.................İmr’ül Kays’ın diliyle
Zehirli elbiseyle
Soyulsun baştanbaşa derim
Asılmasın duvarına Kâbe’nin
Yedi kez yedi yerde kalsın şiirlerim
Yağmalansın Mısır ketenlerinden Sukû Ukâz
Taif yansın, sökülsün o kutlu dört ay, şom takvimlerden
Yağsın öksüz karanfiller, yağsın öksüz panayırlara gökten.
Bu dağın eteğinde yatan bir prenses beni bekler
Üç adım Ankara’ya İdris Dağı işte bu yer
Komşum olan kadın, yolum sana çok yakın
Duracağım, durdukça İdris Dağı
Yanımda duracaksın sen de
Gariplerin garibi
Akrabayız bak...
Bak!
Bak ve gör!
Sonra da kork içindeki korkulardan
Senden sana sin...
Bir göze düşmüş asmalardan üzüm ey!
Karşıda Elmadağı, sevdalıyım sana
Anladın mı iki gözüm hey! ..
Şimdi deniz mavisi bir türbede sessiz
Asırların gizemini taşıyorum perdesiz
Yas inmesin ardıç diplerine
Yas sinmesin kına taşlarına diye
Duada dilim,
Yanımdaki prensesin dileğidir:
“Yasin’e söyleyin okusun yasin...”
Kulak verin aruzumun sesine
Doldurdum muallâkamı tümden
Gülceci bir şairin
Selçuklu heybesine...
*
Masal Dağında kalan önceki sevgililer
Nasıl ağlattılarsa, bu da aynı olacak.
Yamaçlardan aşağı kayarak birer birer
Som altın hatıralar yüreğime dolacak.
Ummulhuveyris gibi akşamların ufkunda
Yas tutarak güneşler son baharda solacak.
Ve de O’nun komşusu Ümmül Rebab yüzünden
Mütebessim bakışlar silinip kaybolacak...
O iki sevgili ki ayağa kalksalar ah!
Nazlı saba rüzgârı gül, karanfil kokacak.
Gözlerimden akan yaş boşanarak göğsüme
Omuzda kılıcımın sırımı ıslanacak.
Unutmadın değil mi, mesut günler gördün Kays? !
Cümle kızlar bir olup göllerde yıkanacak.
Ve o gün, gizlendiğin çalılar arasından
Kızlar suya girince usulcacık çıkacak...
Teker teker toplayıp bütün elbiseleri
Kahkahayla gülerek yine gönlüm uçacak.
Anadan üryan kızlar şaka içinde ciddi
“Elbisemi ver ey Kays! ”diyerek yalvartacak.
En sonunda Fatima, o ne ay’dı ya Rabb’im?
Sökerek yerlerinden dağları kopartacak.
Sudan çıkan kızlara altındaki deveyi
Keserek kebap yapıp yeniden kızartacak.
Bir sevdalı Kays’ım ben, kavrulan şu kalbimi
Çıkarıp ta göğsümden ikramda bulunacak,
Sonra yaya kalınca aynı deve üstünde
Fatimayla birlikte mahfede saklanacak.
Rahat mı durdun ey Kays, mahfede söyle rahat? !
Ateşinden Fatima cayır cayır yanacak...
Mustafa CEYLAN
DEVAMI VAR-
Mustafa CeylanKayıt Tarihi : 31.8.2011 02:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İMR'ÜL KAYS VE MUALLÂKA İmr'ül Kays, Arap Edebiyatının gelmiş geçmiş en ünlü, en muhteşem şairi. Hattâ dünya edebiyatına da adını silinmez bir şekilde yazdırmış bir şairdir. Kasidenin piri sayılan ve İslâmiyet öncesi, Arap şiirinin en zirvesinde bulunan şairin, bir de 'divanı' bulunmaktadır. İslâmiyet öncesinde Araplar, eşhürü hurüm diye anılan 4 ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Recep) aralarında meydana gelen kabile çarpışmalarına son verdiklerinde, muhtelif yerlerde panayırlar kurarlarmış. Bu panayırların en meşhuru Taif şehri civarındaki Sukû Ukâz denilen panayırmış. Burada alış veriş yapılır, şiirler okunurmuş. Ülkenin en gözde şairleri arasında adeta bir şiir yarışması düzenlenirmiş. En beğenilen şiirler de Mısır ketenlerine yazıldıktan sonra, Kâbe'nin duvarlarına asılırmış. Özellikle 7 ASKI-7 MUALLÂKA adı ile anılan 7 KASİDE bu şekilde beğenilmiş ve asılmış; edebiyat tarihine de geçmiştir. Burada benim çabam: Yeni çağın yeni Edebî Akımı GÜLCE' nin önerdiği ŞİİR TÜRLERİ ile, bu 7 ASKI - 7 KASİDEYİ günümüze güzel dilimiz Türkçe ile getirmeye çalışmaktır. Okumuş olduğunuz dün (KAFİYENİN EFENDİSİ) başlıklı şiir ve bugün kü (ANADAN ÜRYAN KIZLAR) başlıklı şiirler, bu 7 askı'dan en ünlüsü olan İMR'ÜL KAYS'ın muallâkasının iki bölümüdür. Nasip olursa, üzerinde çalışmalarını sürdürdüğüm diğer bölümler ve diğer muallâkaları da sizlere takdim edeceğim. Gelelim İMR'ül KAYS'a... Yazılı kaynaklara göre, benim doğduğum yöre olan ANKARA-ELMADAĞ ilçesi' NİN YEŞİLDERE BELDESİ'nde bir türbede yatmaktadır İmr'ül Kays. Yöre halkı-ARAP UŞAĞI adı ile anılan sülâle tarafından türbenin bakımının asırlardan beri babadan oğula geçecek şekilde yapılıp geldiğini söylemektedir. Seyit CEMALETTİN adı ile anılan bu türbe ve içinde kabri bulunan 3 kişi-mezar hakkında, fazlaca bir şey bilinmiyor. Yaptığım araştırmada, Seyit Cemalettin' in AFYON' da medfun olduğunu tespit ettim. Cemalletin adını, CEMAL=YÜZ, GÜZEL YÜZLÜ anlamına da gelebileceğini dikkate alarak, SÖYLENCEYE GÖRE, BİZANS İMPARATORU JÜSTİNYANUS'un kızını kendine âşık eden bu şair muhteşem şiir dili yanında, son derece yakışıklıdır da. İlerleyen zaman içinde edebiyat araştırmacılarının bu konuya eğilerek, doğduğum yörenin topraklarında yatan ve Bizans İmparatorunun hediyesi olan zehirli bir elbisenin etkisiyle orada ölen ve adını-sanını bilmediği bir prensesin mezarının yanına gömülmesini bir gün önce söyleyen İmr'ül Kays, başta Mevlâna olmak üzere, bir çok islâm şairinin hattâ AKİF'in bile dikkatini çekmiştir. İslâmdan önceki cahiliyet döneminin şiirini yansıtan 7 askıyı aslına uymaya çalışarak günümüze getirmeye çalışan kalemimizin Allah, inşalllah yâr ve yardımcısı olsun. Herkese saygılar ve selamlarımla... Mustafa CEYLAN **************************************************************** İMRÜL KAYS'ın ÖZ GEÇMİŞİ HAKKINDA BİR İNTERNET KAYNAĞI: (((Şairlerin Efendisi: 'İmrul'l Kays' Miladın 520. yılı civarı Necid’de doğmuştur.Babası Hadramut ve Yemame’de hüküm süren Kinde hükümdarlarından Hucr b.Haris dir. İmruülkays, babasının sarayında, binicilik, ok atma ve savaşmayı öğrendi. Annesi Rebianın mensub olduğu Tağliboğulları kabilesine sık sık gidip geldiğinden,Arap edebiyatında kahramanlığıyla tanınan dayısı Mühelhil b. Rebia’dan ders alarak şiirde yüksek bir seviyeye ulaştı. Başıboş,serseri ve eğlence düşkünü olmasından dolayı babası onu yanından uzaklaştırdı.O da kendisine katılan bir grupla kabilelere saldırıp ganimet almaya ve günlerini eğlence ile geçirmeye başladı. Esedoğulları isyan ederek babasını öldürdü. İmruülkays bu haberi aldığında Yemen’deydi. Esedoğullarından en az yüz kişiyi öldürüp babasının intikamını almadıkça içki ve eğlenceden uzak durmaya yemin etti. İmruülkay’ın bu kararını öğrenen Esedoğulları bir barış heyeti gönderdi. Fakat İmruülkays onları o devrin intikam alameti olan siyah sarıkla karşıladı. İmruülkays Bekr ve Tağlib kabilelerinden aldığı destek kuvvetle düşmanlarını mağlub ettiyse de kini dinmemişti, hala tatmin olmamıştı. Ancak müttefikleri kendisine daha fazla yardımcı olmayı reddettiler. Bu arada Kisra Enuşirvan Esedoğullarının koruma talebini kabul ederek yardım gönderdi. Bu yeni güçle başa çıkamayacağını anlayan İmruülkays, önce Gassani Meliki Haris b Cebele’ye sonra onun yönlendirmesiyle Bizans Kralı Justinianos’tan yardım istemek üzere İstanbul’ a hareket etti. Justinianos başlangıçta yardım etme eğilimindeydi. Fakat sonra araya jurnalciler girip İmruülkays hakkında olumsuz şeyler söyledi. Bunun üzerine Justinianos yardımdan vazgeçti ve İmruülkays’a zehirli bir elbise hediye etti. İmruülkays dönüş yolunda iken zehirli elbisenin tesiriyle vücudunda yaralar çıkmaya başladı. En son Ankara’ya ulaşabildi.Ankara’da öldü. Mezarının Altındağ veya Elmadağ’da olduğu söyleniyor. Aile ve kabile geleneklerine uymayan davranışları ve babasının intikamı almak için Zü’l-halasa adındaki putun önünde ok falı çektiğinde falın olumsuz çıkması üzerine okları putun başına fırlatması gibi isyankar tavırları İmruülkays’ın hür fikirli bir kimse olduğunu göstermektedir. Yedi meşhur muallaka arasında ilk sırayı alan uzun kasidesine iki kişiye hitapla başlaması, arkadaşlarını durdurup sevgilisinin göç ettiği yerde yok olmaya yüz tutmuş izler ve kalıntılar önünde kendisiyle birlikte ağlamaya davet etmesi ondan kalma bir gelenektir. Bir diğer rivayete göre İmru'l Kays Kuran-ı Kerim ayetlerini okuyunca bu nasıl bir kelam bu insan kelamı olamaz demiş, yanındakiler bu kutsal kitabımız Kuran-ı Kerimdir Hz. Allah'ın kelamıdır deyince bundan daha iyi bir şiir yazamam diyip arap yarımadasını terk ettiği söylenmektedir. KAYNAK: http://www.habertarih.com/islam-tarihi/k...-kays.html)))
üzerinde çok şey söylenecek ve yazılacak bir tema seçmiş ve usta kaleminizden dökülen anlamlı ve düşündürücü dizelerle bize aktarmışınız, tebrikler.
Teması, tekniği, anlamı ve bizlere ulaşan etkisiyle mükemmel bir eser... (Tam Puan + Ant.)
Sevgiyle, esen ve esinlerle kalınız...
Nafi ÇELİK
İslâmiyet öncesinde Araplar, eşhürü hurüm diye anılan 4 ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Recep) aralarında meydana gelen kabile çarpışmalarına son verdiklerinde, muhtelif yerlerde panayırlar kurarak alışverişler yapıp, şiirler okurlarmış. Bu panayırların en meşhuru Taif civarındaki Sukû Ukâz panayırı. Ülkenin en gözde şairleri arasında ( adeta şiir yarışması gibi) etkinlikler düzenlenir, en beğenilen şiirler Mısır ketenlerine yazıldıktan sonra, Kâbe'nin duvarlarına asılırmış. Özellikle 7 ASKI-7 MUALLÂKA adı ile anılan 7 KASİDE bu şekilde beğenilip asılarak edebiyat tarihine geçmiştir.
Şair, GÜLCE' edebî akımının önerdiği ŞİİR TÜRLERİ ile bu “7 ASKI - 7 KASİDE “ yi güzel dilimiz Türkçe ile günümüze aktarmaya çalışırken; yeni nesile, geleceğe de bir miras olarak emanet etmeyi amaçlamış.
Nitekim bu çalışmanın bir önceki ve başlangıç ayağı olan “ Kafiyenin Efendisi” ile aynı tarihin, yani İslâmdan önceki cahiliye döneminin şiirini yansıtan 7 Askı' yı, görkemli geçmişiyle (aslına sadık kalarak ) şiirleştirip günümüze taşımayı, kendi çapında disipline ederek farklı bir seri oluşturmayı görev bilmiş, amaç edinmiş.
Gelelim İMR'ül KAYS' ın kısa öyküsüne;
Rivâyet odur ki; BİZANS İMPARATORU JÜSTİNYANUS’ un kızını kendine âşık eden İMR'ül KAYS; muhteşem şiir dili yanında, yakışıklı, babayiğit yanıyla da dikkat çeker. Kızına âşık olduğu için Bizans İmparator’ u tarafından (dost görüntüsü altında) hediye edilen zehirli elbiseyle cezalandırılır ve hemen oracıkta son nefesini verir. Bir gün önceden de, adını-sanını bilmediği bir prensesin mezarının yanına gömülmesini söyler.
Ve tabii, yazılı kaynaklara göre de ; şairin doğduğu topraklarda ( ANKARA-ELMADAĞ ilçesi' NİN YEŞİLDERE BELDESİ’NDE) bir türbede ebedî istirahatına çekilir.
Başta Mevlâna olmak üzere, birçok islâm şairinin hattâ AKİF'in bile dikkatini çeken İmr’ül Kays' ı ; yeniden diriltmek… Tarihi ve şiiri birlikte harmanlayarak beslendiği kültüre karşı sorumlulukla, aidiyetlik duygusuyla yeni şeyler söylemek ister şair.
Bir döneme ait sosyal, kültürel, toplumsal yapıya, yaşama, tarihe ve şiirle birlikte edebiyata dair renklerin iz düşümü olan bu değerli çalışma, şiirin kahramanı İmr’ül Kays’ ın ağzından hikâyelendirilerek can bulmuş, çiçeklenmiş yeniden şiirin efsunkâr ikliminde . Değerli kaleme, ustaya saygıyla, dostlukla, teşekkürle…
TÜM YORUMLAR (5)