# Anadolu Masalı 8 (meraklı Prenses Ve A ...

Fatma Doğan
92

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Fatma doğan
MERAKLI PRENSES VE ABİSİ
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Çok eski günlerde içinde yeşil bir ırmağın aktığı yolların kenarlarında sıra sıra kavakların salındığı sonbaharla beraber her köşesinin cümbüşe döndüğü Turkale adlı bir ülke varmış. Bu ülkede sonbaharda yapraklar öyle bir mutlulukla yere dökülürmüş ki, neredeyse yerler yapraktan görünmezmiş. Bu ülkede çok yüksek bir tepede bir kale ve kaledeki sarayda Merve adında meraklı mı meraklı bir prenses yaşarmış. Her gün sarayın kulesi’nden etrafına bakar,ortasından yeşil bir ırmağın aktığı rengarenk görünen ormanlara bakıp bakıp dalarmış. Ah o da oralara bir gidebilse, orada yaşayabilse yaşayanlarla bir tanışabilse ne kadar da güzel olurmuş. Ama bu kuleden nasıl inecek? Kral ve kraliçeden anne ve babasından nasıl habersiz gidecekmiş ki? Anne ve babası onuna çıkmasına hayatta izin vermezmiş. Bizim prenses Merve meraklı olduğu kadar akıllıymış da hemen başlamış, kendince bir çözüm bulmaya o gün akşama kadar kulenin penceresinde düşünmüş kuşları izlemiş bulutları izlemiş, hepsi istedikleri yere bir çırpıda gidiyorlarmış. Peki neden kendisi gidemiyormuş? Bir işe yaramadıktan sonra akıllı ve meraklı olması niye yararmış ki? O böyle kafasında binbir soru ile düşüne dursun. Oda ya abisi Prens Kerim gelmiş. Kerim, Merve’nin böyle Odada dört döndüğünü görünce ona sormuş, hayırdır Merve bu halin ne? Abi ben dışarıyı çok merak ediyorum. Acaba oralarda neler var, kimler var biz hep sarayda yaşıyoruz. Etrafımızı görebildiğimiz tek yer bu kule buradan da merak ettiğim şeyler bana o kadar uzak ki demiş. Böylece Prenses Merve abisi Kerim’in aklına da düşürmesin mi? Bu kez ikisi beraber merak etmeye başlamışlar. Bir oyana bu bir bu yana gitmişler, gelmişler. Şimdi artık ikisi beraber plan yapmaya başlamışlar. Böyle düşünürken? Prens kerimin aklına da. Prenses mervenin aklına da aynı anda aynı fikir düşmüş. Her gün bu kaleye saraya taze yiyecek getiren bir kafile geliyormuş. O kafile de ana babaların yanında çocuklar da gelip giderlermiş at arabalarıyla. İkisi hemen bir plan yapmışlar. Bu ihtiyaç kafilesinin yolunu gözlemişler muhafızları atlatıp üzerlerine buldukları eski kıyafetleri geçirmişler. Hava zaten sonbahar olduğundan birkaç kalın kıyafet ve şapkalarıyla kendilerini gizlemeleri hiç de zor olmamış. Ikisinin de neredeyse heyecandan kalpleri yerinden fırlayacakmış. Büyük olmadıkları için hiç kimse onların tehlikeli olduklarını düşünmemiş. Kafiledeki herkes onların Orada bulunan birilerinin çocuğu olduğunu sanmışlar. Bizim iki kafadar önce saraydan sonra da kaleden Turkale şehrine doğru yola çıkmışlar. Geri dönüp baktıklarında kaldıkları sarayın gitgide nasıl gözden kaybolduğunu izlemişler? At arabasında giderlerken kafiledeki konuşmalar, gülüşmeler her ikisi için de yepyeni bir dünyanın kapılarını aralamış onlara şimdiden. Halbuki sarayın içinde herkes nasıldı somurtkandı? Herkes hep bir hazır ol halinde karşılarında bekliyorlardı. Neredeyse şimdiye kadar gülen birini görmedik deseler abartmış olmazlarmış. Kafile Kaleden Gelip Turkale şehrinin tam da ortasında yeşil akan nehrin kenarında durmuş. Bizim meraklı kafadarların ilk bu dikkatini çeken şey bu olmuş. Acaba bu su neden yeşil akıyor demişler ama cevabını nasıl bulacaklarmış ki? Onlar böyle bakarken arkalarından önlerine doğru bir gölge düşmüş. Çekinerek ve korkarak arkalarını dönmüşler ki? Elinde asasıyla Baba Yiğit bir genç duruyor. Onlara hayırdır ırmağın neden yeşil aktığını mı merak ettiniz demiş. Bizim prenses Merve ve Prens kerim başlarını evet der gibi sallamışlar. Asalı genç adam bu ırmaktan akan su sihirlidir demiş. Bu sudan içen, bu suya dokunan ya da bu ırmakta yıkanan birisi,Eğer yalan söylemişse herkesin önünde ben yalan söyledim. Hırsızlık yapmışsa ben aslında hırsızım. Sahtekarsa ben aslında sahte karım, evden kaçmışsa ben evden kaçtım dermiş.Bir anda suçluluk duyan ve suçları açığa çıkacak diye korkan iki kafadar kardeş birbirlerine bakıp hemen ırmağın yanından uzaklaşmışlar. Bir köşeye gidip iyi ki ırmağın suyuna dokunmadık demişler. Yoksa Allah korusun yaptığımız her şeyi birilerine söylerdik demişler. Iyi ki o asalı adam bize bunu söyledi. O gün akşama kadar ırmağa yaklaşmadan şehirde gönüllerince dolaşmışlar, gezmişler sonbahar yaprakların üzerine yatmışlar, yuvarlanmış lar. Bu kadar gezip tozduktan sonra? Karınları acıkmaya başlamış. Bakmışlar ki yemek yok, sarayda olsalar daha kendileri istemeden bin bir çeşit yemek önlerinde belirmiş. Şimdi ikisi de ne yapacaklarını şaşkın şaşkın düşünürlerken yine a asalı genç adam yine yakınlarında belirivermiş. Karnınız mı acıktı, ne yiyeceğiz diye mi düşünüyorsunuz demiş. Onlar da evet demişler. Asalı adam demiş ki, şu ileride yaşlı bir teyzemiz var, ona yardım edenlere kendine pişirdiği yemekten karşılıksız veriyor ama o kimseden yardım beklemez şu işimi yapın. Bu işimi yapın demez siz gidip kendi gönlünüzce yaparsanız başka demiş. Bir bakın bakalım ne yapabilirsiniz? Ikisi koşarak oraya gitmişler. Bakmışlar ki bahçede masaların kanepelerin üzeri hep yaprak kaplamış. Önceki günkü rüzgardan eşyalar devrilmiş, hemen ikisi kendilerine oyun haline getirip neşe içinde bahçeyi düzenlemişler. Eşyaları da yerlerine yerleştirmişler. Yaşlı teyze pencereden bakınca onların çalışıp kendisine yardım etmelerinden dolayı ocakta pişirdiği yemekten onlara da ikram etmiş bizim iki kafadar kardeş verilen yemeği afiyetle yemişler, ilk defa yaptıkları bir işin verdikleri emeğin karşılığında yedikleri bu yemeğin tadı öyle lezzetli ve güzel gelmiş ki, önceki yediklerini hiçbirine benzemiyormuş. Teyzeye teşekkür edip vedalaşmışlar .Bakmışlar ki hava kararmak üzere yine Turkale şehrin içine doğru gitmeye başlamışlar ama ne yapacaklarını bilmiyorlarmış. Yine orada öyle kararsız, kararsız dururken o asalı genç adam yine yakınlarında belirmiş. Kendi kendine konuşuyormuş gibi yapıp Nedense bu kafile saraya her zaman sabahları giderdi. Bugün akşam gideceklermiş demiş. Bunu duyan iki kafadar kardeş o anda o kadar mutlu olmuşlar ki çünkü anne babası fark etmeden, geceyi de dışarıda geçirmek zorunda kalmadan Eve döneceklermiş hemen koşup kafileyi bulup katılmışlar. Yola çıkan kafile, yeşil akan ırmağın önünde geçerken. Köprünün başında. Bir anda atlar ürküp durmuş. İnip bakmışlar ki köprünün üzerinde taşlarda göçükler oluşmuş. Bundan dolayı atlar geçmek istemeyip ürkmüşler. Kafile başkanı herkese at arabalarından inmesini söylemiş. Atları ben kendim karşıya geçireceğim. Herkes kendisi ırmaktan geçsin. Karşıda tekrar arabalara bineriz demiş. Bizim iki kafadar prenses Merve ve Prens kerim yine birbirlerine bakmaya başlamışlar şimdi ne yapacaklarmış ki. Irmaktan geçip ıslanırlarsa kendi ağızlarıyla saraydan kaçtıklarını söyleyeceklermiş. hep zor anlarında yanlarına gelen Asalı adam bu kez niye yokmuş ki? Suya girseler saraydan kaçtıkları belli olacak. O yüzden ne yapacak yapsak ne yapsak diye. Düşünmeye başlamışlar. Akıllarına, ağızlarını bir bezle bağlamak gelmiş ama o zaman da komik görünürlermiş. En iyisi birimizin kini bağlayalım. Şimdilik konuşmamız gerekirse, birimiz konuşuruz. Eğer her şeyi söylemeye başlarsa o anda bezle diğerimiz onun ağzını bağlar deyip anlaşmışlar. Önce prenses Merve sudan ağzını bağlayıp geçmiş karşı kıyıya. Bakmış hiç konuşmuyor. Hiç ben evden kaçtım diye söylemiyor, peşine Prens kerim de geçmiş yeşil akan ırmaktan karşıya ama onda da hiçbir konuşma belirtisi yokmuş. O da hiç evden kaçtıklarını söylememiş. Bir de bakmışlar ki o anda asalı genç adam yine yanlarında belirmiş, ikisi beraber ona hani bu ırmaktan ıslanan evden kaçanları ben evden kaçtım diye herkese söyletiyordu diye sormuşlar. Asalı genç adam, evet söyletiyor. Bizim Prens bizim prenses Merve ve Prens Kerim’de hayır söyletmiyor diye tartışmaya başlamışlar. O anda kafiledekiler bu tartışmayı duyunca yanlarına gelmişler. Ne oluyor, ne oluyor demişler. Bizim iki kafadar kafiledekilere bu adam bize bu ırmakta ıslananlar yalan söylerse ben yalan söyledim herkese diye söyler, evden kaçanlarda biz evden kaçtık diye herkese kendi ağızlarıyla söylermiş dedi. Hani biz evden kaçtık hiç kimseye de söylemedik deyivermişler. Eyvah!!. O anda ne dediklerinin farkına varmışlar şaşkın şaşkın birbirilerine ve etraflarına baka kalmışlar. Evet, tam da genç adamın dediği gibi kendileri herkesin önünde hem de bağıra bağıra evden kaçtıklarını kendi ağızlarıyla söylemişler. O asalı adam gülerek onlara demiş ki. Bakın, söylediniz işte. Hem de herkesin önünde kendi ağzınızla. Bizim iki kafadar kaçak çok üzülmüşler. O sırada asalı adam tamam, üzülmeyin artık demiş. Gülerek anneniz ile babanız sizin saraydan kaçtığınızı zaten biliyordu. Ama sizin bu macerayı tehlikesiz bir şekilde yaşamanız ve ders almanız için beni peşinize takıp sizleri koruyup kollamamı başınız sıkışırsa müdahalede bulunmamı istediler. Şimdi artık eve dönelim, İnşallah merakınızı gidermiş ve dersinizi almışsınızdır. Bir daha anne babanızdan izinsiz kaçmak yok, başınızda güvenilir bir kişi ile dolaşabilirsiniz, merak ettiğiniz yerleri görebilirsiniz. Yalan mutlaka bir gün ortaya çıkar demiş. Asla yalan söylemeyin. Gökten 3 elma düşmüş ikisini Prens Kerim ve prenses Merve elma şekeri yapıp yemişler. Bir tanesinde biz masalı okuyanlar kapmış. Onlarda dilim dilim edip paylaşmışlar.(FATMA DOĞAN 17 EKİM 2024/TURHAL)

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta