Amed Şairi Şiiri - Bilal Yavuz Şiirleri

Bilal Yavuz Şiirleri
145

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Amed Şairi

DİYARBEKİR
ŞİİRLERİ

Bilal Yavuz
Hira Yayınları

AŞKIN ŞEHRENGİZİ

ne canlar yakmış İç Kale
sararmış resimlerce
mahzun Viran Tepe
bereli havuşlarda tükendi nesli dinçliğin
bir küf tutmuş muskalar
bir keder karası bazaltlar bilir
nerden nereye solmuş
yetim Diyarbekir’im
nerde kimi ölmüş Yedi Kardeş burcu sesin
birden düşersin akla
başım gözüm ısınır
Eski Cezaevinde yel ıslıkları küsülü
Aslanlı Çeşme şimdi kıraçlıkla kınalı
kenti çoktan terk etti
Hamravat Selsebili
bir kuyu kendine düşer canımın tenhasında
eyvanlar serden geçip durur ciğer saatinde
bir sensizliktir gider
bin sessizliktir gelir
açılır çakı gibi Fetih Kapısı
yeni baştan çevik Fatihine
tel örgüler kuş olup uçuşanda
belki değeriz yine
On Gözlü köprüsünde bakır düşlerin
yangınlar gömülü
Süleyman mertliğinde
bir zaman abdestsiz çarıklarla
doluşmaya utanılan Sur
şimdi hangi hakirliğin mahzeni
abdal damlarımızdan mağrur çatılara
taşların boşluğunda zemheri
cehennem lokması kursağında

avlularda tükenmiş
dut çiğdeleri bağrın
boynu bükük nergizlerin saksılarda
vurulmuş haremlik
dökülmüş selamlık
kalmış Deliller Hanı
cinnete bir soluk
kırılmış mezarlarda buruk kuş lokları
hanayda kumruların
su kadehi burulmuş
kararmış bahtı fildişi kalkerin
namusun narin beli bükülmüş
durgundur Mesudiye
argındır Ulu Cami
yorgundur Dicle Kapı
fıtratına dönme günü Kırklar dağımın
bir şehir ki töresidir
nice kıtaların hey
selsellerin uğultusu serdaplarda
tulumbalar hasretinle taşmaktadır
Şeyhandede şelalesi
hazan olup yağanda
ahşab nar çiçekleri
sülüs hatları mevsim
nakşetsin sevdamızı Gelincik dağı
yüreğine hadisler mıhlı Nebi cami
Asur kalesinde kral mezarı bağrın
gözlerin gözlerimde dilsiz Malabadi
ve paygamber kabrinde
öksüz yara salardık
gırtlaktan revakların karanfil sokağında
umudun umudusun
çeyizlen Diyarbekir

DİLŞA

poyraz yanar, kandiller üşür
Nupelda
suna boynun yaslar dağ eteğine
yıldızların kaydırağı var bu gece
dokunsan
ağlayacak ceylanlar
tavşan, yavrular aşkına cesur
arslan, yavrular aşkına ürkek

ve bakışlar
çığlık çığlığa kuşlar
yokluğun, boğazda kement
bakışın, nasıl da çatal
değdiği kalbin etini delen
acemi, rafine
boyunca usul

bağırda dalgalar kayalığa vuranda
diyar gözlü
bekir yürekli
filinta baharlar birikir yeldama
gurbetin, hançeremde kelepçe

ranzamda, kahırdan darmaduman
ağarmış anlıklar, gurbetin
maral titrekliğinde, soluk soluğa
bir cezbeden yadigar
bahadır, külhani yakalardan
ve mahzun
namus burcu
niyetli, meçhul denen ferdalara

umutma Evîn
gevherin kışlatma
avlularda serpilen gonceler hatrına
kenar mahlesinde dar bulvarların

gül hevesler kurutmuş
başı hep ustura tıraşlı
oğullar etmez hayınlık
yokluğun ebubekir dostluğuna

çünkü yaşamak bu küllüklerde
dakik bir vaiz kuzulara
ve sıtmalar
ardın sıra kan ter
ardın sıra tutuklu, kısık

iner gibi sürgüler hücre odaya
görüş günleri ıssız
volta demleri öksüz, dımdızlak

cehennem kesiği gerdanlar namına
hiç değilse düşlerim, boran
savur çeltik yaylana
pamuk ovana

savur da kıyılsın inceldiği kuşeden
aşiret bozkırları çocukluğum
divane dağın doruğundan tütsün

vakarlı can umular
körpe yarınlarımız

AMEDYA

ranzalarda Anzele serinliği
Arbedaş Kapısı
yüreğin dolar
Nasuh Camisinde Ömeroğlu
Nasıriye Kalenin Halidoğlu
bize Amedyalı derler hey cano
mazluma safdil
namerde sarraf

şimdi ne Küpeli ne Dıngılava
Diyarbekir bir ceset aramızda
akar akar Hamravat
çehremizin kederinde
taşar yüzlerin
emekçi coğrafyasından
masum, maralsı
Kürdistan gülleri

ürkek avlu mırnavları
ceylansı hafız kızlar
kadim Zinciriye
kokar çocukluğum
Benusen burcunda sesin
girer düşlerimin rüyasına

hatıralar deşer
hatır yarasını
Hançepek türküsü yakar
babasının ciğeri filintalar
öksüz içerin
Zembilfroş dumanı

sürgüler çekilir
durur hücremde
tütsüler doğurur
yetim Bircuşah
kaynatsın ahımızı
dadaş Haburman
sağsın zor hüznümüzü
aygın Malabadi

kurşunlanmış can Kurşunlu
Dört Ayaklı minarem
dört ayağından vurulmuş
öyle bir zelzele
ki çetin gidişin
Mesudiye sütunları oy
gayrı yerinde durmaz

Parlı Safa Minaresi gibi dimdik
ömür kavgasını
verir hep kalanlar
dam loğu, et taşı
bulgur değirmeni
bir destandır burada yaşamak saati

Fiskaya Şelalesi
hazan olup yananda
gör nasıl
yeniden yağarım
dişimle tırnağımla loy loy
bir daha bulunmaz böylesi
gazel ölen
bizi, bizim gibisi

ROZERYA

yüreğin Hilar
mağarası gibi serin
yüreğin dağlarcası
gariban, ıssız
söyle sen hangi
boranın meltemisin
yanar dudağında karanfil tütün
yanar da verir
sırtını Kırklar suruna

ellerin kelepçe ellerin zozan
gözlerin zor kafesler
gözlerin zilan
içerin Kralkızı içerin mahzun
alıngan, kuğumsu
hançerem hançerli
suskum sahipkıran
bir masum pusuda tahtırevan

söyle ben nereye gideyim Rozerya
gel de gör içim dışım Amedya

yaşmaklara yaşamaklar doladın
Rabbinden razı
sesin papatya devrimi
sesin ardınsıra zılgıtlar
körpe nazenin
daha kaç mendil
sarsın yangın kederini daha kaç
ahraza bürünecek
cıvıltısı sabilerin

gel de izle Rozerya
aşklar şimdi bir mumya omuzlarda
tepişirken fevkinde
şımarık firavunlar
aziz bir şehir yıkılıyor altında

hal böyleyken hasmına kılınç
olsan da duramazsın içinde dimdik
çökersin soylu
sevdiklerin aşkına
biz şimdi sensiz
boyuna çöküş
biz şimdi gözlerinsiz
antik tohumduk

bak da yeşert Rozerya
Diyarbekir hayat ister bağında
yeniden nefes almak
biz ki yorgunluklar halkı
gürleşirdi alnımızın teriyle
ceddimizi saklayan aziz toprak
çocuklar eker
filintalar yeşertirdik yılmadan
usturalar kayarken ensemizden
bükülmezdik usulca

ata yadigarıydı mesleğimiz
yüreğimiz haykırır gözlerimizde
canımız o parola
yakıl ama yıkılma
söyle susma söyle Rozerya
yitik insanlık
hangi dağın ardında

RÜMEYSAH

sen, çocukluğumdun, masumiyetim
sen Bereket Han duvarları mazim
toz çuvallar üstünde dinginliğim
rüyam, göğüm, çölüm, denizimdin

raks eder, göllerin ıssız akışı
her nakışı, hüsrana yar bakışı
özlem tüten demden gönül kayışı
hem canım hem cananım, cevherimdin

ayrılık da aşka dahil, Rümeysa
bir hayatlık canı var ölümlerin
bülbüle uzaklar yakın Rümeysa
bir nefeste yayılır gül dediğin

Rümeysa, zarftan kuşlar fezamda
gurbetimin teli kopmuş sazımda
deli taylar uçar durur bağrımda
seven ruhta fren tutmaz Rümeysa

konmaz öyle her dala sev devrimi
sütü zift, balı zehir semahında
uzar, uzar, uzar, şeyhin gözleri
can kınına sığamıyor Rümeysa

bahar gamzelerin Fındık burcudur
müridi, mürşid kılar tek bakışta
dergahında cerenler kuruludur
aşka dizgin vurulmuyor Rümeysa

GÜVERCİNLER ÇARŞISI

şükran toylarımızın
sesi gelir aşiret çadırlarından

obamız hayran
otağımız kurban

kıl çadırda yer sofrası kalbin
serilmiş razı
serilmiş padişahına kadar

Nur burcunda ciğerim ağarır
külahına dek kufi
ebebulguru

saçlarında nesih yazıtlar
döşlerin kesme bazalt döşeli
mukarnas bezemeli

yazmalarca beklenen yankılarda
kurşunlu kubbelerin

Halilviran köprüsünde hey canım
düşlerin hıçkırır
sazlar kavrulur
yanar sazlıklar

Nevruz neşesi saran köşelerinden
bir firak hüznü
tüttürür dağlar

kavun rayihasına karışır
karpuz burcuları

ağır çörtenlerden
bin rahmet damlar

demirciler çarşısı orkestra
sadrı tonozla örtülü

ceylanlar salınır
filintalar ormanında

Kazancılar Hanı mürd
suskun kaya mezarlar

Sultan Şuca çeşmesinde bağrın
bağlanıp budaklansın

yeter ki kapılma
çeper çağın ağına

can akar yolunu bulur
yeter ki solmaya

yaşamak sevincin
iki gözümün goncesi

BERFİNELLA

ve nazenin ruhunuz
nasıl da kendine bakan bir ayna
suyun uzanışı gibi dere yatağına
en tenha lambalar bile
çattı mı kavuşmalar çakmağı
dayanamaz geceye, yakar bendini
işte seni öyle sevmemiştim

kalması bile gitmelere benzeyen
bir vefalıyı nasıl ikna ederdin ki
can kıyamıyor çıkmaya
çakılar yeşeriyor etinde
uzuyor, uzuyor, uzuyor gözlerin
gökleşiyor yağdıkça düşlerin
denizlerle göklerin kavuştuğu çizgiye
şimdi aşkın baktığı
her yöre Berfinella

dal en çok tutunduğu çınara kırılırdı
bazı şeyler konuşmayarak
dinlemeyerek öğrenilirdi
çağa iki vicdanlı, iki yürekli gerek
öyle dağ gibi durduğuma bakma
dal gibi kırılırdım doğru yerden sarınca
badem çiçekleri açan
ağaçlar gibiydi bazılarının kalbi
mevsiminde anlaşılır
şimdi nereye gitsek Berfinella
gözün gözü görmediği aydınlıkta
masum bir karanlık
yakmaktı vacip olan

gidersin, bir yarım çeyrek kalır
oysa hüzün mutluluk Berfinella
acılar bahçesinin
çilekeş güllerine
Çayönü, Körtiktepe neolotik mahzun
cehennem teninde
taşar can nehrinden körpe Hasuni
alnında mağara serinliği
yüreğin gönülden Hira kokar
kadim şehrim toprağa
sığmıyor Berfinella

surların gözyaşları
eritir sırların kalesini
hıçkırır aşkın burçları
Berfinella dolar ciğerleri kentin
mazgalların karasında
yankılanır geçmişin çığlıkları
Asur hüznü sarılır bağın bağrına
aniden bastıran
yağmurlu bazalt kokusu
tahtını sallar
kral çocukluğumun
aşk kağıda sığmıyor Berfinella
gönül sadra sığmıyor Berfinella

hepsi geçer, kancık kibirler
tamponu şişkin şımarıklar
binbir yüzlüler, alayı geçer
her zifir gömülür, üzülme
Diyarbekir kıyamete dek kalır
işte bunu bilmek
aşkımıza yeter Berfinella

MEVSİM ZOZAN

serin Anzele pınarı
karışır Arbedaş sularına
içerin Zerzevan kalesi
yüreğinse yorgun
Hevsel kuşlukları
baharda kengeri
yazın dutu, eriği
gözleyen katıksız halkı
kendi kalbinden başka
yenemez kimse
öğrenecekler Zozan
hey nava dılê mın
dört yanım hozan
yanık çarşıda türkün duyulur
cıvıl cıvıl öter buğday pazarı
dar sokaklarda yangın rüzgarın
alnıma yokluğunu savurur
üstüm başım kelepçe
aklım fikrim Zozan
viran bağ köşküyüz şimdi
esamemiz okunmaz
Fiskaya şelalesi yağanda
bir uçurtmalık canı kalır
filinta uçurumların
gözlerinle gözlerimi bırakma Zozan
donarak can vermesin bakışlarımız
susmasın erbaneler
susmasın çığlık
çığlığa sessizlikler
konuşsun Zozan
çığırsın dilsizler

GÖZLERİN DİYARBEKİR

yeşil pulat pencere
yeşil sis yeşil tütsü yeşil ziya
acılar denizinde yananları
hüzünler yangınında donanlar anlar
dinle atmosferin bekaretini
şehid sahabelerin
mahzun külliyesinde
her çeşme bir şelale vecdin feyzinde
kuşların ve taşların zikirleri
erir birbirinde kadim cezbeyle
el pençe divan gölgeler
dizilmiş kandillerde tutuşan esrar
yankılanır duvarların teninde
sanki yer göktür, göklerse zemin
bağrında ashabıyla
firdevs kokan camide

diyesin ey ulu belde
şimdi hutbe sırası sende
kelamsız, burgusuz
duyabilen canlara
kepenkleri indirilmiş özlerin
marşı eser etinde
damağında cevherin öbekleri
ervahın şöleni
çarpar durur göğsünde
asude şafakların nasıl da gür
sancağının fecrinde
suskulardan örülme mahşer sanki
kıyamet kıyamet yeşeren diriliş
şahdamardır
atar genzinde

ve lale nehridir
akar akar da taşar kaburgalardan
kadınlar kaynatır buğdayını
damlara, avlulara serilen
güneşte kurutulan
çığlıklara dönüşür dargın bergüzar
gülünce gözleri
kuşlara dönen haminneler
tırpanı her vuruşta
Allah diyen kadim rençberler
çeliğe çifte su veren
evliya demirciler
Rahman’ını ameliyle sevenler
can sevdanı haykırır

kızıl gökte sarı hilal gözlerin
kendini dağlara vurur
serilir öksüzlüğe keçe yolluklar
kırılır fanusları sevdamızın
yorgun Diyarbekir
lorîninde yeniden doğar
şimdi nereye gidersen git hicret
yanar köşklerin
yanar Hamravat
kavrulur Seman
şimdi her can biraz sensizliktir
her aşk biraz hicraniye
gitme diyor semaver
bitme diyor dağlar, taşlar, kavaklar
can kınına sığamıyor Dilaram
açar dokunduğun
bütün koğuşlarda
narin nûbihar

AŞK ŞİMDİ ZERYA

ebaneler hasretini haykırır
hasretini, mahzun, hazalsı
serden geçer serdil avaşin
nazarın nazarıma
karışır durur delal
gözlerin sırılsıklam cehennem
gözlerin zelal
dilzarımda hivbanular yeşerir
dilaverlere dilvanlar yaraşır
rotindalar rolêdalara

bir rojdalık ömrü var
suçsuz kelebeklerin
bir jiyanlık nasibi ıssız sevenin
gönül hekimidir
gülüşün hep baharda kırağı
ve cehennemin dibi gamzelerin
hemdemiz, nefes nefese
bağdaşız şahına kadar bağdaş
ve haldaş, sevdiğim
yardaş, Allah’ın aşkına

gecekondu masumiyeti
yoksulluk berraklığıdır
mahcup yüzlerden okunan bozlak
tozlu tülbentlerinde nenelerin
cennet kokularından bir şelale
sorma nasıl, bilirim
fakirhanelerin evliya saflığına
yetişemez softa burjuva
yetişemez nazenin

başı ustura tıraşlı
hovarda peştamal çocukları
kenar mahlesinde zor ızdırabın
antik bir hevesi büyütür
acılar havuzunda boy verir
hüznü boylar havuşlar
caddelerde boy gösterir
yürüyen mezarlıklar
saçaklara ayrılıklar konar

oysa kalbin, tetik kadar dinç
namlu kadar filinta
mermilerin şarjörlere dönmeyişi
kadar yaşlıydı döşünde
döşün ki, nerdeyse çatlayacak
şehvetin vahşetinden
döşün ki alayına yetecek kısrak
emzirirken ruhları
hey ciğeri kınalı, güneş yanığı
baştan ayağa Diyar
tepeden tırnağa Bekir
yüreği bronz kentim

sevmek şimdi zerya
konuş ki, dilsiz iblise
dönüşmesin susmaya alışanlar
konuş ki mertlik bulaşsın
korkudan geberen asalaklara
susma ki delikanlı şehrim
hayın başbuğların
mabadını yalayan
kıraç itlerin puşt devri
vaktidir, hitama ersin

BERİVAN

sen, boyuna bahar, asil ve asi
sen sadece gönülde yeşeren gül
Diyarbekir dağlarında türküydün
Diyarbekir bağlarında zılgıtlar
sen boyuna sürur ve hep özü gür

ruhun göğsüne sığmıyor Berivan
nereye gidersen git hep yüreğim
yok maşuka aşıktan başka vatan
gidişin hep koşmaktır kaçtığına
boranlar da üşür, gitme Berivan

gülüşün vejîna, gülüşün sarya
gülüşündü; ırmaklar ormanlarda
gülüşünle güneşler açar şevler
gülüşünde kanatlanır zaroklar
gülüşün rojarya, gülüşün zerya

sen boyuna sürur ve hep özü gür
Diyarbekir bağlarında zılgıtlar
Diyarbekir dağlarında türküydün
sen sadece gönülde yeşeren gül
sen, boyuna bahar, asil ve asi


YÜREĞİN AMİDA

kalbin, savaş sonrası et kokusu
damarlardan fışkıran kan çorbası
kuzgunlar aynalarda
yolun gözler Amida
Selahaddin Eyyubi Cami keder kuyusu
vefatından beridir yoldaş Mezopotamya
öyle cansız, böyle lal kesiği

hey aman, durmaz yerinde
içerim paramparça
hücremin kerpiçten çiçekleri fersiz
yar çeşmesi susuz
ranzalar cehennem çukuru
Mervani yiğitler gerek şu puştluk çağına
hey aman, can tutuklu
devir zor, devir cambaz, devir namussuz
zalimin mazlumluk
tasladığı zamandır

münafıklar yüzünden
haktan dönen gafiller
merhametli davetine muhtaçtır
hey aman, erlik vaktidir
parıldar, parıldar nazarında
hırçın Silvan Kalesi
cildin buz cehennemi
kalk ayağa ey şehir
Nasır-ı Hüsrev olsun yeniden şahid
düştüğün yerden doğrul
dikil de süpür ey
namert çelmeleri

GİYAN MEVSİMİ

gönül göğsün gülüydü
gülün göğsünde bahçe
tarihin mezarlığı höyükler
anlatsın çilekeş destanımızı
gözü, değdiği yeri
derinden deşen erler
vursun bağrın teline
vursun döşüne döşüne
öksüz Diyarbekir’in
Dicle’nin yuttuğu çocuklar

hey yavrum hey de ne hey
aç, avaz, üryan
yetimleri ısıtmaz hiçbir yorgan
yaşamadan bildim ki
yaşamayan bilemez
gel gör ne ateşler ne buzullarla
ölüm dansında leylim
içerimde, dışarıyı hapseden
sevdan, kıyama durur
sevdan ki Amedî
sevdan ki dinmez

Cemilpaşa konağında
çığlıklar dolaşır
çığlıklar ki etten bir duvar
azimli antenine hoyrat gevherin
kuşların uçuşurken ki
toplu kanat sesleri
giyan der durur bahçende
giyan; der, durur

BARIŞIN KEVOKLARI

Karacadağ’da eriyen karın
şelalesi duyulur Çınar’da
Cahit Sıtkı’nın serçeleri
Ahmed Arif’in yuvalarında
Sezai Karakoç mısraları
gezer durur, hevesli
kadim Suriçi sokaklarında

gözlerin ki gitmez
bitkin gözlerimden
gözlerin ki kafesime can
gözlerin ki bitmek bilmez
bir çift menfez aynalarda
hücremde neşen
sözümde yüzün
güzümde közün, özümde tözün
severim zulamdan içeri
toylar, efkara döner

kabir böcekleri dolar
gariban, yaralı kederlere
Kürdistan çiçekleri sarar
Kürd çocuklarının
kardeşlik türküleri haykıran
safderun yüzlerini
bu savaş ölmeli, bu savaş ölmeli
durun siz candaşsınız
bu savaş ölmeli
bu savaşı, bu barış öldürmeli
düşün, ne güzel cinayet
ne civan katliam

SERHİLDAN

ıslıklar, çığlıklara karışır
kan kusar Zilan Deresi
kafataslarında beyinler erir
patlar yürekler kafeslerinde
hasret tüter Tendürek
zulüm taşar süngüler
iblisin demir kartları
biçer masumları, deşer rahimleri
beşikte bebeleri, kimsesiz pirleri

gırtlağına kadar ceset
ah dolar Zilan Deresi
şimdi nereye gitsen ağrı
şimdi nereyi görsen acı
hıçkırır mitralyözler
namlusunu mazlumlara çeviren
şeytancıklar yüzünden
ölü çocuklara tecavüz eden
ırkçı zabitlerden alçağını
görmedi kederli anadolu

faşist teröristlerin ihaneti
kalleşçe yaktı kardeşliği
onarmak erlere düşer
sabırla, umutla, sevgiyle
budur soylu metanet
budur kahpeliğe beşkardeş
gel sen de katıl bize
indir putların kör çehresine
adil, vakur bir sille

SEBAT ZAMANIDIR

Dersim’in gözyaşları
Enfal’in bakışlarında çağlar
Roboski’nin alnından akan
Halepçe’nin kanlı ahıdır
Kerkük tüter Erbil’in burnunda
düğümlenir boğazı Amed’in
Kürdistan dağlarından
hogir bir uyanış doğar

sabret ey ümmetin yetimi
sakın benzeme barbar ırkçıya
bin kerre namert zulüm
görsen de zalim olmaman
mahşerde senin şerefindir
sabret ey ümmetin yetimi
karanfiller açana dek Halep’te
kötü günler mevte mahkumdu
sabret ey ümmetin yetimi
surların sırlaşana
sırların surlaşana dek

havar, yar yangın yeri
gönülde can pazarı, havar
kan kesik, kan tutuklu, kan kelepçe
sabır senden vazgeçse
sen sabırdan vazgeçme
sabrın taşına dönüş
milyonlar şehidiyle Kürd Milleti
ancak imanla ilelebed
felaha kavuşacaktır
sabret, sabrın selamet

ZERZEVAN KALESİ

sabanlarda aşkın rüzgarı
serilmiş kepenekler omuzlara
işte çoban kalkanları
kavallar, yüreklerde borazan
gözlerin, dalgalı, boran
gözlerin, inatçı, durmadan
gözlerin alayına rezzan
gözlerin, gözlerindir Zerzevan
aniden bastıran dargın baran
surlarım, sırlarım, can kalesi

yüreğin, metal ejderhalar ülkesi
betondan dinozorlar devrinde
çarpışan iki yıldızdık
atom tarlalarında antik sevmek
Urartular yazsın argın sevdanı
İyonlular gözlerinden anlasın
acılar içinde nasıl doğulur
ehil, dilaver mimari
filinta canlar ki, erbab, namuslu
parayı bulmadan önceki Lidyalı
hey gidi arslan ciğerim
içerin Sus kentinin devrik kralı

yar, avazım gelir küçelerden
lâl, avare, şahmeran hançeri
bin yılların sılasında yoğrulur
doğrulacak erlerin hasretiyle
taşlar erir, yürek dağa dönüşür
ümidin kadim düşleri
ırmaklar döşeği ellerindedir

NAMUS SEVDASI

ey oğul, bilesin
milattan önceki
Hammurabi yasaları bile
daha adildir, daha yiğittir
katili, sapığı, hırsız, yolsuzu
besleyip kollayan ülkemin
hukuk çöplüğünden

oysa Diyarbekir töresi
affetmez ölümcül ihanetleri
bilir, ihanete merhamet
merhamete ihanettir
ey oğul, diyesin
düzen değil, düzenek
en kahpesinden
sistem değil, sis perdesi
gafletin yargısında adalet dediğin
oysa Amed’in kanunları
kayırmaz namussuzu hak aşkına
zindanlar göze alan
delikanlılar kaynar
Hançepek, Saraykapı, Alipaşa
halel getirmezler adamlığa

ey oğul, susmayasın
susmak kusmaktır
içinde iyi olan ne varsaları
Kürdistan güçsüzü affeder
Kürdistan dilsizini affetmez
sakın, unutmayasın
ey oğul durmayasın

HOZAN

söndü zerdüşt ateşi, şaman alevi
söndü grejuva
geberdi batıl en şekilinden
bitti zivistan
konuştu gerçek apaydın
canımıza güneşten sofralar serildi
bandırmalar lal mevsimi
filikalar dargın aşka
dağ içini döker göğe lav kederiyle
çay tarlalarında çarpar yüreğin
kulağını toprağa ver, dinle kendini
üstümüzde sis denizi
yürürdün Ninova
çemlere dönerdi hazan leylinde
yürürdün usul
kuğu boynun
nasıl utangaç
yağarken hücremin ranzasına
yürürdün Benusen kendinden geçer
ay ışığında yeşerir sakin
yeşerir onurlu
yeşerir şahına kadar
leylim, yollar nefesin
ciğerimin közüne
kışlalarda düğünler ilkyaz olanda
kodesin kodesime ekilir mahzun
yar çıldırmışam seni
hey cevherim hey
yine kan kusar can
Fuadoğlu göçer
taze ozanlar gelir

MİSAK-I MİLLİ

Türkistan nezakettir
incelik, güzellik, cesarettir
Kürdistan cömertliktir
iyilik , dürüstlük, yiğitliktir
ferasettir, basirettir
şehadet, selamettir
zülfikarın zağlı pençelerinin
beraber savurması
deccalin kansız köpeklerini

Kürdistan nezakettir
incelik, güzellik, cesarettir
Türkistan cömertliktir
iyilik , dürüstlük, yiğitliktir
Türkistan Kürdistandır
Kürdistan Türkistandır
Türkistan Kürdistansız
Kürdistan Türkistansız
harabe, viranedir
fersude, beyhudedir

öyleyse daya sırtını
omzuma, dağ olalım
patlayalım küfrün yüzüne
mekan biz, zaman bizim
beklenen poyraz bizim
emanettir mazlumun ahı
soylu öfkemize kardeşim
öyleyse daya kalbini
sadrıma, can bulalım
fesadın kellesine
cellad-ı canan olalım

KÜRDİSTAN MARŞI

IKBY için bir hatıra…

çifte su verilmiş yürek çeliğinden örülme
Kürdistan kılıcı sıyrılmıştır kınından mertçe
ey şehidoğlu, ey muhacire ensar Peşmerge
Güneşten Bir Hilal nakşet sancağına şefkatle
mütedeyyinleri arkasında olan vatanın...
kıyamete dek batmaz istiklali, güven öze
Kürd’ü köle zanneden haysiyetsiz râfızîler
-Kürd bize ihanet etti- diye nefsini kandırsın
anlamaz, hakikat haini gafil müstekbirler
hakikat sadıklarını / kendini yormayasın
savaş hasma benzeyince kaybedilir, unutma
dişsizi dişliden sakın; merhametten ayrılma
ürüsün dursun dinci maskeli münafık itler
ardından hırlanmayan arslana arslan denilmez
itten türediğini sanan fitneci kahpeler
uğraşma boşa; kardaşlık nedir bilmez, bilemez
hakiki mü’minler ancak kardaşımızdır bizim
onlara açıktır kapımız, ocağımız bizim…
sadrımız kalkanımız; kırk milyon Kürd Milletiyiz
yurdumuza sığınmış / barbar sabîlerine bile
gerçek müslümanlığı yine bizler öğreteceğiz
bizi öldürmeye gelen, bizde dirilecek de…
ey Kürdistan gençleri, hazırlanın gitmiyoruz
zulme asla susmayız, kırmağ ile bitmiyoruz
devir, Salâhaddînlerin doğruluş çağlarıdır
kapanmaz gözkapakları, Uyanış zamanıdır
ne diyor Rasûlullâh; “vatan sevgisi imandandır”
sev yurdunu hep imanla, Rabbin doğrularladır
Kürdistan, Kürdistan’dan büyüktür; unutma sakın
evlatlar çoğalacak ve taşacak, akın akın…

ŞİMDİ HERKES DİLOVAN

türkçülere karşı Kürd’üm
kürtçülere karşı Türk’üm
farsçılara karşı Arab
arapçıya karşı Fars’ım
zalim azgınlara karşı daima
ezilen halkların yanındayım
budur imanımın gereği
gözlerinde erimemin sebebi
budur onurluca yaşamak
bendimi çiğneyip taşarak
yezitlerin önünde hep Hüseyin
aşkımızın kadim bedeli
Diyarbekir denizinde tutuşmak
izinde göğüs germek boranlara
her ciğerin harcı değil
çekinmeyiz namlunun
ardına saklananlardan
yalnız senden korkarız Kahhar
paylaşmayı severiz denk
adaletin gölgesinde serinleriz
Amed sofra olur bağrımıza
diz çöker, omuz bağlar
kardeşlik türküleri tüttürürüz
gel ey can, sana da yer var
kurtul kibir tasmalarından
gel beraber sevinelim razı
aynı tastan yar içelim
Dicle aksın alnımızın üstünde
ensemizde masumiyet gülleri
sesimizde dilovanlar
delikanlı yeşersin

MAZİ İÇERDE ALBÜM

eser asi bakışlarında
hoyrat Fırtına Deresi
çakışır durur dikey yıldırımlarca
nehirlerde taş köprüler yüreğin
ormanlarda su ceylanları
şirin bir kıyımız vardı
bulutlar denizine sıfır
nehrin önü penceremiz
balıklar yarışırdı tutulmak için
nazenin oltamıza
yeşilin maviyle dansı gibi
yar sevmişem seni
saçlarında çay burcusu
ellerin yumuşacık, kınalı
nefesin bahar
gülüşün cehennem
ve anlatılmaz, yaşanır
hilesiz kucağın
Karester Yaylasında
bir ahu dilber loy loy
nasıl da söker adamın yüreğini
var mı böyle civan kırım
cinayetler içinde
oy sevmişem seni
dindiremez Palovit Şelalesi
bu güneyli hasreti
bir kere yakmıştIr kuzeyin kızı
aşkın kadim meşalesini
gidişin bile hayat sevgili
isimsiz mezarına yuva kuran
marandalardan belli

DEVRAN FEYEZAN

yaşamak, yaramıza alışmak
gidemeyiz kendimizden Neval
kaynaşmak zorundaydı
insanlar öz gerçekleriyle
bense gözlerinde hala saklambaç
yokluğunda körebe, feci
sessizliğin, yalnızlığımın başkenti
gidişin anadili ağır yorgunluğumun
yağmur yemiş paltolar birikmiş de
altında kalmış içerim sanki
serinliğin şimdi hangi gölgeyle
yürğim yüreğini bağırıyor Neval
can tenine gayrı sığmıyor

oy Kürdistan Dağları kokardı
tılsımlı, sıcacık nefesin
cönklerde antik harflerdi adın
şarkın, eski vadilerden miras
tüter yalçın geceler hücremde
ellerim ranzada, duvarda
masada, kafatasımda ellerim
hicran ki ne dar bir mezar

bilmem ne zaman uyanırdık
hasretinde uykular yaktığımız
kardeşliğin can bahçesine
yasların değil, düğünlerin
iktidara geldiği şenlik demleri
bilmem ne zaman yeniden
gelinliğinle yanımda sen
kurtulacaktın kefeninden

AŞK ŞİMDİ PARYA

ay ışığı çehren kokar
sırrın kırk kilitle kilitli
sadrımı yumruklayan sandukamda
şimdi sen bende tabut
bense sende kabristan
ve işte aşk kursağımızda parya
ne olur bitme Rotinda

şimdi karanlıktır yuvamız
çırılçıplak kaldırımlarda
sırtımda karakol kuşunları
kim vurduya çıkmış adım
öyle sensiz öyle öksüzüm ki yar
şimdi solmaklar yeşermek
acının rahmine gömülen cana

sor da anlatsın Turcel
söylesin Hıdır Tepesi
aşk bize hiç gülmedi Rotinda
aşka gül dererken yılmadan
varsın tütün saran çocuklar
gül kokusu nedir bilmesin
bilmişken zararsızlığı
değil mi ki iyilik onların hakkı
varsın bekletsin talih

sabretmek de güzel leylim
ay ışığı şelale olup yağınca
güzel yavruların düşlerine
seni hep bekleyeceğim Rotinda
çocukluğumuzun gariban
keresteden penceresinde

DİCLE HAZAN

bizim köyümüzde gonca
bahçeleri yoktu
yer sarı, gök kızıl
anızlar, başaklar, buğdaylar içre
kavruluş serinlikti
kara köy bebelerine
çeşme başları mutluluk nedeni
saflık, sadra nakışlı
hamaklar, divanlar
saman lifinden
sevdalar utangaç, namuslu

oysa bizim köyümüz
upuzun geceleriyle meşhurdu
eşkiyalar, haydutlar
çocukların hayaleti
pirlerin kabusuydu
ve kahraman değildi jandarma
derin devletliler
kahpe rütbeliler
esrar ticaretiyle meşguldü

büyü çocuk, büyü de kapat
şu haysiyetsiz cenaze çağı
büyü de büyüt narin
puştların kör ensesine
adil zülfikar
o demdir, ölse gam yemez
bîkes Diyarbekir
dargın tigrisim
argın haznedar

GELÎYÊ GODERNÊ

Taşköprü Köyünde adın
nakış nakış tütün kokar

Hazro türkünü çığırır
sanki arştan akar sular

seni ırmaklarca sevmişem
lo seni nazlı ceylanlarca

delilolar, govendler
ve fıkırdak şuşaneler

hey zalımın kızı, bir gülsen
göverse bağlar ile bahçalar

şemsin fırtınasıyla çöken devran
dolunayın kasırgasıyla filizlense

sen denizaltı şehrim
ben rüyalar alemin

HAZAN BAĞBAN

Sustu kalbin,
susku câna,
cânânsız tâk eyledi.
Aşk ateş,
âşık ateş,
mâşuk ateş,
çâk eyledi.
Hergiz aşklar,
toprağa su,
sadra berzâh-ı sahrâ...
Bildin işte,
donmadan aşk,
pîşemez sır kabında.

Gözün yaşın dökmeden,
ağlayanlar, dergâmız.
Gülmeden neşe duyan,
çağlayanlar, meclîsimiz.
Koptu tufan,
kırdı hasret,
bostanlar şimdi talan...
Dindi deryâ,
bitti ırmak,
çöller şen,
bahar nâlân...


1

Biz kullarını doyurmak için milyarlaca canlıyı feda eden Rabbimizden daha fazla kimse sevemez, sevilemez…

2

Dünyanın en büyük seri katillerinin, kahraman liderler olarak dinlenildiği bir çağda; ortak vicdanı yerin altında aramak gerekir.

3

Yeni vahşilerin türemesinin sebebi; Hitler gibi canavarları popülerleştirip sevimli gösteren bilinçsiz avam sınıflarıdır.

4

Dilediğin kadar edepli ol; eğer adaletsizsen, ahlaksızsın demektir.

5

İyilik ve güzellik sakindir, kafa ütülemez; bir yerde size dayatılan, başınızı şişiren bir olay varsa kaynağı kötülüğün rengindedir.

6

Dilediğin kadar kardeşlik edebiyatı parçala; eğer kardeşinin hakkını yiyorsan, kardeş değil kalleşsin demektir.

7

Ölmeden ölmeyenler, dirilmeden dirilemezler!

8

En büyük cesaret, merhamettir.

9

Kılarken namazı, verirken zekatı, tutarken orucu, severken kalbi, anarken dili, haykırırken davayı incitme, haddi aşmamaktır aşk…

10

Bir öksüze sığınak, bir derde deva, bir hüzne şifa olamayanlar, başkalarının hayatına asla anlam olamazlar.

11

İnsan, tam bağımsız olmadığı için Rabbine şükretmeliydi. Zira öyle olsaydık, daima her türlü zulmü işleyebilme tehlikesiyle yaşardık…

12

Hakk’a isyan edenlere dikkat edin; gizli veya açık suç makinesi olup, kendine bakmadan, başkalarının açıklarını arayanlar…

13

Taşıtların şehir içi hızı düşürülmedikçe; toplumsal psikolojimiz, panik ve stres karambolüne mahkum olacaktır, farkında değiliz.

14

İhanete merhamet, merhamete ihanettir.

15

Kötülüğün sesi her zaman gür çıkar, çünkü ancak o şekilde yayılana kadar öz niyetini saf zihinlerden saklayabilir.

16

Çay tarlalarında çarpar yüreğin,
kulağını toprağa ver, dinle kendini.

17

Asıl zenginlik cömertliktir, asıl fakirlikse cimrilik…

18

İyi mütefekkirler; evvela özlerini keşfetmek için yazar. Zira cevherini keşfedemeyenler, toplumlara yarar sağlayamazlar.

19

Çok okumak değil, ancak kaliteli okumalar okurları geliştirir. Unutmamalı! Okumak; bilim adamı da kılar insanı, seri katil de…

20

İlham bekleyen eserler de, zeka içeren eserler de vasattır.
İlham ve zekayı harmanlayan eserler ancak tam kalitelidir.

21

Yazmayı deneyin; iyi yazar olamasanız da, kendinizle barışırsınız.

22

Yazar için önemli olan yarına kalmak olmamalıdır. Hakk’ın övgüsüne layık olmayan eserlerin yarına kalması sadece ziyandır.

23

Bu böyledir, dünyanın en büyük adaletsizlikleri daima sözde hukuk maskeleriyle gerçekleştirilmiştir.

24

Bir canavar için adalet; her daim zorbalık kavramının karşılığıdır.

25

Adalet bir edebiyat türü değildir, söylemin değil eylemin diliyle gerçekleşir ve toplumu gerçekleştirir.

26

Alışmalısın; hayalleri temiz, gerçekleri kirli olan ikiyüzlülere!

27

Devletin teşrife tenezzül etmediği köylüler kadar özgürünü, şehirde özgürlük taslayan çağdaşlar kadar kölesini görmedim…

28

Partilerin çeteleştiği, zümrelerinse kendilerini partilerinin çete üyesi olmaya mecbur hissettiği ülkeler asla gelişemez.

29

En cimri insanlar bile öğüt verirken nedense pek cömerttir.

30

Hakk’ın lutfettiği sayısız işarete rağmen Hakk’ı inkar edebilmek; her eblehin harcı değil, pek devasa bir beyinsizlik gerektirir.

31

Aşırı özgürlük, yeterli adaletin en büyük düşmanıdır.
Aşırı adaletse yeterli özgürlüğün en büyük arkadaşı….

32

Söylemlerinizle değil, eylemlerinizle sevin ve farkı görün, en başta siz, kendinize saygı duymaya başlayacaksınız…

33

Ortalığa düşenler, kabuğuna çekilenleri ancak ölünce anlar.

34

Bazı asil yürekler, hayatta kalmak için iri hayatları, mesela balinaları avlayan, ada yerlileri gibi çaresiz cesurlardı.

35

Ateş nehrinde sudan gemilerdi hayallerimiz, bir cemrelik de olsa ferahlık verirdi nemden solan yaşamak çiçeklerine…

36

Dünyada en yüce mezuniyet iyi bir insan olarak kalabilmektir. Bu mezuniyetin diplomasını ancak rahat bir vicdandan alabilirsiniz…


KARA KONÇERTO

Çal Ludovico, çalınan yarınları çal;
Körpe düşlerimizi, hiç söylenemeyenleri.
Çal, dinsin bu gece de şu acı yara!
Şu derin şu çok katlı şu paramparçalayan!
Çal Ludovico, kendisinin hırsızı için çal,
Kırışık pişmanlıklar için çal paslı aynalarda.
Hayallerin, hayatların çalındığı yerde,
Sen masum günahkarlar için çal Ludovico,
Belki hala bir ışık vardır karanlık için!
Umudun çağlayanı çağıldasın,
Sandukası akustik hazandan…
Çal Ludovico, savaşın yetimleri aşkına çal,
Var mı yaşamdan öte hazin orkestra?
Varsın batsın gemi, çalmaya devam.


NESLİCAN

Sen şimdi o tertemiz gülüşünle,
Bahçedeki çiçekleri sulamaya göçtün.
Eteğine takıldılar, müşrik ilan ettiler,
Giderken bile gün yüzü göstermediler,
Ne çok çekti Türkiye din tacirlerinden,
Ham yobazlardan, kaba softalardan...
Sen şimdi o taptaze içten gülüşünle,
Kuşları yürekten koklamaya göçtün.
Üstünde belki bırakma rahatlığı ardında;
Sapıklarla, katillerle dolu zifir çağını…
Hoşçakal leydim; iyi, güzel, mutlu kadın.
Güllere selam söyle, huzur rüzgarlarına,
Masum cerenlere, aşkın semalarına…
Rahman sarsın yaranı kevser suyunda,
Esirgesin kalbini bütün ağrılarından.

DİYARBEKİR
ŞİİRLERİ

Bilal Yavuz
Hira Yayınları

Bilal Yavuz Şiirleri
Kayıt Tarihi : 23.2.2020 22:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


DİYARBEKİR ŞİİRLERİ Bilal Yavuz Hira Yayınları

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bilal Yavuz Şiirleri