Seni sevmek demek
Anafartalar'da Samsun'da
Yanmak...
Sivas'ta, Meclisle buluşma
Bacada duman
Paçalardan tutuşmak
Mahşeri vicdanla
Anıtkabir gönüllerde
Gerisi güman...
Evet, Anadolu hareketi, bir sanat hareketi, Ya da en azından bir sanat işçiliği hareketi miydi?
Bir savaş, hele hele de içinde, masumların, çocukların yaşlı ve güçsüzlerin savunmasızların öldürülmesi olan bir şiddet, sanat hareketi olur muydu? Elbette olamazdı.
Ancak savaşınız, sizi, savaşa sürükleyen konjonktürselliğin sürüklenmesinden çıkmıştı. Ama sonucu olgunlaşıcı bir anlamaya dönüşmüştü. Ve süreç tamamen bir mazlumiyet ve masuniyet noktasının, devasa bir uyanışına getirilmişti. Ve ortaya konan savunma direnci, bir katliama, işgale ve emperyalist tutumlaşmaya gitmemişti. Ve çeşitli nedenlerle de olsa, insanlık dışı olgulara dönüşmemişti. Savaş öncesi ülkenin pür melal hali, savaş sonrası ülke ile zaman akışı yönünden, adım adım gelişip, dönüşen bir konjonktürselliğe dönüşmüştü. Ve yeni süreçli konjonktürsellikle siz, konjonktürsel üstü bir uygarlığı hedef alan dönüşme içinde idiniz. Bu ülke savaşını sanata dönüştürmüş demektir.
Sanat da, aklın ve uzluğun; doğayı dönüştürebilmek için, bir karşılıklı etkileme ve etkilenme; karşılıklı yansıyabilme, karşılıklı eylem ve savaş ve mücadele süreci değil midir?
Muzafferiyet, orduların ve komutanların, en temel coşku hakkı iken, bu coşku, bir kırılmacı mestane noktası olabilmenin çelişkisini de, her an beraberinde taşır! Nice badire sürüklenmelerin de bedeli olur.
İşte Gazi hareketinde bu yengi coşkusu, bir mestane (savaş kazanmanın sarhoşluğu ve mağrur oluş) hareketine dönüşmedi. Aksine bir toplusal, güncel akıla dönüştü. Çağdaşlaşma ve ekonomik atılımlar, bir amaçlaşmayla; mamurlaşmaya, bir bilimsel tabanla yükselmenin, estetikçe tutuşturulması yönüne gidildi. Olduğu yerde, bir savaş kazanma sarhoşluğu olaraktan kalıp; yengi sarhoşluğun sürükleyeceği mağrurlukla komşuları tehdide ve komşuları işgal etme gibi bir hamlık macerasına yönelmemiş olması, çok az istisna durumlardan; yön ve yaşam bulma, zanaat ve sanatıdır.
Gazi kurtuluş ahvali yetini tattığında, yüzünde belli belirsiz bir tebessümün ifade dolaştı. Gözler ışıltıya kaçan çakmak çakmaklığın belli belirsizliğinde, ötelere kayıyor, tam da aradığını bulmuş gibisine bir odaklaşma yoğunlaşmasına giriyordu açık açık. Belli ki, yeni kararların arifesindeydi...
Vatan kurtarılmış, padişahîmiz devletlû efendimiz(!) şevketmapın başı salimdi. Tüm beklenti olan, bir hak gerçeklenmiş, bir hakkın teslim edilmesi gerekiyordu!
Hiç kimse ne olup biteceğini sezemiyor düşünmüyordu dahi. Düşmanlar bile, bir planın hezimetinden, yeni bir planlarının hazırlık sırıtmasına el ovuşturarak, sıranın gelmesini bekliyorlardı. Beklenilen yeni durum da, Anadolu'nun gelip, ekonomik istek ve taleplerle karşılarında diz çökmeleri idi.
Sakarya'da, Dumlupınar'da, İnönü'nde, Anafartalar da yakılan ateşler, İzmir'le, İzmir! İn kurtuluşu ile vuslatına ermiş, şenliklerin coşkusu yoruldukça soğuğun ve sönümleşmenin sıra durur gerçek zamanı kendisini hissettiriyordu.
Akşamdan kalmış gibi, gözleri ovuşturarak ayağa kalkan Anadolu insanı; dış âlem gibi, kendisi de adeta şaşmanın temsilciliğini yaparmış gibi, olup bitenin inanılmazlığına hoyratlındı. Oysa tamda o anda Anadolu'nun ortasında; Anadolu'nun kalbini, tutuşmuş gördü. Anadolu kalbinden yanıyordu. Anadolu ciğerlerinden tutuşmuştu. Bu iyiydi. Acıyı, heyecanı duymak, yaşamı algılamaktı. Yüreğinde belli belirsiz, ne olduğunu anlayamadığı, yapması gereken bir yanmanın, yakan, tutuşturan; sürekliliğe dönüşen kıvılcımlanmaları, onu göreve; onu dayanılmaz bir var oluşun, yükümlenilmesini arzulatıyordu...
İşte asıl şaşılan, adeta mucize üzerine mucize algılatan, bir kuyumcu sanat işçiliği ile olgulaşan oluşum ve var edilecek sanat eserinin, algılanışlar çevresinde kuvveden fiile geçişi idi bu. Tutuşmuştu, harını sarılmamak mümkün değildi. Her yer yangın yerine dönmüştü. Mekanik badire, bir dünyanın zorunlu, sosyolojik ve toplumsal evrim ve devrim koşulların, başlangıç süreçlerini var ediliyordu. Küllerden Anadolu insanının toplumsal temelde uluslaştığı, bir muzafferlikten, diğerine sardığı, toplumsal ulus devletini, Türk Toplumu Ulus Devleti, pırıl pırıl, yıldızsı aksedişle konjonktür içinde yerini alacaktı.
Sürecek
a href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png'/a
Bayram KayaKayıt Tarihi : 2.1.2009 12:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

DEĞERLİ BİR DİZİ DEVAM EDİYOR. KALEM DAİM OLSUN HOCAM.TEBRİKLER.
TÜM YORUMLAR (1)