Yıl 1071 de Atam Alparslan seni ilk kazandığında,
Hani Malazgirt kırsalında o ilk karşılaştığınız zaman.
Onun beyaz kefeninden ter, kılıcından kan damlıyordu.
Sen ise dört bin yıldır nice medeniyetler emzirmiş olan koca memelerinle çıplak ve tedirgin duruyordun.
Sütünde kesilmişti,
Zira üzerine yeni adım atmış
yel gibi gezinip boğa gibi tepinen
Türk'ün bu yabancı atlarının çelikten bacakları
Korkutmuştu seni.
Sonra atlarımızdan indik,
Onlar dünden kalan süt çimenlerinle beslenirken
Bizler kılıç ve oklarımızı ellerimizden bırakıp
Saban ve çapalarımıza sarıldık.
Şaşırmıştın ki haklıydında,
Çünkü bu sert bakışlı usta savaşçılardan
Toprağına ilgi beklemiyordun.
Oysa üzerini yakıp yıkmak
Bağrını toz duman etmek değildi niyetimiz
Ovalarını yangın, dağlarını yangınla doldurmak değildi.
Şefkat, verim, doymak doyurulmak
Sevgi istiyorduk.
Uzaklardan gelmiştik kucağına,
Garip, yetim ve öksüz bir millettik biz
Doğduğumuz öz yurdumuzdan ayrılmıştık..
O srbep kinliydik, kızgındık belki kııcıydıkta,
Fakat çok büyük yüreğimiz olduğu kadar
gönlümüzde vardı.
Bizi tanıdıkça sevdin, sevdikçe daha da tanıdın
Cenazelerimiz gördün
Türkülerimizi duydun ve gördün
Halkımızın oyunlarını.
Yaşlımıza, gencimize, çocuklarımıza
Gelinlerimiz kızlarımıza oğlanlarımıza
Yorgun sığırlarımız ve köhne kağnılatkmıza açtın sineni
Öz yurdumuzda görmediklerimizi sende gördük
Yemediklerimizi senin yeni sofranda yedik.
Ne sabqndan ne çapadan
Ne de ok ve kılıçlarımızdan vazgeçtik
Asi bir at başı gibi sürdük seni ileriye
İman ile gâzâ
Ülkü ile Hak için
Aşk ile millet
Gururla devlet için
Savaştık.
Savaştıkça kazandık, ve büyüdük
Dünya'ya hükmeder hale geldikse
Bu bizim ırkımızın yüreğimizin gücü kadar
Senin bize yedirdiğin
O helal ve pak ekmeğin kudretindendi.
Ceddim Osman'da sana ne düşkündü bilirsin
O söğüt ağacı altında yedirdiğin lokmayı unutmadı hiç
Üç kıta'da hüküm sürerken dahi
İlle sen yetiştiresin diye koynuna yolladı şehzadelerini.
Güldük kahkahalarımızı
Ağladık gözyaşlarımızı
Vurulduk al kanımızı
Öldük naciz bedenimizi
İndirdik kutsal toprağına.
Uzun yüzyıllar gecirdik beraber
Yıllarki ah ne yıllar,
Sonra gücün rehaveti çöktü üzerimize
İçimize kapandık
Köhneleştik
Hantallaştık
Çürüdük bilmeden bilemeden
Ve su ve düşman,
Onlar uyumadı biz uyuduk
Yedi düvel bir anda çullanıverdi üzerimize
Habersiz, bilgisiz, zayıf yakanıverdik.
Birer birer kopardılar kardeşlerinden
Her parçanda bizimde özümüz koptu özden
Akın akın uğurladık mechule doğru evlatları
Bir dönülmeze umutsuzca umuda gitti kınalı kuzuların.
Cepheden cepheye koştu
Durup dinlenmeden yorgun
Ve garip şehit düştü evlatların
Yenildik..
Sonra düşman gelip çöktü pahitahtına,
Demirden pençelerini geçirip boğazlarına
Seni işgal bizi esir ettiler
İzmirden dalarak karın boşluğuna
Adana, Maraş, Antep, Kars
Manisa,Uşak, Afyon, KÜtahya
Bütün iç organlarına kanser gibi yayıldı düşman.
En mahrem alanlarda tecavüze uğrarken
Biz güçsüz kaldık bakamadık sana
Sen utandın bakmadın bize
Çektin ay yıldızlı kutsal örtünü üzerine
O halde bile kendine değil
Oluk oluk sütünle büyüttüğünve o sütün hakkını vermek için ırmak ırmak kanını sana döken
O garip, o fakir, ve o onurlu evlatlarına ağlıyordun sen.
Her bölgene urularak diz çökmen için zorlanırken
Kendi memenden beslenen
Süt çocuklarından bile ihanet gördün sen..
Liderimiz Atatürk
Bandırma vapuruyla gözyaşının sularıyla
Yanaklarından süzülerek
Başından ayrılıp
Bağrın Samsun'a indiği zaman
Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara
Umudu içinden geçiriverdin.
Çıkardın koynunda son kalan evlatlarını
Ağızları süt, gönülleri oyun kokuyordu daha
O kadar küçük o kadar masum ve okadar cesurdular
Onbeşlik Memetlerin ardına
Düştüler yetmişlik Nene hatunlar
Yorgun kağnılar önünde yürürken dedem
Teri akıyordu alnından
Çukurova pamuğuna karışmış sakallarına
Yürüken direndiği bastonu sendendi sendin
Kağnıyı çeken yorgun öküzün
Otunla doyup suyundan içmişliği kadar
Gün boyu saban çekerek
Terini sana dökmüşlüğü
Ağacın altında dinlenmişliği vardı.
On kırık mavzer
Bin çelik süngü
Obanın yörükleri düzün efeleri
Azimli ve güçlü Kürt neferleri
Cesur ve uyanık çerkes beyleri
Laz'ın deli kudreti altı patları
Sunni'nin kıvılcımı Alevi'nin Alevi
Kenetlenmiş bir ULus tek parça yürek
Aynı yaşam
Aynı ölüm
Aynı namusla
Öldük ve dirildik..
Ve o yorgun kağnılar yendi kamyonu
Düştüğümüz yerden kalktık
Zira biz böyle bir halktık...
Yüreğine bir kor gibi bastın şehitlerini
Onbeşlik memetle nice nene hatunlar
Aynı mezara aynı yaşla sığdılar
Yarandan önce sardın yaralarımızı
Oyalı yazmalar kan
Kınalı avuçlar al al oldular
Yine sen verdin herşeyin ilacını
Pınarlarında kalan son temiz suyu
Düşmana çiğnetmediğin son lokma ekmeği
Örselenmiş halinle son şefkati verdin.
Seni kurtarmıştık
Mutluduk
En büyük bayramdı
Baştan başa çiçeklerle süslemiştik seni
Nasılda yakışmıştı üzerine
Atatürk'ün hediyesi
Cumhuriyet gelinliği...
Nasılda mahçuptun
Bir genç kız gibi al al olmuştu
Dağ yanakların
Ovaların gaziydi ama
Şenlenmişti şehir dudakların..
Hüzünlüydün
Çünkü bizim daha o an unuttuğumuz
ve daha da unutacağımız
Görüp bilmediğimiz hikayeleri olan
Aslanlarına yanıyordun sen.
Ezelinden ebede
Memenden ayrılık cepheye
Yaşamdan ayrılıp ölüme
Daha filizlenmeden toprağa koşan
Evlatlarının kıymığı vardı elbet içinde..
Yeni elbisene sevinemedin bile
Göklere kaldırdığımız
O nazlı
O garip
O kutlu
Ve o şanlı bayrak
Bizi gururlandırdığı kadar
Seni duygulandırıyordu.
Ardından yine o eski bereketinle kalktın ayağa
Açtın yine sinenelerini
Çağladı soğuk ve gür pınarların
Uçsuz ovalarından fışkırdı başak
Meyveden ağaçların eğdi başını..
Dal'a kuş yuva yaptı sarı inek buzağa
Kır at kısrak doğurdu
Koyunlar kuzuladı
Dönmeyen mehmetlerin mehmetleri oldu
Onların da mehmetçikleri
Pınar'lardan su çekerken Ayşeler
Başında tazelendi sevdalar
Tekrar büyüdük güçlendik dirildik
Gidipte dönmeyenler unutulmadı hiç
Ana doldu heryer
İakin babalar hep eksik kaldı...
Heyy
Güzel Anadolum
Srn bakma şimdi kendi suni kavgalarımıza
Bakma din, dil, ırk sürtüşmelerimize
Bakma seni ortadan kendi elimizle
Kendi gayretimizle bölerek
Düşmanın yapamadığını
Biz yapacakmışız söylentiletine
Heyy güzel Anadolum;
Geçiçi yaşamın en huzurlu yanı
Öldüğümde bağrında ebedi uykumu bilmektir.
Bu hasret yük eder bana bu canı
Kavuşmak
Toprağında sende ölmektir...
Kayıt Tarihi : 1.5.2017 16:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Abdullah Aydın](https://www.antoloji.com/i/siir/2017/05/01/anadolu-destani-13.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!