının çaresine bak demiş zaten artık tilkinin evine de sığmıyormuş. Yarım dev ise ağlamaklı ve üzgün bir halde topallaya topalla ya değneği ile ormanda yürürken bir anda bir çeşmenin başında ateş yakmış oturan 2 kişi görmüş. Bunları sanki biraz kendine benzetmiş ama onlarda her şeyden iki tane varmış. Onların iki ayakları iki elleri, iki gözleri ve iki kulakları varmış. Yarım dev tek kulağını açıp konuştuklarını dinlemeye koyulmuş. Aralarındaki konuşmada artık annelerinin ve babalarının yaşlandığını, gözlerinin iyi görmediğini, kulaklarının iyi duymadığını, güç bela yürüdüklerini yemek yerken ellerini tutmadığından bahsediyorlarmış. Artık annemizin, babamızın eli ayağı gözü kulağı biz olmalıyız demişler. Bunu duyan Yarım Devin aklına tilki annenin söyledikleri gelmiş. Tavuk yersen gıdaklarsın, tavuk gibi olursun, kuş yersen, kanatların olur uçarsın. Tavşan yersen kulakların olur, zıplarsın. Dediğini hatırlamış. Düşünmüş, düşünmüş. O zaman bende insan yersem benim de iki elim, iki ayağım, iki kulağım, iki gözüm olur diye aklına gelmiş. Ben en iyisi bu iki kardeşi takip edeyim demiş. Onlara gizlice takip edip evlerine kadar gitmiş. Maksadı onlardan birisini yemekmiş ki eksik kalan eli kolu gözü ve kulağı tamamlansın. Yarım dev tavan arasına saklanıp iki kardeşin anne ve babasına nasıl baktıklarını izlemiş. Anne ve babaları yürüyemediklerinde onlara dayanıp yürütmüşler. Yemek yiyemediklerinde kaşığı tutmalarına yardım etmişler. Göremediklerinde onların yerine okumuşlar. Tüm bunlar yarım devi çok şaşırtmış. O zannediyormuş ki bu iki kişi anne ve babasına eli kolu gözü olan birini pişirip yedirecekler. Böylece onların elleri kolları kulakları ve gözleri olacak. Halbuki onlar kendileri anne ve babalarına el kol, göz ve kulak olmuşlar. Yarım Dev onların tavuk yediklerini gördüğünde, tavuk gibi gıdaklamadıklarını, balık yediklerinde yüzgeçleri ve kuyruklarının çıkmadığını, tavşan yediklerinde kulaklarının çıkmadığını ve zıplamadıklarını görünce HinTilki’nin kendisini kandırdığını anlamış. Ama artık nafile iş işten geçmiş. Bu insanların iyi insanlar olduğunu gördükçe, onlarla tanışmak istemiş, anne babasına yardım edenler bana da yardım ederler diye düşünmüş. Onlar bir gün yine çeşme başına geldiklerinde. Yarım devi orada ağlamaklı ve üzgün halde görmüşler. Önce ondan ürkmüşler ancak duydukları bir haber onlarda acaba? Kalkan tepedeki Dev ailesinin kayıp çocuğu olabilir mi diye akıllarına gelmiş. O kasabanın üzerine bir kalkan gibi yaslanan dağın tepesindeki mağarada Iyi kalpli bir dev ailesi yaşarmış. Bir gün bu dev ailesinin ikiz yavruları olmuş Ve bunlar doğdukları anda çok büyük bir deprem meydana gelmiş. O sarsıntı ile anne dev kaçarken yavrularından birini sepetiyle birlikte elinden kalkan tepe den aşağıya düşürmüş. Tüm aramalarına rağmen bulamamışlar. Nihayet umutları tükenmiş ve aramaktan vazgeçmişler. O dev ailesinin öbür çocuğu da tek gözlü tek kulaklı, tek el ve tek ayaklıymış. Hemen bu iki kardeşten biri Yarım Devi oyalarken diğeri de koşarak dev ailesine haber uçurmuş. Koşarak gelen dev ailesi karşılarında öldü sandıkları yavrularını görünce çok sevinmişler. Yarım dev de karşısında diğer kardeşi yarım devi görünce sarıldıkları anda ikisi bir bütün olmuşlar. Anne ve baba dev ile yarım dev ler ailelerinin tamamlanmasından dolayı kavuşmanın sevinciyle iki kardeşe durmadan teşekkür etmişler. Devler, bu iki kardeşe yardımlarından dolayı yanlarında getirdikleri şifa otlarını, kartalların kendilerine getirip bıraktığı çeşit çeşit mücevherleri kendi el emekleriyle dokudukları çok güzel bir halıyı hediye etmişler. Bu halının öyle bir özelliği varmış ki üzerine kışın oturursan ısıtır. Yazın oturursan serinletirmiş. Üzerinde yatarsan seni istediğin yerlere götürmüş. Böylece hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağını anlayan masal kahramanlarımız hep beraber halının üzerine yatıp ilk anda ırmakta sepetin içinde yarım devi bulup besleyen orman ahalisini ziyarete gitmişler. Birbirleri ile tanışmışlar Tilkinin gerçek yüzünü onlara göstermişler, orman hayvanlarını kendisinin değil, tilkinin yediğini anlatmış. Yarım dev Orman halkını Tilkinin kurnazlıklarına karşı uyarmış. Bir yardıma ihtiyaçları olduğunda çekinmeden yardım istemelerini söylemiş. Tüm bunları uzaktan izleyen tilki, Orman halkının kendini kovacağını düşünerek, onlar kendini kovmadan ormandan sessizce uzaklaşmış. Orman halkı eski mutlu huzurlu hayatlarına tekrardan kavuşmuşlar. Dev ailesi Kalkan Tepedeki mağaralarına geri dönmüşler. Dev ailesi her baharda Kalkan tepeden aşağıya üç elma atarmış bunlardan biri ormana biri iki kardeşin evine biride biz masal severlerin eline düşermiş. Ormana düşen elma toprakta filizlenir yepyeni elma ağaçları olurmuş. iki kardeşin evine düşen elma. Ellerine geçtiği anda altın bir elmaya dönüşürmüş. Biz masal severlerin eline düşen elmayı ısıranlar ise kendini yepyeni masalların ve yepyeni maceraların içinde bulurmuş. (FATMA DOĞAN 24 EYLÜL2024 TURHAL)

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta