Ben Anadoluyum...
Yıllar yılı susuz kaldım, yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur, yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir değil. Bir ANADOLU inlemesidir. Şair i Tanırım UZAKTAN...Bostancı'da günlük yazıları gönderdiği günlerden hatırlarım...Yazdığına alın terini karan-karıştıran ender yazarlarımızdandır. Yazdığını hissetmediyse yazmamıştır. Hangi mısrasını 'burası olmamış' diyebiliriz ki? Şiiri yudum yudum içelim... Belki olur ruhumuza ilaç.
Ellerinizden öpüyorum Aziz şairimiz. Çoktan beri böyle 'ilaç' ŞİİR OKUMAMIŞTIM. GÖZÜM GÖNLÜM AÇILDI.
Mehmet YUSUFLAR
Anadolu denilince aklımıza yokluğun,acının ıstırabın gelmesi,Anadulu'nun kendi zenginliğinin bir sonucudur.Bu zenginliğin üzerinde oturanlar hiçbir zaman rahat yaşatılmayacaktır.Her nimetin bir bedeli vardır.Dış güçler elinden geleni her dem yapacaktır.Güçleri yetmediğinde de bizim gölgesiz ağaçlarımızı kahraman gibi bize sunacaklar.
Yavuz Bey'e Allah uzun ömürler versin.Tam bir Anadolu sevdalısı bir şair.Bu güzel şiirinden ötürü tebrik ederim.
Muhterem Yavuz Bülent'in şiir sanatına yakışan güzellikte bir şiir.Ancak Anadolu'nun bazı kısımları böyle görülse de;artık pek çok yerleşim birimimiz, özellikle kaza ve kentlerimiz hiç de böyle değildir.Hattâ bir çoğu zaman dışı lüksü yaşamaktadır.Bazan içmeğe ayranımız olmasa da, şeye gitmekte olduğumuz bineklerde en lüksleri kullanmaktayız.Şiirin yazım tarihi hayli eskidir, şimdi aynı karamsarlığı eminim şiirin yazarı da yaşamamaktadır.Şiirin güzelliğinden dolayı tebrik, görevimizdir.Enver Özçağlayan
Şiir, Şairin dünya görüşüdür.Bu mısralarda anlatılanlar doğru mudur, değil midir? sorusunu aklıma getirtti. Anadolu'muzun
KÖY insanları öylesine cömert öylesine sağlam bir mizaca sahip ki açlığı ilaçsız-lığı, ağaçsız lığı kırbaç lamayı
asla kabul etmezler. Öylesine onurlu insanlarımız vardır.
Muhtaç değiller, Haçı bilmezler, taç istemezler. Yüzleri ak, alınları açıktır.Şairi bu manalı şiirinden dolayı kutlarım. ANADOLUYU gezmek görmek bilmek lazımdır.Saygılarımla.
aradan geçen onca yıllara rağmen,aynı resimdir yaşadığım üstadım!..sadece ben yaşlandım,o kadar!:)))))
'aslında
ne eli kılıçlı kahramanıydık çekilen filmlerin
ne de dünyayı bize vermişlerdi
haritada yer bulamamıştık zaten!..'
diyesim geldi ki;bir şiirimde dedimdi zaten:)))
harita çizmesini,yedeksubaylık yapan ilkokul öğretmenim öğretmişti bana. adı Bekir,soyadı ...çizdiğim o haritalar sayesinde öğrenmiştim ülkelerin dünya üzerindeki yerini,sınırlarını,şehirlerini,dağlarını,göllerini,ovalarını,denizlerini...doğu ile batıyı,kuzey ile güneyi...şimdi neden anlatıyorum ki bunu dersiniz? çünkü;şimdilerde bunları öğreten öğretmenler var mı diye merak ediyoruum da ondan...olsa bile okulları ateşe veriliyor!..çok üzülüyorum çokkkkkkk...gerçi bunları öğrenmeye niyetli öğrenciler de yok artık,neyse!..
herkese saygılarımla...
bir garip arabesk midir..yoksa kaderin bir cilvesi.. tarihin bir işvesi ya da başka bir şey midir nedir bu..
neden Anadolu denilince dert çile ızdırap hasret yokluk ayrılık vb vs gelir..tamam bunlar mebzuldür anadoluda da..gayet güzel şehirler mutlu insanlar (gerçekten mutlu) yemyeşil ormanlar akarsular denizler göller sayısız çeşitlilikte hayvanlar her ama her güzellikten de gayet bolca vardır anadoluda..zaman yavaş akar..hayat kendisiyle savaşılan yarışılan bir düşman değil..beraber yürünen bir dost gibidir orada..neden bu arabesk neden bu acı sevicilik..şairin duygusuna şiirin ruhuna saygımdan asla bir şey yitirmeden sormak istediğim şeyi sorabildiğimi umuyorum..
@..
Hocamızı tebrik ediyorum, çok anlam yüklü dizeler...
Selamlar...
bu kuralların ne denli sıkıntılı olduğuna ilişkin, yazım şekli konusunda okuduğum en müthiş öykü aziz nesin dendi..
mamafih* maamafih* mâmafih* mamafÎh * ve şimdi hatırlayamadığım başka yazım şekilleri.. tam yedi yazım şekli ve yedi kez işinden kovulan bir tahrirat memurunun hikayesiydi bu
hatırlamışken not düşmek istedim..
:)
elbette kurala göre doğru söylüyorsun naci üstat.. ama bak ben üstat da diyemem..çünkü farsça üstad kelimesi osmanlıca harflerle yazılışında üstad diye yazılır..hatta dz arası bir sestir o..bazan eski alfabede omega işareti ile atnalı şeklinde gösterilirdi..sanırım bizzat belletmen talim etsin diye...osmanlıca dedimse aslında arapça veya farsça bir lisandan söz etmiyorum..harf devrimine kadar türklerin kullandığı alfabe ve yazım kuralları sözünü ettiğim durum..zaten latin alfabesine geçişte kızıl kıyamet bu yüzden koptu...ünsüzlerin kelime sonundaki durumu eski münevverlerle, yeni aydınlar arasında alışkanlıkları terk edip etmeme konusunda büyük tartışmalara neden oldu..
bu yüzden bizim yazım klavuzu da sürekli değişti durdu..bugün şiirinin altında bulunduğumuz değerli şairin belki de en önemli yönü türkçe nin ve özellikle kelimelerinin doğru kullanımı konusundaki titizliği..bu hususla ilgili yıllarca televizyon programı yaptığını biliyoruz..
konumuza dönersek feryat sözcüğü de tıpkı üstat sözcüğü gibi farsça bir sözcük..mesela feryat eski osmanlıcada feryad olarak tek bir yazıma sahipti...çünkü zaten söylenişte arkasında bir ünlü varsa dudak bunu otomatikman feryad haline dönüştürüyor..mesela feryat ü figan denilmiyor..yazım klavuzunda da bunu böyle yazamıyoruz. feryad ü figan diyoruz.fakat feryat etmek sözü okunuşta t ve e harf takibinden dolayı zaten feryadetmek haline dönüşüyor..
arapça ve farsçadan gelen sözcüklerinsondaki harflerinin t olmasının kural olduğunu söylüyor..ancak sonradan öyle bir istisna listesi yayınlıyor ki yani d mi? t mi? olacak şaşırıyorsunuz
mesela isim anlamındaki ad sözcüğünü at yaparsanız anlam bir hayvana dönüşüyor..veya yâd sözcüğü vardır.. eller anlamında bunu yat yaparsanız hem bir emir kiipi hem de bir deniz aracı oluyor..mesela tat sözcüğü..ben tat almak olarak bunu yazamıyorum..çünkü tat deyince aklıma önce dilsiz ahraz anlamı geliyor..
adet dediğimiz kelime de öyle..bundan türemiş çok fazla sözcük var..o kelimelerde adet in sonundaki harfin d olduğunu biliyorsunuz.. müteaddit derken mesela..adetlerce anlamıda veya mutat derken..belli adet periyotlarında anlamında kullandığımız..ta 'dat alanı vardır askerlikte askerlerin sayıldığı alan..adetlendiği alan..
hasılı..
sözlük ve tdk nın son söylediği esastır kurallara göre...ama inanın sözlük kuralları hep tarışılcaktır yukarıda saydığım ve sayamadığım bissürü nedenlerle..
ama uyarınız için doğrudur diyorum ve teşekkür ediyorum
içime sinmiyor olsa da kurallar esastır elbette...sinmiyor mu? sinmeyor mu..mesela 14 yüzyıl yazımlarında bu sözcük sinmeyor...
:)
Harika!
Bu şiir ile ilgili 48 tane yorum bulunmakta