Amed'den başladı yolculuğumuz,
Büyüleyici şehirden çıktık yola,
Dağkapıyı, Çiftkapıyı, Urfakapıyı, Mardinkapıyı,
Camileri, Kiliseleri, görkemli surları,
Kutsal mekanları,
Gürül gürül akan Dicleyi,
arkamızda bırakarak.
Mardine vardık bir saat sonra
Karşımızda gece gerdanlık,
Gündüz mezarlık dedikleri şehir,
Tüm ihtişamıyla duruyordu,
Cami, Medrese, Kilise,
Revaklı çarşı derken,
Bin yıllar önce yapılmış,
Süryani-kadim manastırı
Deyrülzaferan'a geldik,
Metropolitlerin mezarı vardı,
Duvara gömülmüş,
Üzerlerinde isimleri yazılı,
Kiliseye bitişik,
Güneş tapınağı vardı,
Güneşe tapanların ibadethanesi,
Hıristiyanlıktan önce,
ibadet edilen yer,
İnsanların Güneşe kurban edildikleri
Tavanı geçme taşlardan yapılmış,
Hiç harç kullanılmamıştı,
Bu gizemli yerden ayıldık,
Mağaralar şehrine gitmek üzere.
Mağaralar şehri Midyat, (Matiat)
Yeraltındaki müzeyi,
Cami ve kiliseleri gezdik,
Şehrin dışında,
Çok eski bir manastıra geldik,
Adı Mor Gabriel,
İçinde katliama uğramış,
Onbinlerce Hıristiyanın kemikleri saklı,
Görevliler var insanları bilgilendiren,
Eski Petropolitlerin duvarlarda mezarları,
Tıpkı Deyrülzaferan'daki gibiydi.
Amed, Mardin, Midyat,(Matiat)
Tarihi eserleri ve taş ustalarının elinden,
Şaheser olarak yaratılmış evleri,
Yüzyıllar öncesine,
Kralların yaşadığı zamanlara
Götürüyor bizleri,
Heybetli ve İhtişamlı duruşlarıyla.
Ah Hasankeyf ah!
Doğa harikası, açık hava müzesi,
Kaleden kuşbakışı bakarken Dicleye,
Kim bilir nasıl yaşamış insanlar yıllar önce,
Kayadan oyma evlerinde diye düşündük,
Kartal yuvası Hasankeyf,
Dünya sana doyamadan,
Sular altında kalacağını düşünmek,
Ürpertiyor insanı,
İnsanlık tarihine adını yazdıran şehir,
Sana nasıl kıyarlar.
Şirin, küçük bir yerleşim yerine geldik,
Evlerin çoğu taş yapılar,
Amed'de, Mardin'de, Matiat'ta olduğu gibi
Göçüp gitmiş Gayrımüslimler,
Yeni onarılmış iki kilise gördük.
İdil'di burası.
İşte Nuh'un şehri Cizre,
Mem-u-Zin'in yaşadığı şehir,
Hala eski ihtişamıyla duruyor,
Diclenin kenarında, Cudi'nin eteğinde,
Kalesi harap olmuş,
Tarihte başrol oynayan,
Alimler, Peygamberler görmüş,
Acılar yüzünden okunuyor,
Mem-u-Zin'i ayıran Beko Avan,
Aramızda dolaşıyor sanki,
Destanlara konu olmuş,
Tarihe tanıklık etmiş,
Kutsal şehir Cizre'ye,
Elveda diyoruz.
İpek yolundan Nusaybine geldik,
Karşımızda Suriye, Dırbesiye kasabası,
Sınır olmuş arada Zeynel Abidin camisi,
Yanında duruyor Mor Yakup kilisesi,
Uçsuz bucaksız ovalar karşımıza çıkıyor,
Tarihi yerleri gezip ayrılıyoruz.
Cizre'ye dönüyoruz,
Şırnak'a gitmek için,
Önümüzde Cudi ve Gabar dağları,
İkisini bölerek geçiyoruz Kasrik boğazından,
Kasrik boğazından az ileride, kır kahvesinde bir çay molası,
Canlı balık yapan mekanlara bakarak ayrılıyoruz.
Şırnak'tan öteye zorlu bir yolculuk var,
Besta'dan Dereler'den aşağılara ine ine,
Ulu bir dereden geçiyoruz,
Dolana dolana geliyoruz dağların eteğinden,
Uludere'ye geliyoruz sonunda,
Çetin doğa şartları, dayanılmaz kışı var.
Sonunda Beytüşşebap'a ulaşıyoruz,
Kato dağları esir almış bu şehri,
Üç tarafını çevirmiş dağlar,
Yüksek dağların arasında,
Güneş bile zor ulaşıyor yükseklere kışın,
Ama baharda bir doğa harikasıdır.
Tamamlıyoruz yolculuğu, dönüyoruz Amede,
Daha başka yerlere uğrayarak,
Gerçekten yazılacak çok şey var bu diyarda,
Ama Amed unutulmaz bir şehir,
Huzur doluyor insanın içine,
Gezerken surlarla çevrili şehirde,
Hayal alemine dalıyorum,
Dar sokaklarında.
Kayıt Tarihi : 20.4.2009 17:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)