Toplum, binlerce yıllık insan uygarlık tarihi geçmişi ile etnik birliklerinin konjonktürde ortaya çıkan sosyo ekonomik ürün paylaşım kültürlüydü. Girişmeleri birey uzmanlık değerleri üzerine örülmüştü.
Bir savaş, sanat olur muydu? Savaş sonrası süreçler, sanatla ilişkilenir miydi?
Bir savaş, var olunuşla ilişkilenip, toplumsal, sosyolojik yeni dönüşümlerle, yapılanışlarla, sürecek bir yapısını ortaya koymadıkça, sırf doğrudan etkiyen etkileşen olgu olay ve sistemler olarak bakılamazdı. Üstelik bu sanat, bir kişi ya da kişilerin ortaya koyabileceği olgusallık da değildir. Görevleşme tepeden uca doğrudur. Ancak kişi ya da kişiler, sürecin trafik polisidir. Sürecin çekirdek işlemcisini olgularılar.
Her tehdit durum, var oluşu gerçekleyen savaşla sonlanabilir. Ancak daha başlangıçta rota tabir edeceğim yol haritasındaki olgulaşıcıların her biri, ayrı ayrı zaman dilimlerinin harcı olacak konulardı. Dış güçlerle mücadelesi, iç yönetimle mücadelesi, toplumun ilişkisel yapılanışı ile mücadelesi vardı. Yetmezdi, yenidünya ilişki düzeni oluşturmasına karşı, toptan eşlenik düşünülmüş olgulaşıcıların her biri diğerine zincirleme olmuştu. Tüm bunlar, toplumsal alanla, sosyal alan, çekirdek DNA sının ortaya konması içenli açılım gerçeklenişinin, sanatsallığıdır. Bir etkileme, etkilenme, dolaylayım süreçleridir.
“Aksi gerekmedikçe, savaş bir cinayetti”. Gazi bunun bilincinde, bunun fevkinde idi. Çevresine hep bu söylemi pekiştirir dururdu. “Yurtta sulh, cihanda sulh” bu söylemin uzantısı, icracı olanın, toplumsal ulus devletle taçlanması olacaktı.
İçinde bulunup, baktığınız yere göre, siz bu “barış” sözünü bir korkaklık, Ya da pısırıklık diyerek cevher de çıkarırsınız! Ya da maziyi bilen, ne yapması gerektiğini, neyi niçin yapması gerektiğini bilen biri olan insanın; “Aksi gerekmedikçe, savaş bir cinayettir” demesini, bir pısırıklık olarak görülmesi, hele ömrü savaşlarda pişmiş biri için, bu söyleme, korkaklık isnadı yapmak, aklın alacağı bir bilinç bilenmesi değildi. Ancak cevher çıkarır denli! Küçüklüklerin, anlaması olsa gerekti. Söz savaşta gelenin sözüydü!
İkinci olaraktan; pısırık ve korkak bir anlayış, mandacı olurdu. Yedi düvele savaş açmazdı değil mi? Bu nedenle bu aptalca karşı söylemin iler tutar yanı yoktur. Ancak, Ata'dan sonra olabilecek süreçle, basiretsiz; zaman ve zeminin durumlara karşı yeteneksizliğin örtülmesi bağlamında, söylenişlerde, bir şiar olabilirdi.
Savaşın ve barışın ne olup olamayacağını, en iyi değerlemesi gerekenlerden biriside, herhalde Sevgili Gazi Hazretleri olacaktı değil mi? Ki bu dahi Gazi'yi, zamandaşlarının önüne geçiren, ufacık; ama en temel, koskocaman sonucu olan, bir büyüklük ve muazzamlık manzumesi idi.
Gazi şunu iyi biliyordu: Osmanlı padişahları için; “Evet, Viyana önlerine kadar geldiler; geldiler de, politikaları ne idi? ” diyordu. Bu öyle üzerinde geçiştirilecek bir söylem değildi. Gazinin hassas olacağı, projeksiyon yapacağı, üzerinde uzun uzadıya düşüneceği zum odak nokta alanlarından birisi de, burası idi.
Kendisine politika yapacağı bir diğeri de; üretmeyen, ürettiğini paylaştıramayan yapıların sürmesinin, ancak, çapul ve yağma savaşlarıyla olası olacağını çok iyi biliyordu. Savaş ve barış tehdidini burada; üretip ürettirmeyen; üretimi paylaştıramayan yapılar içinde yakaladı. Bu ikinci bir zum odaklamasının bir alanı olacaktı. Politikasızlıklar ve ürettirip bölüştüremeyen yapılar, sizin savaş yüzünüzdü.
Objektifi zumlaşamayan, ufacık ayrıntıları odaklayamayan kasıtlının, tutumu budur. Ya da objektifinin zumlaşma yapmaktan, objektifinin odaklamaktan aciz olmasıdır. Mantıkla değil, duygu coşmalarıyla hareket eden kişiler; “Yurtta barış, Dünya'da barış” demeyi, pısırıklık diye tavır edip, ancak kendi perişanlık ve düzeyini düşürecek bir davranışa inmelerini, ne yazık ki, kaçınılmaz yapmaktadır, bu tavırları ile.
Önceki yapı, değişip dönüşmeyen; üretip, ürettirip, paylaştıramayan bir yapıydı. Sosyal adaleti bilmeyen ümmet oluşun keyfini süren yapıydı. Yine ekonomisi, gücü oranında, savaş ekonomisi ve bunu devam ettiren bir yapıydı. 1200 yıl önceden beri süregelen gelenekselliğin daha çok öne çıktığı, modern çağda dahi, aynı tür ilişki biçimiyle dirlik, tımar, zeamet biçiminde bütçe oluşturmaya dayalı ve var olma gerçeklenmeli, dönüşemeyen ama dönüşmesi gereken yapı idi.
Zaten bu ilişkilenişte, toplumlar tarihi ile birlikte, yüz yıldan beridir konjonktürlerin tutumu idi. Osmanlı’da ise bu durum, kendi ayakları üzerinde duramayan, hala bunu 20. yüzyıla kadar sürdürür olan, gelişemeyen yapının, güncel olmayan, politikasızlık belirtkesi idi. Çok zor gerçekleşen ve bunlara tam bir ilişkilenir olamayan değişmeler de, Osmanlıyı salimen kurtaramayacaktı. Osmanlı, rotası 7. yüzyıldan beri süren politikaya yönelmişti Bir yüzü ise batıya bakan, seyreden bir mahmurluktu.
Konjonktür 100 yıldan fazladır kapitalist üretime geçmişti. Kıyasıya bir ilişkilenişler mücadelesi, ilişki alanları var ve yok eden sürecin, yol alışı idi. Bu ilişkileniş Osmanlının cüzi bir tutumu idi. Osmanlı fetih gelirleri hiç yatırıma dönüşmemişti. Yapılan camiler, çeşmelerde yatırım sayılmazdı. Genel yaşanış ve yaşatılış ilişkilenmesi içinde, hala ağırlıklı olaraktan göçerlerin olduğu vakilikti. Yani üretimleri öyle çok çok pazar için olmayan, kendisine yeten, çoban çiftçi yerleşikleydiler. Çok çok geri olacak kısmen toplumsal üretim teknikleri vardı. Bununla birlikte, feodalci aşiret ilişkilenmeleri ve çökmekte olan, dirlik, tımar zeamet gibi gelir ilişkilenmeleri de, ağır aksak gidiyordu. Tüm bunlar, konjonktürsel olmayan bir alışılmayla ve yenisini anlayamamayla, yenisinin teknik ve teknolojisini anlayıp, üretememe pahasına sürüp gidiyordu. Üstelik sosyolojik yapının içinde de olası yeni olacak değişmelere karşı da, kitleleri “İstemezük” diye hareketlendirilebiliyordular.
Sürecek
a href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/btm02.png'/a
Bayram KayaKayıt Tarihi : 31.12.2008 09:56:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/12/31/anadolu-gazi-hareketi-bir-sanat-hareketi-mi-idi-2.jpg)
bizim insanımız hala kulluk olma sevdasında
özgürlük Atatürkün devrimleri onlar için bir şey
ifada etmiyor 20. ci yüz yılda kendilerini
geliştirmemiş sultanlık masalı yaşayanlar
var bunu açıkça ifade eden çıkışlarda var
nereye kadar gidecek göreceğiz bakalım
Tebrikler Zerrin TAYFUR
TÜM YORUMLAR (2)