İsmet Barlıoğlu - Ana Karnına Dönüş - 1. ...

İsmet Barlıoğlu
1529

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

1.3

Kaptan Çi Vaştar ve Etimolog Şur Çarup

Kaptan Çi Vaştar brifing platosunun ortasındaki yuvarlak masada oturmaktaydı. Masanın yanları küçük yarım daireler halinde kesilerek üzerinde altı oyuk açılmıştı. En çok altı kişinin alınabildiği brifinglere katılanlar masanın bu boşluklarına oturuyor olmalıydılar.Astronotlar platoya girdiklerinde, masada salt Kaptan vardı ve kalan beş daire boştu. Dairesel metalik duvarların çerçevelediği plato yarı aydınlıktı. Aydınlatma devrelerinden biri yedek jeneratör komutasına girebilmiş, hasar gören tüm obir devreler, jeneratör komutuna başkaldırıp görevden çekilmişlerdi.
Yıldızlararası Uzay Gemisi Foton 1 ‘in komutanı olan Kaptan Çi Vaştar, oturduğu yerde kımıldamaksızın durmaktaydı. Gövdesinin masa altında kalan kesimi görünmüyordu. Elleri masaya serbestçe dayalıydı. Bakışları, masanın iki eli arasında kalan bir kesimine dikilmişti. Kapının ültrasonik dalgalarla kesilmesinden ve iki astronotun içeriye girmesinden haberi yok gibiydi. Kaptan bu görünüşüyle tam bir konsantrasyona girmişe benziyordu. Neredeyse tüm varlıklarla ve tüm olaylarla ilgisini kesmiş bulunduğu söylenebilirdi. Yaşayıp yaşamadığı ilk bakışta anlaşılamıyordu. Soluk alıp almadığı belli bile olmuyor ve vücudunda en küçük bir canlılık belirtisi görülmüyordu.
Doktor Emmol Lek kapı dibinde, platoya girdiği yerde kalmış, meraklı bakışlarla platonun her yanını incelemeye başlamıştı. Gözleri kaptanın üzerinde fazla durmadı: Az ötede yerde yatan biri vardı. Cesed duvarın dibindeydi. İnsandan çok bir kan, çaput, et ve kemik yığınını andırıyordu. Doktor Emmol Lek, ışığın leke halinde aydınlattığı üniforma etiketlerinden ölüyü hemen tanıdı. Bu; İkinci Kaptan Kana Sum ‘du. Midesi sayısız deneyimlerine, dayanıklılığına ve doktorluğuna başkaldıra kaldıra kabarmıştı. Bu anda kendisini revirdeki solunum reaktörüne ulaştıracak birine minnettarlık duyabilecek bir durumda olduğunu sezinlemekteydi. Ciğerleri daralmış, biryerlerinden kopup gelen bir acı tam gırtlağının üzerine oturmuştu. Bunca yıllık meslek yaşantısını aşan, direncine ve alışkanlıklarına kafa tutan, tanımlanması zor bir acı. Artık gözlerini ayıramadan bakıyordu. İkinci Kaptan Kana Sum ‘un cesedinin, daha doğrusu; kalıntısının öbeklendiği yerde duvar kan içindeydi. Kandan, ezilmiş etten, kırılmış kemiklerden oluşan lekeler, duvar boyumca düzensiz aralıklarla serpilmişlerdi.Sanki, benzerine mitolojilerde rastlanabilen bir canavar, bu zararsız insanları, bulundukları yerlerden kapıp kapıp kaldırmış, metal duvarların üstübde göğüs kafeslerini, kafataslarını, karın boşluklarını korkunç bir basınçla patlatarak ezmiş, posalarını da duvar diplerine savurmuştu. Doktor Lek, ışığın ulaşamadığı yörelere serpilmiş olan cesedleri bulunduğu yerden pek tanıyamamakla birlikte, brifing platosunda bulunmaları nedeniyle az-çok öz kimliklerine bağlayabilmekteydi. Plaroyu baştan sona taramaya çabalayan bakışları brifing masasının az ötesinde, yerde yatan bir vücudun üzerinde durdu. Koskoca platoda, nakşa kanıt aramaya gerek görmeden tanıyabildiği tek insan bu olmuştu; Etimolog yani dil bilgini Şur Çarup. Genç kadın metal döşemede sırtüstü yatmaktaydı. Saçları darmadağınıktı. Üniforması yer yer parçalanmış, yakaları ve apoletleri kopmuş, botları ayaklarından çıkmış, kolunun biri yana açılı olduğu halde, obiri katlanıp sırtının altına sıkışmıştı. Başı yan düşmüş olan ve sağ yanağı döşemeye dayalı bulunan Şur Çarup ‘un güzel yüzünde korkunç bir kasılma göze çarpıyordu. Kaşları alabildiğine çatılmış, yüzü alabildiğine gerilmiş ve dişleri sımsıkı kenetlenmişti. İşin en ilginç yanı, genç kadının belinde üç parmak kalınlığında, file örgülü metal bir kemer bulunmasıydı. Doktor Emmol Lek ‘in şaşkın bakışları bu kemere dikilip kalmıştı. Kemerin varlığı durumun hiç de normal olmadığını belirlemeye yetiyordu. Bir anda birçok şeyi birden sezinler gibi oldu. Doktor Lek ‘e göre; Etimolog Şur Çarup ‘u bu duruma sokan o santrifüj kuvvet olmasa gerekti. Böyle bir şey sözkonusu olsaydı; genç kadının vücudunun, belki de cesedinin şimdiki yerinde olmaması, duvar diplerinden bir yerde olması gerekirdi. Vücuda kan, ezilme ve pek göze çarpar yara-bere bulunmaması da bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlıyordu. Metal kemerin varlığı durumu oldukça çıkmaza sokmuştu. Zira, bu manyetik bir kemerdi ve salt tutuklama işlerinde kullanılırdı. Tutuklananın beline geçirilen bu kemeri herhangi bir yöntemle açabilmesine ve ondan kurtulabilmesine olanak yoktu. Yüzlerce denemesi yapılmış, böyle bir kemerin herhangi bir tutuklu eliyle açılabilmesindeki başarı oranının sıfır olduğu görülmüş, kanıtlanmış ve benimsenmişti. Kemer tüm bölümleri itibariyle manyetikti ve beline takılan herhangi bir tutukluyu metal bir duvara, herhangi bir bölmeye veya döşemeye sımsıkı yapıştırmak özelliğine sahipti. Böyle bir kemere tutsak edilen bir tutuklu için duruma boyun eğmekten öte yol yoktu. İşte bu nedenle Doktor Emmol Lek, birinin Etimolog Şur Çarup ‘u özellikle tutukladığını düşünmekten kendini alamıyor ve çözümü pek de kolay olmayan bir problemle karşı karşıya olduğunu anlamış bulunuyordu. Düşüncelerini anlamak istercesine bakışlarını Fotonist Kay Rem ‘e çevirdi. Arkadaşı geiger aygıtıyla platoyu kontrolden geçirmekteydi. Ayni şeyleri görüp görmediği pek belli değildi. Doktor Emmol Lek ‘in kendisine baktığını görünce:

Tamamını Oku