Seve seve yüreğin ağzında
sevda türküleriyle gel..
Kuş gibi uçsun, atın dirilsin..
Bir elinde mızrak, bir elinde kalkan
yükselen yangınların içinden
ağlayan harabelerin
saçını yolan çığlıklarin içinden
keşfedilmemiş yer altı şehirleri
kayıplara karışan halkların gül bahçelerinden
urkunu şaşırıp menzilden geriye düşmesin diye
anıtlar diktim yoluna, mezarlardan
her adım başında ok gibi fırlayıp önüne düşecekler..
Efsanemizin en bilge anlaşılamayan acımızdı...
Sakın göz izin kalmasın geride, yaktığın hiçbir şeyde
aşkın göklere uzanan altın kemerli köprüsünü buldum..
Henüz hiç kimsenin geçemediği
zamana, göklere demir atan dağların büyüsünü
sür üzüm karası gözlerine,
çırılçıplak toprağa,
aslanlar, ceylanlar gibi uzan
boylu boyunca
Simsiyah bir battaniye örteceğim
milyonlarca yıldızla ışıldayan
Gezegenin ilk ezgileriyle
kuşlar uyandırsın hülyalı gözlerini
Sütlü köpükleriyle,
ırmak yıkasın baştan ayağa seni..
Dicle'nin kalbinden fışkıran.
Püfür püfür esen rüzgarlar tarasın o peri saçlarını...
Bir kefiye gördüm ebemkuşağından fırtına geçirmeyen..
Kırmızı mühürlü dudaklarında donmayacak şarkılarım..!
Geçerken Zagroslar'dan,,
Canım çiçeklerin, yaprakların, burcu burcu toprağın kokusu..
Bir koşu mantar toplayacağım tepelerde..
................Cişeleyen yağmur altında
Vahşi vadi, yamaç otları yemişleri bin bir türlü..
Ellerimle sunacağım en nefis yemeği antika bir tepside
açlığın bilgeliğini...
Göz kamaştıran köskler çıkmayacak yeşilde yiten
tapınaklar yağmalandı,
insan öldü,
ateş söndü,
bozuldu resimler......
Acının heybetinden
Amed'in güneşinden çıkıyorum yola
ilk serüvenimizin resimlerle fethedildiği tuval kentin yüreği destan yazan aşklara...
İlk türkülerimizin sindiği
Peygamberlerin, şairlerin, kaçak sevgililerin sarayı,
adsız kahramanların
canına kıyan zamanların içinden koşarak...
Vardım ölümsüz aşkların serüveninde başucundan seni haykırdım...! !
Çığlık çığlığa sessizliğin parçalıyor yüreğimi....
Sen ki; yaşamın bütün adında ilmek ilmek, kutsayan güzel Tanrıça'nın ana rahmeti....
Sınırsız yalnızlıkla kuşatılan tanrıçaların ana yurdu "Dicle ve Amed'in asi aşkları.."
Dünyalar dolusu ölü toprakla örtülen
ve ellerinden başka hiç kimsenin açamayacağı,
yedi renkli yaralı bir kuş gibi çırpınıp duruyor ruhun
binlerce yıl var ki;
çığlıkçığlığa çağırıp duruyor bedenini..
Deniz gibi gönül çeyizinle
Zümrüd-ü Anka olacak çağdasın
şahlansın atın, dirilsin Amazon Kraliçesi
bir elinde kılıç, bir elinde kalkan
yıldırım karanlığıyla yolunu kesen
Görünen, görünmeyen haramileri biçerek
kendine yetişip,
kendini geçmenin taşkın sevinciyle alevlensin gözlerin
güneş kadar korkusuz, güneş kadar uykusuz..
Bütün cehennemlerin
bitmez-tükenmez ateşini kendine toplayan,
sonsuz yasam bereketine dönüştürüp herkese sunarak
hem herkesin sevgilisi
hem hiç kimsenin,
güneşimiz gibi..! !
Ateş basıyor kanımı
yakıp tutuşturuyor,
yakınlaşan kılıç şakırtıların inanç olsun
kurşuna dizdim, kendimden başlayarak
bir bir bütün katillerini
mezartaşının yanı başında sevişen
yılanlar yaratacağım saçlarından, yedi örgülü..
Yıldızların ötesini isteyen tanrıça heykelleri
aşkın göklere uzanan altın kemerli köprüsünü buldum,
sensiz hiç kimsenin geçemeyeceği... Bir yerdeyim şimdi........//
Kayıt Tarihi : 30.8.2016 14:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!