ANA KOKUSU
Karnına çekip, yapıştırdığı dizlerini, kollarıyla sarıp birbirine kenetlemiş,alnını diz kapaklarına yapıştırmış,hareketsiz oturuyordu.
Gözleri kapalı,sanki sinir uçları boşa alınmışçasına,hiçbir şey hissetmiyor,duymuyor,adeta tüm duyguları buz tutmuştu.
Adının seslenilmesi üzerine,rüyadan uyanırmışçasına,başını kaldırıp,gözlerini açtı.Dışarıdan birilerinin Kur’an okuyan sesleri yankılandı kulaklarında.
Teyzesi başucunda dikilmiş,
-Kızım,bomboş böyle bu odada oturup durman doğrumu sence? Hiç değilse bir “Yâ-Sin” okusaydın.Sonrada kadıncağızı yalnız bırak.Günlerdir çektiği acıları dindi elhamdudillah.
Hem sende uykusuzluktan,açlıktan perişan oldun.Herkes ağlayıp,paylaşıp acısını bir şekilde hafifletmenin yolunu buluyor.
Yine sen her zamanki gibi zehirini içine akıtıyorsun,çocukluğundan beri hep farklısın herkesten.
-Teyzeciğim,Kitabın Sahib’i ölü bedenler, ölü ruhlar için değil,bilincinizi diri tutun,dirilin,hayat bulun diye gönderdim tüm “sözlerimi” diyor.
Annemin imtihanı bitti,defteri dürüldü.Milyon kere “Yâ-Sin” okusam ne fayda?
Hem sen endişe etme,ben iyiyim.Lütfen beni biraz daha yalnız bırak,birazdan çıkacağım bu odadan.
Çatlarcasına ağrıyan,ağırlaşan başını tekrardan dizlerine yasladı.
Eskiye,ta eskiye,aklının erebildiğince eskiye aldı götürdü anıları.Kalabalık bir ailenin en yaramaz,en çok soru soran,aklına yatmayan hiçbir cevapla mutmain olmayan çocuğuydu.Zamanı geriye saran hafızasında yer etmiş anılarda,sisler arasından berraklaşıp ön plana çıkan karelerde, “elindeki kumandaya” basıp durdururcasına, zaman ekranında dondurup, tekrar o günleri yaşıyordu.
Her zaman ilgisini çekip, bir türlü akıl erdiremediği bir gizeme takıldı yine.
Kardeşleriyle yaramazlıklarının doruğa ulaştığı anlarda, annesi, odadan çıktığı anda her zaman nedense hep elektrikler kesilirdi.Daha önceden masanın üzerinde hazır olan mum yakılır,kendisinden büyük ve küçük kardeşleriyle birlikte hep aynı oyunu oynarlardı,masal faslından önce.
Annenin gözleri bir tülbentle kapatılır,kardeşlerinin,anne ve babalarının toplam 8 adet giyilmiş, yani üzerinde ten kokusu olan giyecek sırayla anneye verilirdi.Burnuna götürüp,uzun uzun kokladığı giysiyi iade ederken her defasında,kime aitse doğru olarak ismini telaffuz eder ve geri verirdi.
Annesinin nasıl olup ta,tüm çocuklarının ve eşinin kokusunu hiç karıştırmadan ayırt edebildiğine şaşardı!
Bu oyunları,kendisinin elektriklerin kesilmesinin ardındaki sırrı keşfetmesiyle bir daha oynanmamak üzere son bulmuştu.Yerini sadece masal anlatmalar almıştı.
Yine böyle bir gün,
-Anne, neden bizim elektrikler kesildiğinde, hemen karşıdaki Sevim Teyze’lerin elektrikleri de kesilmiyor,onların lambaları hep yanıyor? Hem de hep sen dışarıya çıkınca kesiliyor.
-Ah hınzır ah! Hem ortalığı velveleye verir,büyük küçük kardeşlerini ayartırsın,kudurtursun,hem de ayrıntıları bile gözden kaçırmazsın.diyerek gülmüştü.
Birkaç yıl önce annesinin sık sık odaya çekilip elinde bir kitapçığa gömülmesi ilgisini çekmişti.Yanına varıp sarılmış,
-Sultan, hayrola? Son günlerde adeta ezberlediğin bu kitapta nedir?
-Ama dalga geçmeyeceğine söz ver önce. ……kere bu duayı okursan Efendimiz’i (sav) rüyanda görürsün diye yazıyor.O’nu çok seviyorum.Belki ahirette görmek nasip olmaz.Allah’a yalvarıyorum,hiç değilse rüyamda olsun bir kerecik Gül Yüzlü’yü göreyim diye.Onu tamamlamaya çalışıyorum.
-Annem,zaman zaman senin bu sayılı,ödünç verdiğin dualarına,Allah Kelamı’ymış gibi “Pamuk ellerin” yazdığı,kokmayan naylon “Güllü” dua kitaplarına inanmana tepki veriyorum.
Ancak samimiyetle döktüğün gözyaşlarına,Kur’an’ı yüzüne bastırdığın andaki yüz ifadene baktığımda kendi kırık dökük bilgimin yanında senin ûlvi sevginin,muhabbetinin çok daha yüce olduğunu da idrak etmiyor değilim.
Keşke senin kadar saf, temiz bir o kadarda ihlasla sorgusuz sualsiz teslim olabilseydim dediğim zamanlar olmuyor değil.Anlayacağın kafam karışıyor,neyin doğru neyin yanlış olduğu ve sınırının nerede başlayıp bittiği hususunda.
Beynimin her bir kıvrımına pençe atmış sorulardan,hesaplaşmalardan bazen o denli yorulup, geriliyorum ki uyumayı bile beceremiyorum.
İçimde bilmediğim bir noktada bir çöplük oluşuyor.Hissediyorum tüm cesetlerin ağır leş kokusunu.Sorgulamalarımın doruğa ulaştığı dönemlerde, bu çöplüğün patladığını hissediyorum.Duyarız hani; filan yerdeki çöplük içinde biriken gazın sıkışması nedeniyle patladı,hatta ölenler oldu yollu haberler.Tüm cesetler adeta zerrelere ayrılıp,tertemiz oluyor.Çöplükten, Gülistana dönen bu merkezden bir müddette gül kokularının yayıldığına şahit oluyorum.
En azından senin için çöplükte,gülistanda söz konusu değildir.
….
Ayağa kalkıp,bembeyaz çarşafın altında upuzun yatan annesine doğru yürümeye çalıştı.
Yüzündeki örtüyü biraz aşağıya indirdi.Mum gibi sararmış,gülümsüyormuşçasına,sakin yatan yüzüne baktı.Çenesinin altından tepesine bağlanmış beyaz tülbentle tezat teşkil eden simsiyah saçlarına elini uzattı.İncitmekten korkarmışçasına, usulca okşadı.
Eğilip, alnına dudaklarını dokundurdu.
Kendi dudaklarımıydı kavrulan,annesinin alnımıydı serin olan ayırtına varamadı.
Tekrar çarşafın ucunu yüzüne çekti.Karnının üzerindeki bıçağa gözü ilişti.Kulaklarında yankılanan feryatlardan sonra odanın boşaltıldığını hatırlıyordu en son. Bir ara teyzesinin,
-Çarşafın üzerine bir bıçak koyun,cenaze şişmesin dediği çalınmıştı kulağına.
Gözlerini odada dolaştırdı.Masanın üzerinde bir Kur’an,en son yarısının zerk edildiği yeşil reçete ile temin edilen bir ağrı kesici,bir bardak su duruyordu.
Kanepenin bir köşesinde annesinin ölmeden önce başında örtülü olan tülbenti vardı.Uzandı tülbenti eline alıp,istem dışında, robotik bir hareketle yüzüne götürdü.Burnuna bastırırken,gözlerini kapattı,derin derin içine çekti nefesini.Bir kaç kez aynı eylemi tekrarladı.
Günlerdir kuruyan göz pınarlarından,yaşlar yuvarlandı yanaklarına.
İşte buydu! Yıllardır çözemediği sır.Annesinin çok kolaylıkla her defasında hiç yanılmadan hissettiği koku.O,bu sırrı ancak annesinin ölümünden sonra keşfedebilmişti.
-Anacığım! Senin kokunu algılamam,öğrenmem,ayırt etmem için yıllar gerekliymiş meğer.
Seni çok sevdiğimi biliyor,sanıyordum.Demek senin bizleri sevdiğin kadar derin muhabbetle sevmeyi öğrenememişim bu güne kadar.
Tevbe 24 ayetini her okuyuşumda dikkatimi çekmiştir.Rabbim bir tek anne sevgisini saymaz kendisinden daha çok sevmeyin dedikleri arasında.Tabi bu annenin Allah’tan daha çok sevilebileceğine cevaz verdiğini anlatmaz.Yalnız anne sevgisinin özel olduğunun işareti herhalde.
Duayı öğreten Rabbim!
“Nasıl ki, onlar biz çocukken bize merhametle,şefkatle davrandıysa,sende anamı,babamı merhametinle,rahmetinle yargıla.Kusurlarını ört,bağışla,cennetine koy “dememizi öğütlüyorsun.
“Biz Sen’den geldik,Sana dönücüleriz”
Sana dönen Anacığıma,Rahmetinle muamele eyle.
….
Kargaşada kaybolup veya eşyalarıyla birlikte hayrına birilerine verilmesin diye,elindeki tülbenti baş örtüsünün uçlarını kaldırarak boynuna bağladı.
Yürüyüp ayak ucuna geldiği annesinin ayaklarını avuçlarının arasında sıktı.Her zaman sımsıcak olan ayaklarının katılaşmış,buz tutmuş olduğunu hissetti.
-Canım anneciğim! İnşallah selâm yurdunda,tüm sevdiklerimizle birlikte buluşacağımızı umuyorum,dua ediyorum.
Şu güzel ayaklarının altına sergen edilmiş cennette bana da yer ayır emi.
Seni Rabbimin rahmetine,merhametine emanet ediyorum.
(duaekseni)
Dua EkseniKayıt Tarihi : 15.6.2007 15:45:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Dua Ekseni](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/06/15/ana-kokusu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!