1.6
Komuta Kabininde Görüşmeler
Kaosta canvermekten kurtulabilen beş astronot, araştırma ve incelemelerle ilgili çalışmalarını tamamladıktan sonra Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 ‘in komuta kabininde toplanmışlardı.
Kaptan Çi Vaştar:
- Arkadaşlar… Diyerek söze başladı. her şeyden önce bir durum saptaması yapmak zorundayız. Uğradığımız felaket konusunda görüşlerinize başvurmanın yararlı olacağını düşünmekteyim. Bizi yazgımıza götürecek olan yeni rotayı bu görüşlere göre çizmemiz gerekeceği açıktır. Yeni rotadaki görev ve sorumluluklarımızın eskisine oranla çok daha ağır olacağını sanıyorum. Sonuçlar üzerinde konuşmayı sonraya bırakmak istiyorum. Şu andaki dileğim; felaket konusundaki gözlemlerinizi, bildiklerinizi ve kanılarınızı öğrenmekten ibarettir. Bu bakımdan, ilk girişimi senin yapmanda herhangi bir sakınca var mı doktor?
Doktor Emmol Lek, dikdörtgen biçimli, posta kartı büyüklüğündeki incecik bir levhadan ibaret olan üç boyutlu, portatif bilgisayarına göz gezdirirken:
- Yararı olacağını sanmıyorum. Dedi. Uğradığımız felaket konusundaki izlenimlerim, düşüncelerim ve varsayımlarım öykü sınırlarını aşabilecek durumda bile değil. Bu da doğaldır. Zira, ben bir astrofizik bilgini olmayıp sadece bir tıb adamıyım. Bu bakımdan sizlere kaosun nasıl ortaya çıktığı konusunda değil, geçip gittikten sonra geride neler bıraktığı konusunda bilgiler verebilirim. Bu da sizin bildiklerinizden pek değişik olmaz. Bence Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1, nereden ortaya çıktığı bilinmeyen bir kaosun tam ortasına düşmüştür ve bu kaos, geçip giderken, arkasında, ezilmiş, parçalanmış, darmadağın edilmiş durumda sayısız ölü bırakmıştır. Önceden de söylediğim gibi; koskoca bir sağlık ordusundan geriye kalan benden başka kimse yok. Bu itibarla üzüntümün sonsuz olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Sağlık ünitemizin şimdiye dek ortaklaşa yürüttüğü görevi bundan böyle bir başıma yürütmek zorunda kaldığımı da bilmekteyim. Görevim gerçekten zor olacaktır. Fakat bunu sonuna dek başarıyla sürdürebileceğime de eminim. Zira, hem üzülerek hem de sevinerek söyleyebilirim ki; hastalarımın sayısı hiçbir zaman beşi geçemeyecektir.
Kaptan Çi Vaştar başını eğdi:
- Teşekkür ederim Lek.
Konu üzerindeki ikinci sözü dil bilgini Şur Çarup aldı:
- Kaptan, kaosu açıklayabilmek konusunda sizlere pek yararlı olabileceğimi sanmıyorum. Çünkü; doğuşu ve niteliği konusunda hiçbir bilgim yok. Platoda brifingin başlamasını beklerken tanımlanması olanaksız bir sarsıntıya uğradım. Sendeledim. Başımı duvara çarptım, döşemeye fırladım. Sonrasını anımsayamıyorum. Sonrası büyük bir boşluk. Revirde kendime geldiğimden sonraki izlenimlerimin ise bu konuya katkıda bulunabileceği kanısında değilim. Sanırım siz de böyle düşünüyorsunuzdur.
Kaptan Vaştar:
- Evet. Dedi. Teşekkür ederim.
Teğmen Vag Lom ‘da da umut yoktu:
- Kaosun nereden çıktığını hala daha anlayabilmiş değilim kaptan. Gemide bu denli çok ölü bulunduğuna göre; eşine rastlanmamış bir felaketle karşı karşıyayız demektir. Bu nedenle durumumuzun pek de parlak olmadığı kanısındayım. Kendimi, olup bitenleri açıklayabilecek yetenekte görmüyorum. Üzgünüm.
Komutan üzgün bir bakışla Fotonist Kay Rem ‘i süzdü:
- Senin söyleyebilecek çok bir şeyin var mı Rem?
Bilgisayarındaki üç boyutlu notlarını incelemekte olan fotonist:
- Pek bir şeyim olduğu söylenemez kaptan. Dedi. Ancak durum konusunda bazı temel bilgiler verebileceğimi sanmaktayım. Tümü bundan ibaret. Önce, önemli bir noktayı belirtmek zorundayım: Merkez enerji ünitesiyle foton enerji ünitelerindeki kozmos bilgisayarlarının tümü devre dışı. Yaptığım incelemelerde; bunların manyetik çekim çözümlemesi konusunda yararlı olamayacakları kanısına vardım. Merkez enerjideki ana bilgisayar sorulara yanıt veremiyor. Sorular mantık dizisinde çözümlenmeden diziye parazit sorular giriyor ve bu kere, bilgisayar soru çözmeyi bırakıp kendi kendini onarmak zorunda kalıyor. Bir bakıma; bilgisayar, kendi kendisini onarmaktan sorulan soruya yanıt verecek zamanı bulamıyor. Deney sayısı arttırıldıkça, bilgisayarın onarım sayıları da çoğalıyor. Bu nedenle, soruları yinelemenin yarar yerine zarar doğuracağı kolayca anlaşılıyor. Zira, onara onara bilgisayarın kendi kendisini onaramaz duruma düşeceği ortada.
- Bu koşullar altında, ana bilgisayar kaosun nedenini açıklamakta yetersiz mi kalıyor?
- Yetersiz kalıyor kaptan. Kaosun nedeni konusunda sorulan soruların tümünü askıda bırakıyor.
Kaptan Çi Vaştar can sıkıntısıyla sordu.
- Öyleyse çözülebilen ne?
- Çözülebilen şu: Santrifüj kuvvet kaostan doğmuş.
- Bunun önemi yok. Bize, kaosun neden doğduğu gerek. Zira, programlarda böyle bir kaostan asla söz edilmiyor. Yani önceden bilinemediği için önlemi bile alınmamış bir şey bu. Gelmiş geçmiş uzay gemilerinden hiçbiri böyle bir kaosla karşılaşmadığından konuyla ilgili arşivlerimiz bomboş. Peki, sence kuvvetler dengesiyle ilgisi olabilir mi bu kaosun?
- Böyle bir varsayım ileri sürülebilir kaptan.
- Daha açık konuş.
- Elektromanyetik sismografları inceledim kaptan.
Kaptan Çi Vaştar Kay Rem ‘in sözünü kesti:
- Uzayda deprem aramadığını umarım.
- “Uzay” sözcüğünü açıklığa kavuşturmadan bunu söyleyemezsiniz kaptan. Uzayda deprem aranıp aranamayacağı, sizin bu sözcükle ne anlatmak istediğiniz öğrenildikten sonra öne sürülebilir veya sürülemez. Çünkü; durum ve yanıt uzayın güneş uzayı veya yıldızlararası uzay olup olmadığına göre değişebilecektir. Bir bakıma; yıldızlararası uzayda deprem aramanın okyanusta gözlük camı aramaktan pek farklı olmadığını biliyorum. Bu konuda başvurulacak her çaba kolaylıkla boşa gidebilir. Zira, aransa da bulunamaz bulunsa da tanınamaz. Fakat aynı şeyi güneş uzayı için söyleyebileceğimizi pek sanmamaktayım. Ve şu anda henüz güneş uzayında bulunduğumuzu belirtmekte de yarar görmekteyim. Söyleyeceklerimin daha başlangıçta şöyle veya böyle bir direnişle karşılanacağını bildiğim için durumumuzla ilgili tüm ayrıntılı uçuş bilgilerini şebeke sistemlerine aktardım.
Fotonist Kay Rem, sözlerinin burasında durarak elindeki telekontrol aygıtıyla komuta kabinindeki bilgisayarı göreve soktu. Bilgisayarın yüzünü tıpkı dolap kapağı gibi örten boyut kapağı yukarıdan aşağı ve geriye doğru açılarak aygıtın önüne aynen bir taraça gibi oturdu. Yatay kapakla dikey ekrandan oluşan podyumda, Kay Rem ‘in bilgisayara verdiği şebeke sistemi üç boyutlu ve renkli olarak göründü.
Doktor Emmol Lek, sürüp gitmekte olan can sıkıcı havayı renklendirebilmek için podyumdaki şebeke sisteminden kendisine doğru uzanan boylam ve komutana doğru uzanan enlem kolonlarını tutacakmış gibi yaparak sordu:
- Sen şimdi bu renkli parmaklıklara şebeke sistemi mi diyorsun Rem?
Fotonist bu takılmaya aldırmadan sözlerini sürdürdü:
- Şu akıllı doktorun renkli parmaklıklara benzettiği bu boyuna ve enine kolonlar bizim koordinat sistemimiz. Enine uzanan çizgiler pozisyonumuzun apsisleri ve boyuna uzanan kolonlar da ordinatları. Bunların tümü birden bize koordinatları verebilmeleri için hazırlanmıştır.
Podyumda ölçüleri gittikçe büyüyen bir küre belirdi. Kendi çevresinde ağır ağır dönmekte olan bu mavi-yeşil renkli küreyi gösteren Kay Rem:
- Bu küre, teorik olarak dünyadır.
Dedi. Dünya olarak belirlenen mavi-yeşil kürenin çevresinde, bu küreyi içine alan ve yanıp yanıp sönmekte olan bir çember göründü. Kay Rem bu kez bu çemberi göstermekteydi:
- Bu yanıp yanıp sönen çember dünyanın manyetik çekim alanını belirlemektedir. Bildiğiniz üzere; realitede yani gerçekte böyle bir çekim alanı vardır fakat böyle bir çember yoktur. Dünyamızın ötesinde hareket eden şu daha küçük çaplı ikinci küre ise aydır. Çevresinde yanıp yanıp sönen şu küçük ikinci ışık çemberi de ayın manyetik çekim alanının göstergesidir.
Podyumda görünen her iki çekim çemberi bir noktada birbirlerine temas etmekteydiler. Fotonist Kay Rem:
- Bilgisayar şimdi de bize gemimizi yani Foton 1 ‘i verecek ve izlediği yörüngeyi de gösterecektir.
Diyerek hazır bulunanların dikkatlerini podyuma çekti. Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 ‘in küçücük bir odeli podyumda cisimleşiverdi. Bu model belirli bir yörüngede habire dönüp durmaktaydı. Ve Foton 1 ‘in daha ilk bakışta, dünyayla ayın manyetik çekim alanlarının birbirlerine teğet teşkil ettikleri bir noktadan geçmekte olduğu kolayca göze çarpmaktaydı.
Fotonist Kay Rem:
- Görüldüğü üzere… Dedi. Şu andaki yörüngemiz düz bir doğrultudan ibaret değildir. Yani bu haliyle biz bu yörüngeye “Vektörel Yörünge” diyemeyiz. Ayrıca; yörüngenin dairesel bir yörünge olmadığı da ortadadır. Nitekim gemi, dünyanın ve ayın çekim çemberlerinin birbirine teğet oldukları bir noktadan geçmekte, geçtikten sonra dünyanın çekim çemberinin çevresinde dolanmakta, sonra teğetten yani sıfır noktasından geçip bu kez ayın çekim çemberi çevresinde dönüşünü sürdürmektedir. Görüldüğü üzere; geminin çizdiği yörünge çemberleri hem dünyanın çekim çemberinden, hem de ayınkinden büyüktür. Bu bakımdan, gemi yörüngesinin çekim çemberlerinden hiçbirini kesmediği ve her iki manyetik dairenin hiçbirinde kiriş oluşturmadığı ortadadır. Foton 1, şu anda çekim alanları dışında kaldığından foton motorlarımızın çalıştırılmalarına gerek bile kalmamıştır. Teğet noktası olarak belirlediğim koordinatta her iki alanın çekim değeri teorik bakımdan sıfırdır. Yörüngenin diğer bölümlerinde de durum bunun aynıdır. Bu koşullar altında, ben, geminin serbest düşüş halinde olduğunu söylemek isterim. Böyle bir durumda, gemideki herşey gibi bizim de herhangi bir ağırlığımızın kalmamış olması gerekirdi. Oysa bizim ve çevremizdeki tüm cisimlerimizin reddedilemeyecek birer ağırlıkları mevcuttur. Zira gemi hem yörüngede uçmakta, hem de yapay bir hareketle kendi ekseni çevresinde dönmektedir.
Fotonist Kay Rem bilgisayar podyumuna yaklaştı. Podyumda sürekli olarak dönüp duran gemiyi parmağıyla izleyerek:
- Görüldüğü cihetle… Dedi. Foton 1 ‘in bu andaki yörüngesi aynen sekiz rakamını andıran bir yörüngeden ibarettir.
Teğmen Vag Lom şaşkınlıkla:
- Fakat bu olanaksız…
Diye söylendi. Kaptan Çi Vaştar:
- Koordinat konusundaki değerlendirmelerinde yanılmadığından emin misin Rem?
Dedi. Kay Rem telekontrol aygıtıyla programa son verip podyumu bilgisayar ekranına kapatarak masasına dönerken.
- Değerlendirmelerim doğrudur kaptan. Diye yanıtladı. İnanın ki; durumu şaşkınlıkla karşılayacağınızı zaten biliyordum.
Kaptan Çi Vaştar karşılık vermedi. Telekontrol aygıtının mandalına bastı. Komuta kabininin en uzaktaki duvarı dibinde bulunan ve dikine koyulmuş bir dolabı andıran metalik bir robot döşemeden bir karış kadar yukarıya kalktı. Sessiz bir biçimde havada kayarakve herhangi bir şeye dokunmayarak yaklaştı. Kaptan, kapakları yanlara açılan robottan soğuk bir içecek aldı. Hazır bulunanlar arasından salt Şur Çarup içkilerden birine kaptanla birlikte uzandı. Obir astronotların ilgilenmeyişleri üzerine robot hizmetçi yerine döndü ve görevden çıktı.
Doktor Emmol Lek inanmayan bir tutumla:
- Yanlış duyduğumu söylemeni istiyorum Rem. Dedi. Şimdi senin bu anlattıklarına göre; Foton 1, düz bir çizgi üzerinde değil de, sekiz rakamını andıran bir yörünge üzerinde mi uçmaktadır?
Kaptan çi Vaştar söze karıştı:
- Evet Rem, böyle mi demek istiyorsun?
Fotonist Kay Rem başını salladı:
- Durum aşağı-yukarı budur kaptan. Doktorun sorusunu da yanıtlayabilmiş olmak için izninizle iki önemli noktaya açıklık getirmek istiyorum. Şu andaki rotamız düz doğrultu üzerinde değildir. Nitekim foton 1, sekiz rakamını andıran bir rotaya girmiştir. Vurgulamak istediğim birinci nokta budur.
Kaptan başıyla onaylarken Doktor Lek homurdandı:
- Anlaşılıyor.
- İkinci önemli nokta şudur: Bu gemi şu anda artık yolunda girmemektedir. Başka deyişle; Foton 1 ‘in artık gidebilecek bir hedefi yoktur. Zira, yolunda gitmek ve herhangi bir hedefi mevcut olmak sözleri ancak vektörel bir rota için geçerlidir. Yani ancak, düz bir doğrultuda uçan bir geminin yolunda gittiği söylenebilir. Çünkü yola devamdan amaç belirli bir noktaya ulaşmaktır. Vektörel rotada salt iki nokta vardır. Bunlar başlama ve bitme noktalarıdır. Bu tür bir rotada; gemi ilk noktadan yola çıkar ve ikinci noktaya ulaşmaya çalışır. Vektörel rotanın her bir noktasındaki düz hareket bir yola devamdır.
Fotonist sözlerinin etkisini ölçmek istercesine hazır bulunanlara tek tek göz gezdirdi ve sonra sözlerini sürdürdü:
- Foton 1 ‘in şu anda izlediği rotada herhangi bir yola devamdan söz etme olanağı yoktur. Zira, rotamız paradoksal bir rotadır. Başlangıcı aynı zamanda son, sonu da aynı zamanda başlangıç olan bir rota bu. Gemiyi hiçbir hedefe, hiçbir amaca ulaştıramayacak olan bir paradoks.
Şur Çarup atıldı:
- Yani başı ve sonu olmayan bir helezon içinde mi dönüp durmaktayız Rem?
Teğmen Vag Lom ekledi:
- Ya da başı ve sonu bir ve aynı olan bir helezon.
Doktor Emmol Lek:
- “Paradoksal rota” sözcükleriyle anlatmak istediğin nedir? Diye sordu. Yani hem yumurta tavuktan, hem de tavuk yumurtadan çıkar mı demek istiyorsun?
Fotonist Kay Rem onayladı:
- Kapalı bir rotada dönüp durmakta olduğumuzu başka nasıl anlatabilirim Doktor?
Kaptan Çi Vaştar ellerini açtı:
- Söylediklerine bakılırsa; bu anda, ayın ve dünyanın çekim alanları dışında, dairesel bir yörüngede uçmakta ve herhangi bir yere doğru gitmemekteyiz. Peki, bu bir varsayım mı Rem?
Fotonist başını salladı:
- Hayır kaptan. Varsayım falan değildir ve bu bizim gerçeğimizdir.
Kaptan Vaştar elindeki bardağı masanın üstüne koydu.
- Rem… Dedi. Dikkate alınmış saptamalarımızı saymazsak; düz bir doğrultu için programlanmış bulunan rotamızın kaostan etkilenmiş olduğunu söyleyebilecek misin?
Kay Rem başını kaldırmaksızın yanıt verdi.
- Evet kaptan, işte bunu söyleyebileceğimi sanıyorum. Bu konuda, şimdi anlatacaklarımı varsayım olarak nitelendirebilirsiniz. Zira, sözlerimi kanıtlayacak maddesel verilerden yoksunum.
- Nasıl?
- Bence kaos o korkunç santrifüj kuvvetin sonucu değil, nedenidir. Yani kaos santrifüj kuvvetten doğmamış, tam tersine; santrifüj kuvvet kaostan ileri gelmiştir.
Doktor Emmol Lek homurdandı:
- Bu önemli.
Kaptan Vaştar.
- Bir bakıma, bu, durumu açıklıyor. Dedi. Önce, nedeni bilinmeyen ve bizim dışımızda vücut bulan bir kaos ortaya çıkmış, santrifüj kuvvet de içeride yeni bir kaosa yol açmıştır. Yani dış kaos gemide bir santrifüj kuvvetle onun yol açtığı bir iç kaos yaratmıştır.
Fotonist Kay Rem:
- Evet kapta. Dedi. İşte bu düşüncenize katılıyorum.
Teğmen Vag Lom atıldı:
- Bu düşünceler sanrifüj kuvvetle iç kaosu açıklıyor fakat dış kaosu açıklayamıyor.
Doktor Emmol Lek mırıldandı:
- Önemli olan da bu: Rotamızı paradoksa sokan dış kaos.
Fotonist sözlerini vurguladı:
- Rotamızı dış kaosun paradoksa soktuğu konusunda hiçbir kuşkum yok.
Kaptan Çi Vaştar düşünceliydi:
- Ve sen dış kaosun nedenini bir depreme mi bağlamak istiyorsun?
- Bu belki size gülünç gelebilir kaptan. Ama ben böyle bir olasılık üzerinde önemle durmak isterim.
- Peki, nasıl bir deprem bu senin öne sürdüğün? Güneş uzayından, gezegenler sisteminden gelen bir deprem mi?
- Evet, böyle olabilir.
- Yani yıldızlararası uzayla ilgisi olamaz mı?
Kay Rem eliyle reddetti:
- Bunun yıldızlararası uzayla ilgisi bulunmadığını kanıtlayabilecek nedenlerim var kaptan. Yıldızlararası uzaydaki herhangi bir yıldızda ortaya çıkabilecek hiçbir depremin önemi yoktur. Zira; deprem, herhangi bir doğal kürede gizli kalmış olan potansiyel enerjinin beklenmedik bir anda kinetik enerjiye dönüşmesidir. Bu dönüşme sırasında kitlelerde ortaya çıkan denge bozukluğu sarsıntı dalgalarını oluşturur. Sarsıntı dalgaları ya enine, ya da boyuna titreşim yaratırlar. Ben bu tür dalgaların hızını bellek bankalarından araştırdım. Bu hız, boyuna dalgalarda saniyede dokuz, enine dalgalarda ise saniyede beş kilometre yol alabilecek özellikte. Bu nedenle, yıldızlararası uzayda doğabilecek herhangi bir depremin yayınlayabileceği sarsıntıların rotamızı paradoksal yörüngeye sokma olasılığı teorik bakımdan sıfırdır. Zira, hiçbir sismik dalga yıldızlararası uzayla güneş uzayını birbirinden ayıran maddesiz boşluğu geçemez.
Şur Çarup merakla sordu.
- Elektromanyetik sismografların bu konuda verdikleri bilgileri öğrenmek isterim Rem.
- Elektromanyetik sismograflar bu konuda bilgi verebilecek durumda değil Çarup.
Doktor Emmol Lek atıldı:
- Öyleyse aygıtlar eksik kapasitede çalışıyorlar.
Kay Rem omuzlarını silkti:
- Tam fonksiyonda da çalışsalar, onların herhangi bir bilgi verebileceklerini sanmam doktor.
- Peki ama neden?
- Nedenini herkesin biliyor olması gerek. Gemi itici enerji kalkanlarıyla korunmuştur. Bu korunma kozmik tozlara ve serpintilere karşıdır. Zira, en küçük bir kozmik serpintinin veya kum zerresi ufaklığındaki bir mikrometeorun dokunması bile bu koskoca yıldızlararası uzay gemisini paramparça edebilir. Ne yazık ki; faydalı bir şey her zaman yarar sağlamaz. Şöyle diyelim: Bir yandan yarar sağlarken, bir yandan da elde edilmiş yararları siler götürür. Bu konuda örneğim de var: İtici enerji kalkanlarımız bir yandan meteorların Foton 1 ‘e yaklaşmasını önlemekte, bir yandan da bazı yararlı dalgaların aygıtlara ulaşmalarını engellemek suretiyle zarar doğurmaktadırlar. Bu nedenle yıldızlararası uzaydan gelecek sismik bir sarsıntı, her iki uzay arasındaki boşluğu geçebilse bile, elektromanyetik sismograflarımızın bunları kaydetme olanağı bulunmayacaktır.
Kaptan Çi Vaştar umutsuzdu:
- Sismograflardan bilgi edinemeyeceğimiz ortada.
Fotonist Kay Rem can sıkıntısıyla söylendi:
- Ben böyle bir şey demedim.
Astronotlar şaşkınlıkla Kay Rem ‘e baktılar. Fotonist sözlerini açıklığa kavuşturması gerektiğini sezinleyerek:
- Daha doğrusu… Dedi. Sismograflarda bu konuda yıldızlararası uzaydan alınma herhangi bir bilgi bulunmadığını söyledim.
Kaptan Çi Vaştar sordu:
- Öyleyse bu, güneş uzayından alınma sismik bilgilere sahip bulunduğumuz anlamına mı gelmektedir?
- Evet kaptan.
Doktor Emmol Lek yine homurdanmaktaydı:
- Şu halde, ortada rotamızı paradoksal yörüngeye çeviren bir deprem var.
Kay Rem başını doktora çevirdi:
- Veya depremi andıran bir başka sarsıntı.
Teğmen Vag Lom sordu:
- Ne tür bir sarsıntıdan söz etmek istiyorsun Rem?
- Pek bilmiyorum ama bu tanımlayamayacağım bir tür jeolojik sarsıntı olabilir.
Kaptan Vaştar gözlerini fotoniste dikti:
- Böyle bir sarsıntı nasıl olur da enerji kalkanını aşarak kayda geçebilir?
Kay Rem gülümsedi:
- Sarsıntı kalkanları aşacak ölçüde güçlü, kaynak gücü yansıtacak ölçüde yakın ve ortam, azaltılamayacak ölçüde iletkense; neden kayda geçmesin kaptan?
Doktor Emmol Lek kendini alamayıp haykırdı:
- Tanrı aşkına Rem… Neden saklanıyorsun bulmaca karelerinin arkasına? ..
- Böyle bir şey yaptığımı sanmıyorum doktor. Olayları tam bir mantık zinciri içinde açıklamak istediğim için bu böyle oluyor.
Kaptan Çi Vaştar araya girdi:
- Şu halde sen, aygıtlarımızın sismik kayıtlar aldığını, dolayısıyla sismojeolojik titreşim yayınlayan yakınımızda bulunduğunu ve devinimin çok güçlü olduğunu söylemek istiyorsun.
- Evet kaptan.
- Öyleyse bize bu sismojeolojik dalgaların yerini ve yönünü de söyleyebileceksin.
Fotonist Kay Rem belirgin bir can sıkıntısıyla omuzlarını kaldırdı:
- Bunu yapabileceğimi pek sanmıyorum kaptan. Fakat gerçeğe az da olsa yaklaşabileceğimden eminim.
- Açıkla bari.
- Bence bu dalgaların dünyayla ve ayla ilgileri vardır. Dalgaları yaratan kaynak Merkür, Venüs, Mars veya Jüpiter de olabilir. Bu olabilirlik oranı Satürn, Uranüs ve Neptün söz konusu edildikte daha da azalır. Dalgaları yaratan kaynağın Plüton olmadığını ise kesinlikle söyleyebilirim. Zira, güneşe uzaklıkları milyon kilometre olarak bini geçmeyen gezegenler ilk sırada saydıklarımdır. Bu durumda ben dünyayla ay dışında kalanlara olasılık tanıma yanlısı değilim.
Kaptan Vaştar sordu:
- Bunu söylerken neye dayandığını bilmek isterim.
- Dayandığım varsayım belki doğru değil ama açıklanması kolay kaptan.
Fotonist Kay Rem telekontrol aygıtıyla komuta kabini bilgisayarını yeniden göreve soktu. Üç boyutlu hayallerle harekete geçen podyumda dünyayı ve ayı sembolize eden küreler, çevrelerindeki dairesel manyetik çekim alanları ve alanların teğet noktasından geçerek önce ayın çevresinde dolanan, sonra yine teğet noktasından geçip dünya çevresinde tur atan ve bu davranışını böylece sürdüren Foton 1 belirdi. Komuta kabininde hazır bulunanlar programı bu kez bir öncekine oranla daha büyük bir ilgiyle izlemeye başlamışlardı.
Fotonist Kay Rem:
- Bildiğiniz üzere… Dedi. Ay güneşin bir gezegeni değildir. Dünyanın bir uydusudur. Çekim alanlarının pozisyonlarına pek aldanmamak gerek. Nitekim, dünyanın çekim alanı içerisindeki herhangi bir noktada bulunan herhangi bir cisim, normal koşullar altında dünyaya düşmek zorundadır. Bu teori ay için de geçerlidir. Çekim alanlarının birbirine teğet oldukları sıfır noktasında bu teori artık yürümez. Yani bu noktada bulunan herhangi bir cisim aya da, dünyaya da düşemez. Şu anda foton motorlarımız çalışmadığı halde, geminin dünyaya veya aya düşmemesi bunun kanıtıdır. Oysa, şu anda bı sıfır noktasında değil de, manyetik çekim alanlarının herhangi birinin çemberi içinde bulunsaydık; o zaman, aya veya dünyaya düşmemek için foton motorlarımızı çalıştırmak zorunda kalacaktık. Ben, buradaki şu “Düşmek” sözcüğünü pek yerinde kullanmış sayılmam. Örneğin; bu anda dünyaya düşecek olsak; bu, dünyaya göre bir aşağı düşüştür. Fakat aya göre bir yukarı düşüş olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Çünkü; uzayda aşağı düşüş ile yukarı düşüş bir ve aynı şeydir. Zira; uzayda aşağı, yukarı, sağ, sol, ön veya arka arasında hiçbir fark mevcut değildir. Dünyadan baktığımızda ay yukarıdadır, aydan baktığımızda bu kez dünya yukarıda kalacaktır. Çünkü yukarı, aynı zamanda aşağıdır. Aşağının da aynı zamanda yukarı oluşu gibidir. Yukarılık ve aşağılık ancak yukarı ile aşağının dışındaki bir kontrol noktasında değer kazanır. Yani yukarılık ve aşağılık herhangi bir kontrol noktasının kendi öz yukarılığı, aşağılığıdır ve bu da haliyle sonsuz değişkenlik göstermektedir. Başka türlü söylemek gerekirse; hiçbir noktanın yukarılığı ve aşağılığı hiçbir noktanın yukarılığına ve aşağılığına uymaz.
Fotonist Kay Rem parmağıyla podyumu göstererek konuşmasını sürdürdü:
- Ayın ve dünyanın çekim güçleri, teğet noktasında teorik bakımdan sıfır sayılmakla birlikte; gerçek bundan biraz başkadır. Zira, çekim güçlerini değer yönünden sıfırla noktalamak olanaksızdır. Nitekim, yıldızlararası uzaydaki en uzak yıldızda bile dünyanın çekim gücünün izlerine rastlanabilir. Temelde çekimin hızı konusunda fazla bir bilgimiz yok. Bu bakımdan, çekim dalgalarının uzayı hangi hızla aştıklarını söyleyemiyoruz. Gerçi, ışık hızıyla aştıkları söylenebilirse de, bu pek kesin değildir. Ayrıca, bu tür dalgaların sürekli olup olmadığını da bilememekteyiz. Belki süreksiz, belki de sürekli etkileri vardır ama biz emin değiliz. Bu itibarla gerek dünyanın, gerekse ayın, çekimlerini çekim alanları dışında da sürdürdüklerini benimsemek zorundayız. Bu tür bir düşünüş pek yanlış sayılmaz. Zira, ayın dünya denizleri üzerindeki gel-git hareketini ayın söz konusu teğeti aşan çekim gücüne yasladığımız bilinen bir gerçektir.
Fotonist Kay Rem diliyle dudaklarını yaladı:
- Sismik dalgaların çekici değil, itici özellikte oldukları ortadadır. Bu nedenle bunların, kaynaklandıkları gezegenin litosferinde yani taşküresinde dağılıp tükendiklerini kabullenemeyiz. Zira, kendi dünyamızın en iç tabakası olan nifede doğan ve sismik sarsıntıya yol açan maddesel parçalanmanın nifsimaya, simaya ve siale aktarıldığını biliyoruz. Onun için, bu tür dalgaların atmosferi de aştığını ve gitgide azalarak da olsa uzaya yayıldığını kabullenmekten öte çıkar yolumuz bulunmamaktadır.
Astronotlar ses çıkarmadan ve hiçbir davranışta bulunmadan genç fotonistin konuşmalarını dinliyorlardı. Kay Rem, sözlerinin onlar üzerindeki etkisini araştırdıktan sonra parmağıyla podyumdaki cisimleri gösterdi:
- Neden bu denli güçlü olduğunu elbette ki bilemiyorum. Ama rotamızı paradoksal bir yörüngeye çeviren etkenin sismik bir dalga serisi olduğuna inanmaktayım. Bu dalga serisinin yönü ve kaynağı konusunda elektromanyetik sismograflarımızda ayrıntılı herhangi bir bilgi yok. Böyle bir bilgiyi kendi bilgilerimden ben de çıkaramayacağım. O nedenle bu dalgaların dünyadan veya aydan kaynaklanmış olabileceğini ileri sürmekle yetinmekteyim. Geri kalanı siz kendiniz tamamlamak ve bu iki kaynaktan biri üzerinde durmak zorundasınız.
Sessizli Kaptan Çi Vaştar bozdu.
- Bundan başka bir olasılık bulunmadığına nasıl emin olabiliyorsun Rem?
Fotonist Kay Rem güvenle ellerini beline koyarak:
- Dayanağım ve kanıtım var kaptan. Dedi. Herhangi bir cismin değişik veya aynı noktalarına salt çekim gücü uygulanabildiği gibi, salt itici güç de uygulanabilir. Her iki karşıt gücün aynı anda tatbik edilmesini önleyen herhangi bir teorik engel de yoktur. İlk durumda; bu gücün ters yönünde ve güçle orantılı olarak ondan uzaklaşır. Üçüncü durumda; cismin etkilenmesi çeken ve iten güçlerin bileşim oranına göre değişir. Yani cisim, birleşme oranında payı büyük olan güce göre tutum takınır. Çeken güçlüyse çekime, iten güçlüyse itime uyar. Bu zıt güçler eşdeğerde olursa; o zaman cisim hareketsiz durmak zorunda kalacaktır. Burada, inanmak zorunda olduğum bir hipotezimden söz etmek istiyorum. Bu hipotezime göre; belki dünyada, belki ayda ortaya çıkan sismik bir güç, kendi çekim alanını nötralize etmiş, diğer çekim alanıyla çarpışmış, bu çarpışmada sismik dalga serisi, teğetin ters vektör yönlerinde sıkışıp yayılmış, teğeti her iki uçtan dengeleyen çekim alanlarının etkisiyle kaos doğmuş ve bu yüzden vektörel dalga dizisi bir tür santrifüj kuvvete dönüşmek zorunda kalmıştır.
Kaptan Vaştar:
- Rem… Dedi. Bu hipotez rotamızın neden paradoksal yörüngeye girdiğini açıklayamıyor.
Fotonist Kay Rem böyle bir direnişe hazırlıklıydı. Komuta kabini bilgisayarına bir takım veriler yükleyerek çekim alanlarını birbirinden ayıran teğet noktasından ince uzun bir kolon geçirdi. Çekim alanlarını birbirinden ayıran konun başlama ve bitme noktalarından dünyanın çekim alanı çemberine iki teğet kolon uzattı. Böylece dünyanın manyetik çekim alanı üç ayrı teğet kolonundan ibaret eşkenar bir üçgen içine girdi. Fotonist aynı cisimlendirmeyi ayın manyetik çekim alanına da uyguladı. Sıfır noktasından geçen temel teğetin orta noktasından her iki çekim alanına dikme inen bir kolon gönderdi.
Genç astronot dikme kolonunu boydan boya göstererek:
- Bu dikme üzerinde yer alan tüm noktalar bir ve aynı santrifüj kuvvetin etkisi altındadır kaptan. Dedi. Bizim şanssızlığımız olayın Foton 1 tam bu dikme üzerindeyken ortaya çıkmış bulunmasından ileri gelmektedir.
Fotonist masasının üzerinde bulunan rulo halindeki delikli ve incecik bazı bandları açarak gösterdi:
- Ne yazk ki; rota bandlarımız da benim bu hipotezimi desteklemektedir.
Kay Rem telekontrolle podyumu bilgisayar ekranına kapatıp masasındaki dokümanlarını toplarken kimseden çıt çıkmamaktaydı. Kaptan Çi Vaştar işte bu sessizlik arasında ayağa kalktı:
- Arkadaşlar… Dedi. Burada konuşulanları kendi kendimize değerlendirebilmemiz için toplantımıza ara veriyorum. Toplantımız olağan birleşim saatinde yeniden başlayacaktır.
Astronotlar komuta kabininden çıkarken Doktor Emmol Lek komutanın yanına yaklaştı:
- Vaştar, kafamı kurcalayan bir konuda sana bazı şeyler sormak istiyorum.
Kaptan Çi Vaştar doktor baktı:
- Nedir kafanı kurcalayan Lek?
Doktor bakışlarını kaptanın bakışlarından kaçırmaya çalışarak:
- Biliyorsun. Dedi. Tutuklu olduğu halde, Çarup ‘un belindeki manyetik kemeri yalıtan benim.
Kaptanın dalgın yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı:
- Cezalandırılmanı bekliyor olmalısın Lek.
- Emin değilim. Kuralları çiğnedim.
- Bunun böyle nitelendirilemeyeceğini sen de biliyorsun.
- Pek emin değilim.
- Davranışları nitelemek yetkisinin kaptana tanınmış bir yetki olduğu konusunda kuşkun var mı?
- Yok. Bu yetki salt komutana tanınmıştır.
- Öyleyse dinle beni: Senin o davranışını cezayı gerektirecek nitelikte görmüyorum.
- Fakat Vaştar…
Kaptanın tutumu ciddiydi:
- Davranış nitelendirilmiş ve cezayı gerektirmediği karara bağlanmıştır. Bu konuda artık konuşmak istemiyorum doktor.
Doktor Emmol Lek bu kez kısaca:
- Teşekkür ederim.
Dedi ve kabinden ayrıldı.
Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 ‘in komutanı Kaptan Çi Vaştar, dinlenme saatini Fotonist Kay Rem ‘in anlattıklarını düşünerek, arada bir bilgisayar podyumunda değerlendirmeler yaparak, portatif bilgisayarıyla uğraşarak, bandlar inceleyerek, bilgi bankalarına başvurarak, bazan kabini boydan boya arşınlayarak geçirdi. Telegide aygıtıyla yanına çağırdığı robot dolaptan kendisine bir bardak içki alıp manyetik koltuğuna oturduğu sırada astronotlar da kabine girmeye başlamışlardı.
Kaptan Vaştar doğrudan doğruya Fotonist Kay Rem ‘e bakarak:
- Rem… Dedi. Şimdilik senin varsayımlarını çürütebilecek kanıt yok elimde. Bu bakımdan ve böyle kanıtlara sahip olmadığımız sürece senin varsayımlarını olduğu gibi kabullenmek zorundayız.
Kay Rem kısaca karşıladı:
- Teşekkür ederim kaptan.
Kaptan bu kez diğer astronotlara döndü:
- Arkadaşlar, ilk toplantıda tümümüz Rem ‘in varsayımlarını dinledik. Belki bu varsayımlar gerçekle benzeşiyor da olabilirler. Ama ben onlara şimdilik “Varsayım” demeyi uygun bulmaktayım. Bunların yalın gerçek veya birer varsayım olmaları durumu pek değiştirmemektedir. Zira; şimdilik dayanabileceğimiz tek şey bu verilerdir. Veri ne denli çok olursa aydınlanmamız o ölçüde kolay olacaktır. Bu nedenle Rem ‘in düşüncelerini güçlendirebilecek veya çürütecek yeni düşüncelerinizin olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Sizce, arkadaşımızın rotamız konusundaki düşünceleri niçin ve ne ölçüde doğrudur? Yahut da neden ve ne derecede yanlıştır?
İlk sözü Teğmen Vag Lom aldı:
- Kaptan. Dedi. her şeyden önce, rotamızın programımız dışındaki nedenlerle vektörel doğrultudan çıkıp paradoksal yani önü-sonu olmayan ve yani hiçbir hedefi bulunmayan bir yörüngeye girdiği kesinlikle kanıtlanmalıdır. Bu nokta aydınlatılmadan, mevcut durumu öyle varsayıp düşünce ve tasarılarımızı bunun üzerine bindirmemiz yanlış olur.
Soruyu kendisine yöneltilmiş sayan Fotonist Kay Rem:
- Vag. Dedi. Bu soruya bakarak az önceki anlattıklarımı can kulağıyla dinlemediğin kanısına varmak istemiyorum. İyi bir değerlendirme yaparsan; anlattıklarımda belki bazı noksanlıklar bulunabileceğini, ancak yanlışlık bulunamayacağını görürsün. Nitekim ve aynen ileri sürdüğüm gibi; rotamız düz bir çizgi halindeki doğrultusundan manyetik bir sapma yapmak suretiyle ayrılmış, program dışı vukubulan bu sapma geminin kozmik bir anafora kapılmasına ve rotanın da paradoksal yörüngeye girmesine yol açmıştır. Bu husus kesindir ve gerçektir. Bunun böyle olduğunu gösterebilecek kanıtlarım var. İşte, rota bandları burada. İncelendiklerinde görüleceği üzere; band üstündeki delikler önce vektörel, sonra paradoksal dağılım yapmaktadır.
Doktor Emmol Lek söze karıştı:
- Bandlardaki bilgilerde yanlışlıklar olamaz mı?
Fotonist Kay Rem doktora baktı:
- Nasıl bir yanlışlıktan söz ediyorsun doktor?
Doktor Emmol Lek gözleriyle Teğmen Vag Lom ‘un onayını almak ister gibiydi. Kendine özgü kalın sesiyle homurdandı:
- Vag da yörüngenin eski ve yeni durumlarının aydınlığa çıkarılmasını isterken bu kuşkuyu dile getirmek düşüncesindeydi sanırım.
- Sözlerini anlayabildiğime pek emin değilim doktor. Neden kuşkulandığını açıklar mısın biraz?
Doktor Emmol Lek gözlerini yeniden Teğmen Vag Lom ‘un yüzünde gezdirdi:
- Vag da, ben de aynı şeyden kuşkulanıyor olabiliriz. Yani rotayı belirleyen bilgisayardan.
Fotonist Kay Rem şaşkınlıkla ve üzerine basa basa sordu:
- Bilgisayardan mı? Fakat neden? Bu bilgisayar denenmiştir. Dosyası incelendiğinde; sicilinde tek bir yanlış davranışın bulunmadığı görülecektir.
Doktor Emmol Lek homurdanmayı sürdürmekteydi:
- Bilgisayarın kaos anına dek kayda geçmiş iyi siciline bir şey dediğim yok. Ben kaostan sonrası için konuşuyorum. Burada, o kaosun türüne özgü bir olay olduğunu belirtmekte de yarar var. Beklenmedik bir şeydi ve tam bir felaketti. Ben, uzay tarihinde bu tür kaoslara rastlanmamıştır demek istemiyorum. Çünkü bunu zaten bilemem. Orası uzay tarihçilerinin işi. Fakat bu bizim başımıza ilk kez geliyor. Bu nedenle; getirip götürdüklerinden tedirgin olma hakkımız saklı tutulmalıdır. İşte ben, bu hakkımı kullanarak sormak isterim: O olağanüstü kaos, rota bilgisayarının yanlış bilgi verebilecek yetenek düzeyine düşmüş olmasına yol açmış olamaz mı? Sorumu istersen daha bir açık sorayım: Gerçekte, paradoksal yörüngeye giren rotanın kendisi değil de, rota bilgisayarının kendi öz düşünce sistemi olamaz mı? Belki o korkunç satrifüj kuvvet yüzünden bilgisayarın düşünce zincirinde şöyle veya böyle kopmalar olmuş olabilir.
Kay Rem bu kuşkuları tatlı bir tutumla karşıladı:
- Hak veriyorum doktor. Dedi. Böyle bir kuşku ister istemez akla gelebilir. Fakat açmazları ortadan kaldırmak ve seni az da olsa rahatlatabilmek için hemencecik belirteyim ki; vereceği yeni bilgilere başvurulmadan önce, bu bilgisayar kendi yönümden de sicil testine sokulmuştur. Nitekim, bilgilerine başvurmadan önce, bizzat ben, kendisine gereken mantık zinciri programını verdim. Bilgisayar, zincirin birbirinden ayrı yedi halkasına gereken tepkiyi tek tek gösterdi. Tepki gerektiren halkalar işte burada, notlarımın arasında durmaktadır. İsterseniz birlikte gözden geçirelim. İşte birinci tepki halkası. İnsanın iki eli ve iki ayağı vardır. Fotonist Kay Rem ‘in de iki eli ve iki ayağı olduğu bilinmektedir. Öyleyse Fotonist Kay Rem bir insandır. Bilgisayarın yanıtı: Detaya inmeyen nitelik ve nicelikler açısından çözüm olumludur. Bardakla su içilir. Su hortumla da içilebilir. Şu halde hortum bardaktır. Bilgisayarın yanıtı: Veriler yetersiz, yanıt yok. Soru: Bir metre yüz santimdir. Bir kilometrede bin metre vardır. Şu halde bir kilometre yüzbin santimdir. Bilgisayarın yanıtı: Yanıt olumlu. Soru: Tüm canlı varlıklar içinde salt insan gülebilir. Fotonist Kay Rem gülmektedir. Öyleyse; Fotonist Kay Rem insandır. Bilgisayarın yanıtı: Yanıt olumlu. Soru: Oksijen demiri paslandırır. Demir çubuk paslıdır. Şu halde; demir çubuk oksijenden etkilenmiştir. Bilgisayarın yanıtı: Yanıt olumlu. Soru: İki kere iki dört eder, iki kere dört sekiz eder. Şu halde; sekizde dört tane iki vardır. Bilgisayarın yanıtı: Yanıt olumlu. Soru: Bir birim herhangi bir ikinci birime eşittir. Bu herhangi bir ikinci birim herhangi bir üçüncü birime eşittir. Şu halde; bir birim herhangi bir üçüncü birime eşittir. Bilgisayarın yanıtı: Yanıt olumlu.
Doktor Emmol Lek fotonistin sözünü kesti:
- Teşekkürler Rem. Bilgisayarın rota konusunda verdiği bilgilerin yanlış olamayacağını artık kabul ediyorum. Lütfen, çalışmalarını küçümsediğimi sanma.
Fotonist gülümsedi:
- Sanmıyorum doktor.
Teğmen Vag Lom atıldı:
- Ben de teşekkürler ederim Rem. Kuşkularımı giderdiğini söylemek isterim.
Kay Rem bunu sevimli bir baş hareketiyle karşılarken Kaptan Çi Vaştar:
- Ben de teşekkür ediyorum. Dedi. Bu koşullar altında Foton 1 ‘in paradoksal bir yörüngeye girmiş olduğu kesinleşiyor.
Etimolog Şur Çarup söze katıldı:
- Bence önemli olan da budur kaptan. Gerçekte önemli olan rotamızın paradoksal yörüngede bulunup bulunmadığı hususudur. Yoksa, rotamızın hangi nedenle paradoksa girdiği değil.
Kaptan Çi Vaştar başını salladı:
- Bu durumda, Rem ‘in varsayımlarını çürütecek veya bunlara eklenebilecek başkaca bir düşüncenin bulunmadığı anlaşılıyor.
Doktor Lek sordu:
- Bu varsayımı göz önünde tutarak varmak istediğimiz nokta nedir?
Soruyu Kaptan Çi Vaştar yanıtladı:
- Bundan sonra izlemek zorunda olacağımız tutumu karara bağlamamız gerektiğini sanıyorum. Bu nedenle, bu hususu da tartışmaya açmalıyız. Bildiğiniz üzere; yolculuğumuz ta başlangıçta programa bağlanmıştır. Bu yolculuğu durdurmaya, geciktirmeye veya rotayı değiştirmeye en küçük bir yetkimiz bile yoktur. Oysa; rotamız elde olmayan nedenlerle değişmiş, gemi vektörel doğrultudan çıkarak paradoksal bir yörüngeye girmek zorunda kalmıştır. Buna paradoksal yörüngeye girmiş olmak yerine, kozmik bir anafora kapılmış olmak da diyebiliriz. Bu koşullar altında; gitmemiz gereken yöne ve varmak istediğimiz hedefe gidemeyeceğimiz ve ulaşamayacağımız ortadadır. Zira, paradoksal bir yörüngede uçmakta yani kapalı bir eğride habire dönüp durmaktayız. Her keresinde yola çıktığımız noktayla ulaştığımız nokta bir ve aynıdır. Açık bir biçimde söylemek gerekirse; Foton 1 ‘in ayla dünyaya ait manyetik çekim çemberlerini içine alacak boyutta bir sekiz çizmekte olduğunu, şimdiki rotasının da bu sekiz biçimindeki rotadan ibaret bulunduğunu belirtebiliriz. Tüm bu nedenlerle; bir yandan Foton 1 ‘i bu rotadan kurtarmaya, bir yandan durumu dünyadaki uzay üssümüze bildirmeye çalışmak, bir yandan da gemiyi yine eski rotasına sokmaya uğraşmak zorundayız.
Şur Çarup:
- Kaptan… Dedi. Foton 1 ‘in bu paradoksal yörüngeden yani bu kapalı rotadan kurtulabileceğine inanıyor musunuz?
Kaptan Çi Vaştar genç kadına baktı:
- Buna inanıyorum. Zira, gerektiği anda Foton 1 kendi yörünge jetlerini ateşleyerek bu kapalı yörüngeden çıkmayı başarabilecek yetenektedir.
- Geminin kendi yörünge jetlerini ateşleyememesi olasılığı var mı kaptan?
- Evet böyle bir olasılık var. Fakat bu, bizim sonuç almamızı engelleyemez. Çünkü; Foton 1 böyle bir ateşlemeyi başaramazsa, dünyadaki uzay üssümüz ateşlemeyi telekontrolle gerçekleştirebilecektir.
- Şu halde ateşleme kesinlikle yapılabilecektir.
- Bundan eminim. Ancak, bunu başarabilsek bile, karşımızda yeni bir problem yer alacaktır.
- Nasıl bir problem?
- Paradoksal yörüngeden kurtulduğumuzda; eski programın uygulanması sürdürülecek midir, işte bunu bilememekteyiz.
Teğmen Vag Lom sordu:
- Bundan başka alternatif var mı kaptan?
- Pek emin değilim Vag. Belki birkaç alternatifimiz olabilir.
Doktor Emmol Lek söze karıştı:
- Alternatifler konusunda bir şeyler söyleyebilecek misin Vaştar?
- Fazlaca alternatifimiz olduğunu sanmıyorum. Bu konuda kesin tavrı koyacak olan salt dünyadaki uzay üssümüzdür. Onlar da bizim ya yola devam etmemizi, ya da dünyaya geri dönmemizi isteyeceklerdir.
Şur Çarup kaptana bir soru yöneltti:
- Size göre; uzay üssü hangisini yeğler kaptan? Dünyaya geri dönmemizi yani görevin iptalini isterler mi dersiniz?
Kaptan soruyu yanıtladı:
- İşte bunu yapacaklarını sanırım. Yapmasalar da, böyle bir şeyi onlara biz önermek zorunda kalabiliriz.
Teğmen Vag Lom sordu:
- Bunun için geçerli bir neden mi var?
- Belki de birçok neden. Geminin şu andaki durumunu henüz ayrıntılı olarak bilememekteyiz. Foton 1, yolculuğumuzun sonuna dek sahip olması gereken yeteneklerinin tümünü veya birkaçını kaos sırasında yitirmiş olabilir. Hal böyle ise; bu tür koşullar altında geminin yola devam etmesi yarar yerine zarar doğurabilecek, o zaman da yolculuk programının belki de iptali zorunda kalınacaktır. Karşımızda bir başka neden daha var ki; o da kaosla ilgili. Kaosun özellikleri konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz. Etkileri kalıcıysa, başımıza getirdiği felaketi sürdürüp götürebileceğini düşünmek gerekecektir.
Doktor Emmol Lek:
- Vaştar… Dedi. Kaos kendini yenilese de, bizi artık paradoksal bir rotaya sokamayacaktır. Çünkü; biz o zamana dek kendi vektörel rotamızda hayli yol almış olacağız.
Kaptan Çi Vaştar bu düşünceyi benimsemedi:
- Ben salt başımıza iş açan kaostan söz etmiyorum Lek. Vektörel rotamızda da aynı diziden, aynı türden başka kaoslarla karşılaşabiliriz.
Teğmen Vag atıldı:
- Gerçekten bu tür tehlikeler söz konusu olabilir mi kaptan?
- Böyle bir soruya kesinlikle “Olmayabilir” diyemeyiz Vag.
Doktor Emmol Lek homurdanmaya başlamıştı:
- Bu koşullar altında neye nasıl karar verebileceğimizi çıkarmak çok güç olacak.
Kaptan Vaştar:
- Sanmam Lek. Dedi. O denli güç olacağından emin değilim. Zaten karar şimdinin değil, sonranın işi. Ondan önce yapmamız gereken ilk iş, gemiyi kontrol altına almak olmalıdır. Bunun için de sizlerden her türlü yardımı beklemekteyim.
Astronotların tümü birden yanıtladılar:
- Bu zaten bizim görevimiz.
Kaptan Vaştar:
- Öyleyse göreve hemen başlamamız gerek. Dedi. Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 ‘in 125 tayfasından sağ kalabilen 5 kişiyle bu denli zor bir görevin yeterince yürütülemeyeceğini çok iyi biliyorum ama bununla yetinmek zorunda olduğumuzun da farkındayım. Bu nedenle, görevin eskisine oranla çok daha ağır ve sorumluluğun çok daha fazla olduğu hususuna dikkatlerinizi çekmek isterim. Bir bakıma; her birimiz tamı tamına 25 kişinin sorumluluğunu taşıyacak ve tamı tamına 25 kişilik görev yapmak zorunda kalacağız. Önümüzde bundan öte çıkar yol yok. Üzülerek belirtmek isterim ki; bu anda, görevden bağışlanmanızı istemek hakkınız kaldırılmıştır. Zira, işler artık olağan koşullarda değil, olağanüstü koşullar altında yürüyecektir.
Kaptan Çi Vaştar gözlerini fotoniste dikerek
- Rem… Dedi. Teknik çalışmaların tümünden sen sorumlusun. Benim dışımda, kendi kendinin komutanı ve tayfasısın.
Komutan diliyle dudaklarını yaladı:
- Çarup, geminin genel hizmetleri sana bırakılmıştır. Bu genel hizmetler; ünitelerin temizlenmesi, ölülerin ayıklanması, her türlü karışıklıkların düzeltilmesi işlerini de içerecektir. Sağlık hususlarıyla analiz ve sentez konularında doktora, teknik konularda fotoniste, haberleşme konularında teğmene ve yönetim konularında da bana yardım edeceksin.
Kaptan Çi Vaştar teğmene döndü:
- Vag, seni şimdilik kurtarma işlerinden alıyorum. Bundan böyle haberleşme işlerinde görevlendirilmiş bulunmaktasın. Yanı sıra, ortada sahipsiz kalan her işi sana yüklemek zorundayım.
Komutan doktora bakarak:
- Lek… Dedi. Bir doktor ne zaman doktorluk yapması gerektiğini çok iyi bilir. Ancak, işinin başında da olsa; ben kendisine ek görevlerimi yaptırmak isterim. Doktorluğunu nasıl gerekirse öyle yürüt. Buna benim hiçbir diyeceğim olamaz. Fakat ben ek görevimi sana peşinen yüklemek zorundayım. Zira, bu ek görevin yerine getirilmesi kaçınılmaz hale gelmiş bulunmaktadır. Ve altını çizerek söylemeliyim ki; ivediliğini yönetmelik hükümlerinden almaktadır. Bu nedenle seni Analiz ve Sentez Ünitesi ‘nin sorumluluğu altına sokmaktayım. Ünitenin gerçek işleyişi konusunda yeterli bir bilgim yok. Zira, bu konuda bana danışmanlık yapmakla görevli olan ünite direktörü artık yaşamamaktadır. Ayrıca ve bildiğin üzere; ünite şimdiye dek hiçbir görev yapmadı. Görevi nasıl başaracağın konusunda sana yol-yöntem de gösteremeyeceğim. Açıkça söylemek gerekirse; kendi yol ve yöntemini kendin bulacaksın. Bu görevin yerine getirilmesinde sana Çarup da yardımcı olacaktır.
Kaptan Çi Vaştar toplantının bittiğini belirten bir tutumla ayağa kalktı:
- Yeni görevlerinizde tümünüze başarılar diliyorum arkadaşlar.
Diyerek her biriyle tek tek tokalaştı ve astronotlar komuta kabininden çıkıncaya dek arkalarından baktı.
Hikmet BARLIOĞLU (1933 – 2003) ‘nun
Ana Karnına Dönüş İsimli Kurgubilim Roman ‘ından > 88-116/731
Kayıt Tarihi : 14.8.2007 15:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!